Yalan kimyası

img
Yalan kimyası YDH

YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, Şam kırsalında kimyasal silah kullanıldığına dair iddiaları ve uluslar arası tutumu yazdı.




Suriye’de bir kez daha yönetimin kimyasal silah kullandığı iddiaları bütün dünyanın ilk gündem maddesi haline geldi. Mısır bir anda ikinci sıraya itildi.

Kimyasal silah kullanımı iddiaları Batı’nın bir ülkeye müdahale etmek istediği zaman kullandığı argümanlardan birisidir.

Batı dünyası için kimyasal silah kullanımı ne ifade ediyor? Kimyasal ve Batı denince akla ilk gelen çağrışımları şu şekilde sıralayabiliriz:

Ölümlerden ölüm beğen

Başta ABD olmak üzere Batı dünyası Doğulunun işine karışmakla kalmamış Doğu’nun ve insanının nasıl ölmesi gerektiğini de kararlaştırmış.

“Dünyayı sadece Batı’nın gözünden ve Batı için görerek yönetmek” için oluşturdukları Birleşmiş Milletler adlı örgüt içinde kendilerince bir takım kurallar koymuşlar.

Bu kuralları istedikleri zaman istedikleri devletler / yönetimler için baskı aracı veya müdahale gerekçesi olarak kullanıyorlar.

Kurduğu dev şirketler ile dünyanın hemen bütün denizlerini kirleten kim?

Geri kalmış (ya da bıraktırılmış) ülkelere varil varil nükleer atık gönderen kim?

Maden ocaklarında kullandığı yöntemler ile binlerce işçinin ölümüne / doğa felaketine sebep olan kim?

Atmosfere zehirli gaz salma şampiyonu kim?

Zehirli gazların salınımını azaltma anlaşmalarına inatla direnen kim?

Her yıl milyarlarca dolarlık silah üreten / daha da ölümcül silahlar üretebilmek uğruna küçük bir ülkenin bütçesinden çok daha fazla parayı Ar-Ge için harcayan kim?

Daha da çoğaltılabilecek bu maddelerde belirtilen icraatlar yüzünden ölenlerin sayısının “kimyasal silah kullanımından dolayı” ölenlerin sayısından az olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Burada savunduğumuz şey “insanların kimyasal silahla da öldürülebileceği” değil kuşkusuz. Anlatmaya çalıştığımız, Batı’nın kendi evini temiz tutup dünyanın geri kalan kısmında yaptığı insan ve çevre katliamları.

Batı’nın ikiyüzlülüğü

ABD ve Batı insanlık suçunu her zaman yukarıdaki gibi “dolaylı” yollardan işlemiyor. Bazen “doğrudan” yöntemler de kullanıyor.

Önce saldırmayı / karıştırmayı planladığı ülkeleri / yönetimlerini “insanlık düşmanı” ilan ediyor.

Batı için insanlık tanımı da bizim anladığımızdan farklı. Onlar için insanlık “6 milyarın oluşturduğu bir kavram” değil.

Batı için insan sadece ABD ve Avrupa’da var. Dolayısıyla insanlığı oluşturanlar sadece ABD vatandaşları ile Avrupalılar. Batı ile iyi ilişki içinde olan “ehlileştirilmiş” Japonlar bile gerektiğinde atom bombası ile yok edilebilir.

Batı bu tanımlaması içinde kimin insan olduğuna kimin hayvan sürüsü olduğuna, kime savaş açılması gerektiğine karar veriyor / bombalıyor / yıkıyor / yakıyor..

Diğer ülkelere saldırabilmek için kendi  koyduğu kuralları işlettiği BM örgütünden karar çıkartınca da bu katliamların adı “savaş” oluyor.

Batı bugüne kadar bu doğrudan yöntem ile Vietnam’ı, Küba’yı, Latin Amerika ülkelerini, Japonya’yı, Irak’ı, Afganistan’ı, Somali’yi ve daha birçok ülkeyi ya vurdu ya da bu ülkelerde iç savaş çıkartarak veya bu ülkeleri komşuları ile savaştırarak milyonların ölümüne neden oldu. Kendi içindeki mafya düzeninde anlaşmazlığa düştüğü zamanlarda ise kartları yeniden karmak amacı ile dünya savaşı çıkarttı.

Neden?

Kendi vatandaşı her sabah otomobiline yakıt bulabilsin, sahip olduğu uluslararası tekeller daha çok satabilsin ve cebine daha fazla para girsin diye.

Aynı Batı’nın iki yüzlülük listesine bazı somut örnekleri de eklemek lazım.

