"Yeni Ortadoğu" tabutuna son çivi: Lübnan seçimleri

7 Haziran’da Lübnan’da yapılacak olan parlamento seçimleri sadece bu ülkenin siyasi geleceği açısından değil, bölgenin konjonktürel geleceği açısından da son derece önemli gözüküyor.

7 Haziran’da Lübnan’da yapılacak olan parlamento seçimleri sadece bu ülkenin siyasi geleceği açısından değil, bölgenin konjonktürel geleceği açısından da son derece önemli gözüküyor.

 

Kendine özgü demografik ve siyasi yapısı sebebiyle dünyadaki hiçbir ülkeyle kıyaslanamayacak ölçüde dış etkilere açık olan Lübnan, nüfusu ve yüzölçümüyle ters orantılı bir şekilde büyük bölgesel ve hatta uluslar arası bunalımlara kaynaklık teşkil edebilecek bir nitelik arz ediyor. Binaenaleyh, Lübnan seçimleri sadece bu ülkenin değil, bölgenin hatta uluslar arası konjonktürün nasıl şekilleneceğini gösterecek olması bakımından önem taşıyor.

 

Geçen dört yıllık siyasi hayatında bir uluslar arası uluslar arası müdahaleye, birçok siyasi cinayete ve bir savaşa maruz kalan; ayrıca bir iç savaşın eşiğinden dönen Lübnan, sonucu her ne şekilde olursa olsun 7 Haziran’daki parlamento seçimleriyle yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor.

 

Onlarca dini, etnik ve mezhebi kesimin ve onlarca siyasi partinin bulunmasına rağmen, geçen dört yılda yaşanan gelişmelerin ikiye böldüğü Lübnan, bu seçimlere de adeta iki partiyle giriyor. Çünkü 7 Haziran seçimine her ne kadar onlarca parti ve grup katılacak olsa da aslında seçimlerde bu parti ve grupların safında yer aldığı iki blok ya da ittifak yarışacak.

 

İç savaş yıllarında “sağcı Hıristiyanlar” ve “solcu Müslümanlar” şeklinde kutuplaşan Lübnan, son dört yılda yaşanan gelişmeler sonucunda “14 Mart” ve “8 Mart” isimleriyle tanınan iki blok halinde kamplaştı.

 

Lübnanlı siyasi grupların uluslar arası ve bölgesel müdahalelere verdikleri tepkilere ve sergiledikleri siyasal davranışlara göre şekillenen “14 Mart” ve “8 Mart” ittifakları, “Suriye yanlıları”, “Suriye karşıtları”; “Batı Yanlıları”, “Batı karşıtları”; “Direniş yanlıları” “Direniş” karşıtları”, “İktidar” ve “Muhalefet” şeklinde de adlandırıldılar.

 

Tanımlanmalarında kullanılan “karşıtlık” veya “yanlılık” kavramları, bu ittifakların siyasi davranışları konusunda fikir veriyorsa da “14 Mart” ve “8 Mart” ittifakların siyasal davranışlarını anlamak bakımından bunları oluşturan son dört yıllık siyasi gelişmeleri hatırlatmak faydalı gözüküyor.

 

1- ABD ve Fransa’nın girişimiyle Suriye askerlerinin Lübnan’dan çıkarılmasını ve Hizbullah’ın (Direniş) silahsızlandırılmasını öngören 1559 sayılı Güvenlik Konseyi kararı.

 

2- Lübnan eski Başbakanlarından Refik Hariri’nin bombalı saldırı sonucu öldürülmesi.

 

3- Hariri terörünün sorumlusu olarak Suriye’nin gösterilmesi.

 

4- 2006 yılında yaşanan Temmuz Savaşı.

 

5- Cumhurbaşkanlığı seçimi.

 

6- Ulusal birlik hükümeti talebi.

 

“Yeni Ortadoğu” planı ve 2005 seçimleri

George W. Bush yönetiminin Irak işgalinden sonra bölgede “Yeni Ortadoğu” planı çerçevesinde geniş çaplı bir düzenlemeye gitmek istediğinin işaretlerini vererek İran ve Suriye’yi “şer ekseni” ülkeler olarak ilan etmesi ve bu ülkelere yönelik yalıtma politikası, Lübnan’a 1559 sayılı Güvenlik Konseyi kararıyla yansıtıldı.

