• 12/03/10 - 01:00
  • Yazar: Muhammed Hadifer / KURDPRESS
  • Bu sayfayı yazdır img
    YDH

    YDH- İranlı Kürt meselesi uzmanlarından Muhammed Hadifer, Kurdpress haber ajansı için kaleme aldığı yazısında Irak’ta yeniden yükselen milliyetçi akımları ve Kürtlerin cumhurbaşkanlığı konusundaki ısrarını analiz ediyor.




    YDH- İranlı Kürt meselesi uzmanlarından Muhammed Hadifer, Kurdpress haber ajansı için kaleme aldığı yazısında Irak’ta yeniden yükselen milliyetçi akımları ve Kürtlerin cumhurbaşkanlığı konusundaki ısrarını analiz ediyor.

     

    Nuri el-Maliki’nin Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani tarafından başbakan olarak belirlenmesinin ardından Irak’ta yeni hükümetin kurulması için diğer siyasi gruplarla 30 günlük yasal müzakere süreci başlamış oldu.

     

    Meclis’teki siyasi gruplar, meclis başkanlık kurulu ile cumhurbaşkanının seçildiği 11 Kasım’dan sonra kabineye katılma konusunda gayri resmi müzakerelere başlamış olsa da onların çabası büyük ölçüde bakanlıkların çoğunluğunu ve özellikle de beş hassas ve kilit bakanlığı elde etme meselesinde yoğunlaştı.

     

    Bu arada başbakanın tayini, yasama ve yürütme güçlerinin başkanlarının seçilmesi ile doğal olarak bunların yardımcıları da siyasi ittifaklar tarafından herhangi bir sorun olmaksızın seçildi veya seçilecek. Bu alanda siyasi ittifaklar arasında siyasi ittifakları oluşturan cenahlar arasında rekabet söz konusu. Fakat bakanlıkların paylaşımı konusunda siyasi ittifaklar arasında ciddi rekabetler bulunuyor, en büyük rekabet de dışişleri, içişleri, petrol ve maliye bakanlıkları üzerinde yoğunlaşıyor.

     

    Önceki kabinede içişleri, petrol ve maliye bakanlıkları Şii Araplara, savunma bakanlığı Sünni Araplara, dışişleri bakanlığı da Kürtlere bırakılmıştı.

     

    Bu süreçte hem siyasi gruplar hem de Irak halkı, bu bakanlıkların icraatlarından nispi de olsa memnundu ve bu bakanlıkların özellikle de bakanların partici, mezhepçi ya da kavmiyetçi davrandığını düşünen siyasi grup veya şahıs oldukça azdı.

     

    Ancak son aylarda özellikle de geçtiğimiz haftalarda bu beş bakanlık konusunda yoğun tartışmalar yaşandı.

     

    Kürtler, kendilerine özgü şartlar sebebiyle seçimlerden sonra az çok dışişleri bakanlığından vazgeçmek ve petrol veya maliye bakanlığını elde etmeye yönelik bir tavır açıkladılar ve bu bakanlıkları istemelerinin sebebini de Erbil’le Bağdat arasında yaşanan sorunların çözümünde bu bakanlıkların etkili olacağı gerekçesine dayandırdılar. Binaenaleyh, Kürtler mevcut şartlarda dışişleri bakanlığına sahip olmayı kendi menfaatlerine uygun görmüyorlar.

     

    El Irakiye ise ilkin başbakanlığı elde etme peşindeydi; ancak siyasi şartlardan ve kazandıkları oy ve sandalye sayısından dolayı yasal olarak bunu elde edemedi. Bunun üzerine el-Irakiye içerisindeki bazı Arap milliyetçisi gruplar, Irak’ın Arap kimliği bakımından cumhurbaşkanlığını elde etmeye çalıştılar. Ancak bu ittifak içerisindeki diğer grupların cumhurbaşkanlığının salt bir protokol makamı olmasından kaynaklanan çekincelerinden ve Şii Araplarla Kürtlerin Celal Talabani’nin cumhurbaşkanlığını desteklemelerinden dolayı el-Irakiye içindeki grupların büyük bir çoğunluğu meclis başkanlığına yönelerek cumhurbaşkanlığında ısrarcı olmadı.

     

    Bununla birlikte mevcut şartlarda özellikle Arap devletleriyle ilişkiler bakımından dışişleri bakanlığının önemli bir rolünün olmasından dolayı el-Irakiye İttifakı, ciddi bir şekilde dışişleri bakanlığını elde etmeye çalışmaktadır. Bu noktada da bu makamın, ülkenin Arap siyasi kimliği doğrultusunda bir Arap tarafından yönetilmesi gerektiği bu ittifakın liderlerinin büyük bir çoğunluğu tarafından vurgulanmaktadır. Kürtlerin dışişleri bakanlığına yönelik ilgisinin azalması da el-Irakiye İttifakı’nın dışişleri bakanlığını elde etmesini kolaylaştıracağı söylenebilir.

     

    Ancak bu noktada dışişleri bakanlığının kendine özgü konumu ve Hoşyar Zebari’nin 2004’ten bu güne kadar (Allavi Caferi ve Maliki hükümetlerinde) bu makamdaki nispeten kabul edilebilir icraatlarının onun değiştirilmemesini sağlaması ve el-Irakiye liderlerinin çoğunun bu makamda Arap birinin bulunması gerektiğini vurgulamasıyla makamların dağılımında yeniden milliyetçi bakış açısının söz konusu edildiği herkesin olduğu gibi bölge politikacılarının da uzmanlarının da dikkatini çekmektedir.