Lübnanlı çocukları öldüren misket bombalarını atan ülke İsrail değil miydi?

Elinde beyaz bayrak ile teslim olmaya çalışan Filistinli kadını kahkahalar eşliğinde vuran İsrail askerleri değil miydi?

Batı neden İsrail’e –görünüşte de olsa – sesini çıkartmadı / çıkartmıyor?

İnsanları kurşunlamakla kimyasal silahla öldürmek arasında ne fark var? Sonuçta ölüm şeklinin üzerinde mi durmak gerekiyor yoksa “öldürmenin / bu şekilde ölümlerin olmaması gerektiği üzerinde” mi durmak gerekiyor? 

Suriye için bitmeyen hikaye: Kimyasal silahlar

Batı iç savaş çıkartabilmek ve “inatçı Esad’ı” devirebilmek için Suriye’ye binlerce militan ve tonlarca silah gönderdi, halen de gönderiyor.

Bu militanlar kafa kesiyor, kadınlara tecavüz ediyor, mezhep savaşı çıkartabilmek için vahşi şekilde toplu katliamlar yapıyor. Bu yöntemlerle başlatılan şiddet sarmalı Suriye’de her gün onlarca kişinin ölümüne neden oluyor.

Dünya egemen mafyası bir yandan bunu yaparken, diğer yandan herkes ile dalga geçiyor ve “Suriye’de insanlık dramına çözüm bulabilmek için” çalışıyor gibi yapıyor.

En büyük yalan ise Batı’nın bu kirli savaşa dahil olmadığı. Artık Batı’nın az da olsa utanma duygusuna sahip insanları da biliyor ve itiraf ediyor ki Batı, bölgede “kendi menfaatleri koltuğu kaybetme korkusuyla birleşen diktatörler ile işbirliği halinde uluslararası teröristler vasıtası ile Suriye’deki savaşın doğrudan tarafıdır.

Batı’nın kendi vatandaşlarını geçtik. Onlar akvaryumun içinde devletlerinin kendilerine sağladığı imkanlar ile yaşayan aptal balıklar. Pavlov’un köpekleri gibi “iyi oldukları, kurallara uydukları sürece” devletlerinin başkalarından çaldığı nimetlerden sonsuza dek faydalanabilirler. Başka ülkelerde ne olduğuna dair fikir yürütmeleri / kendilerini yönetenlerin ne haltlar yediğini / hangi Somalili çocuğun, hangi Iraklı kadının, hangi Güney Afrikalı zencinin zenginliklerini çaldığını düşünmeleri yasak. Ama her seferinde “kimyasal silah kullanımı” gibi yalanlara inanması “zorunlu!” Batı medyası da bu konuda kendisine düşen görevi fazlasıyla yerine getiriyor.

Asıl sorun Batı’yı yöneten mafya babaları.

Bu babalar artık bıkkınlık veren “insanlık / insani yardım / sığınmacılar / çocuklar / kadınlar / demokrasi” gibi numaralardan vazgeçmiyor.

Küresel mafyanın en çok kullandığı söylemlerden biri de “kimyasal silah kullanımı.”

Daha önceki bir yazımızda değinmiştik. Kimyasal söylemi tüm zamanların en geçerli bahanesi.

Kurşun ile / bomba ile öldürmek değil; ama kimyasal ile öldürmek büyük günah ve Batı her seferinde “işte buna dayanamam” söylemi içinde.

Suriye’de de öyle oldu.

Kimyasal silah yalanı

Suriye’de yaşadığımız süreç bizde “Batı, hangi şüphe ya da ihtimali dile getirirse o şüphe ve ihtimalin gerçekleşeceği” düşüncesini oluşturdu.

Bunun sebebi Batı’nın veya desteklediği grupların dile getirilen ihtimaller ile ilgili hazırlık yapmış olmaları.

Bunun örneklerine şimdilik girmeyeceğiz; ancak Suriye yönetiminin kimyasal kullanma ihtimali dile getirildiği zaman kimyasal saldırı olacağına kesin gözü ile bakmıştık ve nitekim kimyasal silahla saldırı yapıldı da.

Batı kimyasal meselesini 2012 başlarında dile getirmeye başladı.

Suriye’nin kimyasal konusunun yüksek sesle gündeme getirilmesinden sonraki ilk resmi açıklaması Temmuz 2012’de yapıldı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cihad Makdisi “Suriye’nin hiçbir şart altında kendi vatandaşlarına karşı kimyasal silah kullanmayacağını, ancak dışarıdan saldırı olması halinde saldırganlara karşı kullanabileceğini” söyledi.