 

1559 sayılı karar, Refik Hariri cinayetinden Suriye’nin sorumlu tutulması ve 2005 seçimleriyle oluşan meclisin yeni cumhurbaşkanını seçecek olması, Lübnan’da Suriye ve Direniş karşıtlığını güçlendiren bir psikolojik ve siyasal atmosfer oluşturdu.

 

Binaenaleyh Lübnan, 2005 seçimlerine Suriye’nin bıraktığı boşluğu Batı’nın (ABD ve Fransa) dolduracağı öngörüsünün hakim olduğu bir siyasi atmosferle girmiş ve bombalı bir saldırıya kurban giden Refik Hariri’nin el-Mustakbel Partisi ekseninde oluşan 14 Mart İttifakı parlamento çoğunluğunu kazanmıştı.

 

2005 seçimleri sonrasında 2000 yılında ülkenin güneyini İsrail işgalinden kurtaran ve hem Filistin’i etkileyen direniş ideolojisinden hem de sahip olduğu askeri kapasiteden dolayı İsrail’e bölgede en büyük tehdidi oluşturan Hizbullah’ın yalnızlaştırılmasını ve zayıflatılmasını hedefleyen bir süreç başlamış oluyordu.

 

ABD’nin “Yeni Ortadoğu” modelinin kaçınılmaz bir kader olduğu öngörüsü ve bu modele Lübnan içerisindeki en büyük engeli oluşturan Hizbullah’ın tüm gücünü Suriye’den aldığı varsayımı, 14 Mart iktidarını Hizbullah’ı yalnızlaştırma ve zayıflatma hedefini aşağıdaki yol haritasıyla gerçekleştirmeye sevk etti.

 

a) 1559 sayılı Güvenlik Konseyi kararının uygulanması,

b) Refik Hariri cinayetine ilişkin soruşturmanın uluslar arası bir mahkemeye havale edilerek bu dava üzerinden Suriye’nin sürekli olarak uluslar arası baskı altında tutulması,

c) Direniş’i destekleyen Cumhurbaşkanı Emil Lahud’un yerine 14 Martçı bir cumhurbaşkanının (En ideal aday olarak Emin Cumeyyil’in) seçilmesi ve güneye Lübnan askeri yerleştirilerek Hizbullah’ın Lübnan ordusuyla çatışmaya dolayısıyla da meşruiyetini kaybetmeye ya da işlevsizleşen silahını teslim etmeye zorlanması.

 

Rakip blokların yapısı

İç savaşa son veren Taif Anlaşması’nın hukuki bir nitelik kazandırdığı cumhurbaşkanı ile ordu komutanının Maruni, başbakanın Sünni, meclis başkanının ise Şii olmasını zorunlu kılan; 128 sandalyeli meclisi de 64’ü Hıristiyanlara 64’ü de Müslümanlara ayıran teamül, Lübnan’da hiçbir toplumsal kesime veya partiye tek başına belirleyici olma imkanı vermiyor.

 

14 Mart ve 8 Mart ittifakları, ortak siyasi hedefler doğrultusunda bir araya gelmiş çeşitli etnik, dini ve mezhebi kesimlerden oluşuyorsa da 14 Mart İttifakı’nın eksenini Sünni el-Mustakbel 8 Mart İttifakı’nın eksenini de Şii Hizbullah partilerinin oluşturduğu söylenebilir.

 

Lübnan’da 2005 yılından sonra başlayan ve söz konusu iki ittifakın oluşmasına sebep olan sürecin, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını öngören 1559 sayılı Güvenlik Konseyi kararı ile başlaması ve Refik Hariri cinayetiyle ivme kazanması söz konusu ittifakların el-Mustakbel ve Hizbullah ekseninde oluşmasını doğal kılıyor.

 

14  Mart İttifakı, şu parti ve gruplardan oluşuyor:

1- el-Mustakbel: (Sünni) Lideri Sa’d Hariri, halen başbakanlığı elinde bulunduran el-Mustakbel, en büyük dış desteğini Suudi Arabistan’dan alıyor.    