     

    Kilit siyasi makamların (cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, meclis başkanlığı, dışişleri, içişleri ve savunma bakanlıkları) Araplara ait olması gerektiğinin iddia edenler, sürekli olarak Kürtlerin bu ülkede azınlıkta olduğunu gerekçe göstermekte ve bu makamlarda bulunan azınlıktaki Kürtlerin, çoğunluktaki Araplara sulta kurmasından endişe ettiklerini ortaya koymaktadırlar.

     

    Onlara göre Irak’ta Arap etnik kesimi, çoğunluk olması bakımından birinci sınıf etnik kesim olarak tanımlanmalı ve diğerlerine göre seçkin ve üstün bir konumda bulunmalıdır. Kürtler, Türkmenler vb. gibi etnik kesimler ise daha aşağı konumda olmalı ve daha az haktan yararlanmalıdır.

     

    Elbette onların Irak’a çoğunluğun hakim olması gerektiği yönündeki savunması, Irak’ın yakın tarihinin tanıklığıyla büyük bir yalandır. Zira bu düşünceyi savunan akımlar, azınlıktaki Sünni Arapların Irak’ın oluşmasından sonra yıllar boyunca nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şiilerle Kürtler üzerindeki hakimiyeti konusunda herhangi bir endişe beyan etmediler. Aslında onlar, azınlığın çoğunluk üzerindeki hakimiyetinden endişe etmemektedirler. Onların asıl endişesi, Arap milliyetçiliği endişesidir, bunda da yalnızca azınlık dahi olsalar, Sünni Araplar söz konusudur.

     

    Bu siyasi ve fikri cereyan, Irak’ta Şii bir Arap’ın başbakanlığına, Şii Arapların nüfusun çoğunluğunu oluşturmasına rağmen karşı çıkmakta ve bunu engellemeye çalışmaktadır. Bu kez de hakim taife gerekçesiyle Kürtleri hassas makamlardan uzak tutmaya çalışmaktadırlar.

     

    Binaenaleyh, bu Arap milliyetçiliğine dayalı cereyanın görüşleri ve onların uluslar arası ve bölgesel anlamdaki Arap olan veya olmayan destekçilerinin çıkarları, Sünni Arapların Irak’ta hakim olmasını gerektirdiği söylenebilir. Çoğunluk veya Araplık ise bahaneden başka bir şey değildir.

     

    Bu bahaneler, son dönemde de cumhurbaşkanlığına Kürt birinin getirilmesi konusunda bu Arap milliyetçisi cereyanlar ve onların bölgesel ve uluslar arası destekçileri tarafından söz konusu edildi.

     

    Ancak Mesud Barzani, çok yönlü iç ve dış baskılara şiddetli bir direniş göstererek 12 Kasım Cuma günü Celal Talabani’nin meclis tarafından yeniden cumhurbaşkanlığına seçilmesinden sonra basına verdiği demeçte şöyle dedi: “Bazı gruplar, Kürtlerin Irak cumhurbaşkanlığına layık olmadığını ve sürekli olarak başkalarının sultası altında kalması gerektiğini düşündüler. Ancak bu yöndeki çabalar başarısızlıkla sonuçlandı. Cumhurbaşkanlığı makamı ulusal bir makamdır ve Kürtler bunu istemektedirler. Çünkü Kürtler, Irak’ta ikinci etnik kesimdirler ve bundan dolayı cumhurbaşkanı olmaya da hak sahibidirler.”  

     

    Mesud Barzani’nin konuşmasında dikkat çekici olan husus, Kürtlerin (Araplardan sonra) Irak’ta ikinci etnik kesim olduğunun vurgulanmasıydı. Elbette ikinci etnik kesim olmak (nüfus ve sayı bakımından) siyasi imtiyazlar ve konumlar elde etmeye engel değildir. Tersine, Irak anayasasına göre, devlet içerisinde makamlara gelmenin ölçüsü, etnik özellikler değil, gerekli oyun alınmasıdır.  

     

    Binaenaleyh Kürtler, diğerleriyle uzlaşarak ve meclisten gerekli oyu alarak her makamı elde etmeyi kendilerinin hakkı olarak görmektedirler. Ama bazıları, ikinci etnik kesim (nüfus ve sayı bakımından) olmalarından dolayı Kürtlerin ikinci sınıf vatandaş sayılması ve Araplara göre daha az hak ve imtiyazdan yararlanması gerektiğine inanıyorlar.

     

    Bu, Irak’taki demokratik süreç açısından son derece tehlikeli bir durumudur ve Kürt liderler bu durumun bilincindedirler. Yetkilerinin azlığına ve bir protokol makamı olmasına rağmen Kürtlerin cumhurbaşkanlığını elde etmekteki yoğun ısrarı, aslında bu düşünce tarzına ve bunların dış destekçilerine karşı koymaya yönelikti.

     

    Kürtler, bu dönemde Şiilerin yardımıyla cumhurbaşkanlığını kazanmış olsa da şuna da dikkat edilmelidir ki Arap milliyetçisi siyasi gruplar veBaas partisine örgütsel veya düşünsel açıdan bağlı gruplar son parlamento seçimlerinde dikkate değer bir başarı elde ettiler ve Salih Mutlak, Zafir el-Ani, Rasim el-Avdi, Cemal el-Kerbuli gibi radikal unsurların siyasete dönüşünün zeminleri oluştu. İktidar yapısının bazı bölümlerinin Arap milliyetçisi akımlar tarafından kontrol altına alınması, gelecekte Kürtlerin Bağdat’taki talepleri ve çıkarları konusunda ciddi sorunlar oluşturabilecektir.

     

    Bunların aşılması da Kürt grupların bütünlüğünü korumasını ve Kürt siyasi gruplarının Irak’taki ilerici gruplarla ve eski müttefikleriyle sıkı bir işbirliği içinde olmasını gerektirmektedir.

     

    Çeviren: Alptekin Dursunoğlu

     

    

    Makaleler

    Güncel