Bu açıklama dünya basını tarafından “Suriye tehdit etti” başlığı ile verildi.[1] Aslında Suriye bu açıklamadan ve kimyasal konusu Batı’da seslendirilmeden önce tüm stratejik silahlarını olduğu gibi kimyasal silahlarını da “güvenli bölgelere” taşımıştı. Çünkü bu silahlar kendisi için de tehlike oluşturuyordu.

Suriye’ye yönelik ilk somut tehdit ise Ağustos 2012’de ABD Başkanı Barack Obama tarafından yapıldı ve Obama “kimyasal silah kullanımının ‘kırmızı çizgi’ olduğunu ve kullanılması halinde Suriye krizine müdahil olmakla ile ilgili düşüncelerini değiştirebileceğini” söyledi.[2]

Aynı koroya İngiltere ve Fransa da katıldı. Fransa kimyasal kullanımı halinde “sert cevap” vereceğini açıkladı.[3]

Sonrasında İsrail’in “kimyasal silahların aşırı dincilerin eline geçmesi, Hizbullah’a gönderilmesi” kaygılarından başlayan birçok senaryo ile birlikte Suriye yönetiminin kimyasal kullanabileceği konusu sürekli gündemde tutuldu.[4]

Oysa kimyasal kullanımı konusunda asıl tehdit silahlı muhaliflere karşı savaşında “hurdaya çıkacak silahlarını kullanan” Suriye yönetimi değil muhaliflerdi.

Suriye yönetimi el-Nusra terör örgütü militanlarının Halep’te bir klor fabrikasını ele geçirmesinden sonra kimyasal saldırı yapabilecekleri uyarısında bulundu.[5]

Küresel mafyanın kontrolündeki basın bu açıklamaya rağmen Suriye yönetimi üzerinde baskı oluşturabilmek amacıyla kimyasal konusunu gündemde tuttu.

Örneğin el-Cezire kanalı Aralık 2012’de Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iddialarını gündeme getirdi. El Cezire’nin “aktivistlere” dayandırdığı bu “haberi” bugüne kadar doğrulanabilmiş değil.[6]

19 Mart 2013’te ise ilk kimyasal saldırısı gerçekleştirildi. Halep – Han el- Asel’de yaklaşık 25 kişi hayatını kaybetti. Dünya medyası aynı gün Şam kırsalındaki Uteybe’de de kimyasal saldırısı yapıldığı haberini geçti.

Han el-Asel’deki kimyasal saldırısı sonrası dünya medyası ve Batı “olağan şüpheli” Suriye yönetimini suçladı. Suriye ise kimyasal başlığın atıldığı Han el-Asel bölgesinin ordunun elinde olduğunu ve bölgede yönetim yandaşlarının yaşadığını dolayısıyla saldırının kendileri tarafından yapılmış olamayacağını anlatmaya çalıştı.

Ancak Batı’nın insani değerler hassasiyeti bir kez daha kabarmıştı. İngiltere ile Fransa yine Suriye’ye müdahaleden bahsetti. ABD Dışişleri Sözcüsü Victoria Nuland ise Suriye yönetiminin açıklamalarını inandırıcı bulmadıklarını ve “muhaliflerin elinde kimyasal olduğuna bile inanmadıklarını” söyledi. Oysa BM yetkilisi Martin Neşirsky ise “haberleri (yönetimin kimyasal kullandığı iddialarını) doğrulayabilecek durumda olmadıklarını” söylüyordu.[7]

Han el-Asel sonrası yaşananları biliyoruz. Özet olarak geçelim:

-Kimyasal kullandığı öne sürülen Suriye yönetimi derhal Birleşmiş Milletlere başvuruda bulunarak kimyasal saldırısı ile ilgili inceleme yapılmasını istedi.

-Muhalifler ve destekçileri kimyasal konusunu bulandırmaya başladı. İngiltere ve Fransa, Suriye’nin Humus’ta kimyasal kullandığını öne süren muhalifler ile birlikte hareket edip BM’den Humus’ta da inceleme yapılmasını istedi.

-Kimyasal için Suriye’nin başvurusu üzerine heyet oluşturan BM diğer illerde de inceleme yapmak isteyince kriz çıktı ve heyet uzun bir süre Kıbrıs’ta bekledi.

-Geçtiğimiz günlerde BM ile Suriye arasında anlaşma sağlandı ve Suriye yönetimi 20 BM kimyasal silah uzmanının girişine izin verdi. Yönetim “gerçeklerin ortaya çıkması için” heyet ile tam işbirliği yapacağını açıkladı.

Bu süreç içinde BM yetkililerine Rusya tarafından “Han el-Asel’de muhaliflerin kimyasal kullandığına dair kanıtların” sunulduğunu da ekleyelim.

Yönetimin kimyasal kullandığına dair yalanların batı tarafından dile getirilmeye devam edildiği aynı süreç içinde başbakan Erdoğan’ın Beyaz Saray’da konuyu gündeme getirmesi ve obama tarafından konunun geçiştirilmesi de ayrı bir komedi olarak tarihe geçti.

Amerikan yönetimi bir yandan kimyasal silahı yönetimin kullandığına dair kendi kendisini ikna için çaba sarf ediyor; ama diğer yandan somut bir gerekçe bulamıyordu. Savaş çığırtkanı Senatör  John Mccain ve Başbakan Erdoğan aynı noktada buluşmuştu.[8]

Son gelişmelere geçmeden önce Suriye’de 2013 yılında kimyasal kullanımı ile ilgili iddialara bir göz atalım.[9]

1) 19 Mart 2013, Han el-Asel,

2) 24 Mart 2013, Şam-Adra banliyösü

3) 13 Nisan 2013 Halep-Şeyh Maksud mahallesi

4) 29 Nisan 2013 Serakib

ve

(5) 21 Ağustos 2013 Şam kırsalı

Dünya basını “aktivistlere” dayanarak Suriye yönetiminin Şam kırsalının Batı Guta bölgesinde kimyasal silah kullandığını iddia etti. “Fırsat bekleyen dünya basını iddianın üzerine atladı” dersek daha doğru olur.

Beklenen büyük fırsat yakalanmıştı. Nizar Neyyuf’un deyimiyle “Halepçe’den sonraki en büyük katliam olan” yüzlerce kişinin öldürüldüğü Lazkiye katliamına sesini çıkarmayan medya derhal harekete geçti.

İddialara göre Suriye yönetimi kimyasal silah kullanmış 1300 kadar insan hayatını kaybetmişti.

Haber yayılmadan önce yaşanan gelişmelere dönelim:

Olaydan önceki akşam saatlerinde Suriye ordusu tüm kırsalı kapsayan geniş bir saldırı başlattı. Şam ve çevresi yaklaşık 10 gündür sakindi.

Saldırı sadece aniden olaması ile değil aynı anda 13 merkezin hedef alınmasıyla da büyük sürpriz oldu.

Daha önceki saldırılarda genellikle bir top, uçak, helikopter kullanılarak tek (veya 2-3) merkez hedef alınıyordu. Bu da militanların bir yerden diğerine kaçabilmesine olanak sağlıyor ve ordu istediği sonucu bir türlü alamıyordu. Ancak kimyasal iddialarından önce başlayan saldırı bu kez çok geniş kapsamlı ve ağır silahlarla yapıldı.

Gece kırsal tarafından ışıklar saçılıyordu. Bu da ordunun ne kadar ağır ve geniş alanda etkili silahlar kullandığının göstergesi.

Diğer yandan gece boyunca ve ertesi gün öğle saatlerine kadar bugüne kadar görülmemiş yoğunlukta bombardıman devam etti.

Bunun anlamı şuydu: Ordu Şam kırsalındaki teröristleri bitirmeye karar vermiş ve topyekun saldırı başlatmıştı.

Muhaliflerin bu saldırı 2000 ile 5000 arasında kayıp verdiğini öne sürenler var. (bu sayı Nizar Neyyuf’a göre 750 dolayında)

Bu durum muhalifleri büyük paniğe sürükledi ve ardından “kimyasal katliamı haberleri” yayıldı.

Buraya bir not düşmek lazım: muhalifler hemen her yerde yenileceklerini anladıklarında aynı taktığı kullandılar. Kaçarken bulundukları yerlerdeki insanları / rehineleri toplu şekilde öldürdüler. Bulundukları binaları bombalayıp yerle bir ettiler. Baba Amr, bunun en çarpıcı örneğidir.

Devam edelim:

Kimyasal saldırısı iddiaları Suriye tarafından derhal yalanlandı. Ordu adına yapılan açıklamada konu ile ilgili iddiaların yalan olduğu belirtildi.

Bizim dışişlerinin “Batı’nın korosunda bizim de sesimiz olsun” niyeti ile yaptığı ‘iddialar doğru ise derhal gereken yapılmalıdır’ açıklamasının komikliğini ve Anadolu Ajansı’nın ve işlerine geldiği için AA’yı kaynak gösteren medyamızın sergilediği utanç verici üstün gazetecilik başarılarını geçelim, bazı sorular sorarak yazımızı bitirelim:[10]

1) Suriye yönetimi tam da kimyasal uzmanlarının ülkesinde bulunduğu bir sırada böyle bir saldırıyı bu kadar açıktan yapacak kadar aptal mıdır?

2) Cenevre 2 için sürünceme yaşansa da son yapılan açıklamalar ile umutlar biraz da olsa artmışken Suriye yönetimi kendi ayağına sıkar mı?

3) Han el-Asel olayından sonra Batı yalan söylemiş olsa da muhaliflerin kimyasal kullandığı neredeyse herkes tarafından kabul edilmişken neden derhal yönetim suçlandı?

4) Kimyasal kullanıldığına dair videolardan birinde[11] (9) elinde şırınga veya benzeri bulunan bazı kişiler cesetlere ne yapıyor?

5) Nasıl oluyor da kimyasal saldırının yapıldığı bir yere insanlar bu kadar rahat girebiliyor ve kapalı mekandaki cesetlere bu şekilde yaklaşabiliyor?

6) Kimyasal saldırısının yapıldığı yerlerden birisi olarak Muaddemiye geçiyor. Şehre yaklaşık 5 km uzaklıktaki bir yerde yapılan kimyasal saldırısı neden sadece bölgedekileri etkiledi.

7) Videolar neden sadece kapalı mekanlardan ve dış mekan çekimi yok? Neden ölen tek hayvan dahi gösterilmiyor?

6) Batı bütün gürültüsüne rağmen neden haberlere temkinli yaklaştı?

Şimdi de en sıkı muhaliflerden Nizar Neyyuf’un soruları ile devam edelim:

7) Nasıl oluyor da bu çocuklar bir araya gelip toplu şekilde bulunabiliyor? Okul yok, toplu faaliyet yok. Üstelik buralar olaydan önce ağır saldırı altında kalan yerler. Yani insanların ve çocukların toplu halde aynı yerde bulunmak yerine evlerinde oldukları bir durum var ortada.

8) Bu çocukların anne babalarının cesetleri nerede? Yoksa Esad evlere girip sadece çocukları öldüren akıllı kimyasallar mı üretti?

9) Saldırının olduğunun iddia edildiği gün rüzgarın hızı saatte 20 -25 km idi. Bu şartlarda kimyasal silah kullanılması durumunda geniş bir çevrenin etkilenmesi gerekirdi. Ancak saldırıların olduğu yerlere birkaç yüz metre uzaklıktaki insanlar etkilenmedi!

10) Saldırı ile ilgili videolar nasıl oluyor da bu kadar çabuk yüklenebiliyor? Kimisi saldırı öncesi yüklenmiş.

11) Suriye yönetimi bugüne kadar kimyasal kullanabileceği dağlık yerlerde bile kimyasal kullanmadı.

12) Ölen erkeklerin hepsi neden militan? Bunların içinde bir kısım da kadın var. bu kadınların kocaları nerede?

13) Nasıl oluyor da kimyasal saldırısı sonrası cesetlere dokunulabiliyor?

14) Saldırıdan önce muhaliflere kimyasal malzemelerin ulaştığı ve gerektiğinde bunların kullanılabileceği haberini vermiştik.[12]

 

[1]http://www.nytimes.com/2012/07/24/world/middleeast/chemical-weapons-wont-be-used-in-rebellion-syria-says.html?pagewanted=all&_r=0

[2]http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-19319446

[3]http://news.yahoo.com/france-warns-syrian-chemical-weapons-attack-081735822.html

[4]http://en.wikipedia.org/wiki/Syrian_civil_war#Chemical_weapons

[5]http://english.ahram.org.eg/NewsContent/2/8/60077/World/Region/Syria-warns-terror-groups-may-use-chemical-arms.aspx

[6]http://blogs.aljazeera.com/topic/syria/gas-used-homs-leaves-seven-people-dead-and-scores-affected-activists-say

[7]http://www.theguardian.com/world/2013/mar/19/syria-rocket-attacks-chemical-weapons

[8] O dönemde yapılan yazışma ile ilgili kısım için bkz. http://www.ydh.com.tr/HD11768_suriye-için-haziran-senaryoları.html

[9]http://www.washingtonpost.com/blogs/worldviews/wp/2013/08/21/a-partial-list-of-syrias-suspected-chemical-weapons-attacks-thiş-year/

[10]İddiaların bir kısmı vatan gazetesinden alıntıdır bkz. http://www.alwatan.sy/newspaper.aspx?ıid=1718

[11] http://youtu.be/0mo4SYkKFxİ

[12]Yazının orijinali için bkz. http://www.syriatruth.org/news/tabid/93/Artıcle/10378/Default.aspx



Makaleler

Güncel