2- el-Ketaib: (Maruni Hıristiyan) Lideri Emin Cumeyyil, 1980’li yıllarda cumhurbaşkanlığı yaptı. En Büyük dış desteği Fransa’dan alıyor.

3- İlerici Sosyalist Parti: (Dürzi) Lideri Velid Canbolat, daha önce Suriye yanlısı politikalarıyla tanınıyordu. Güç dengelerine göre her türlü dış desteğe açık bir esnekliğe sahip.

4- Lübnan Güçleri: (Maruni Hıristiyan) Lideri Semir Ca’ca, iç savaş yılarlında Falanjist güçlerin komutanlığını yapıyordu. İsrail de dahil olmak üzere tüm dış desteklere açık.

 5- Cemaat-i İslami: (Sünni) Lideri Faysal Mevlevi, Müslüman Kardeşler Hareketi’nin Lübnan kolu olan Cemaat-i İslami, halen el-Mustakbel Partisi’nin müttefiki durumunda ve 14 Mart İttifakının siyasi hedeflerine dini gerekçeler kazandırma misyonunu üstlenmiş bulunuyor.

 

14 Mart İttifakı bu siyasi grup ve partilerin dışında Marunilerin Ruhani Lideri Kardinal Nasrullah Sufeyr ve Lübnan Sünni Müftüsü Reşid Kabbani gibi dini kanaat önderleri tarafından da destekleniyor.

 

8 Mart İttifakı da şu partilerden oluşuyor:

1- Hizbullah: (Şii) Genel Sekreterliğini Seyyid Hasan Nasrullah’ın yaptığı Hizbullah, Lübnan’da silah sahibi tek meşru parti olma özelliği taşıyor. İran ve Suriye tarafından destekleniyor.

2-Emel: (Şii) Lideri Nebih Berri, Lübnan Meclis Başkanlığı görevini de yürüten Nebih Berri liderliğindeki Emel, Hizbullah’ın askeri kanadı İslami Direniş içerisinde de yer alabiliyor. İran ve Suriye tarafından destekleniyor.

3-Ulusal Özgürlük Hareketi: (Maruni Hıristiyan) Lideri Mişel Aun, Lübnan ordu komutanlığı yapan General Mişel Aun, Taif Anlaşması’na karşı tutumu sebebiyle Suriye ordusu ile çatışmış ve Suriye’nin müdahalesiyle Fransa’ya sürgüne gönderilmişti. 2005 yılında Lübnan’a dönen Mişel Aun, Hizbullah’la ittifak anlaşması yapmıştı. Geleneksel müttefiki Fransa ile ilişkilerini bozmamaya çalışmakla birlikte Suriye ve İran’la da iyi ilişkiler geliştiriyor.

4-Tevhid Partisi (Dürzi) Lideri Viam Vehhab, halen milletvekili ve diğer bir Dürzi lider olan Tallal Arslan’la ortak özelliği Velid Canbolat’a karşı olmaları.

5-İslami Amel Cephesi (Sünni) Lideri Fethi Yeken, köken olarak Müslüman Kardeşler Hareketi’nden gelmesine rağmen Hariri yanlısı Cemaat-i İslami’nin aksine Direniş’i destekliyor.

6-Tevhid Hareketi (Sünni) Lideri Şeyh Bilal Şaban, İran İslam Devrimi’ne verdiği destekle tanınan Şeyh Said Şaban’ın oğlu olan Bilal Şaban, Trablus’ta faaliyet gösteriyor.

7-Taşnak Partsi: (Ermeni) Hagop Pakradounian liderliğindeki parti Lübnan meclisinde 6 sandalyeyle temsil ediliyor.

8-Nasırcı Parti (Sünni) Usame Sa’d liderliğindeki Nasırcı Parti, Mısır eski Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır’ın ideolojisini temsil ediyor. Güneydeki Sayda kentinde etkin olarak biliniyor.

 

8 Mart ittifakını oluşturan bu parti ve gruplar Lübnan Şii Yüksek Meclisi Başkanı Abdulemir Kabalan, Sayda’daki Kudüs Camii İmamı Şeyh Mahir Hammud ve Lübnanlı Taklit Mercii Ayetullah Muhammed Hüseyin Fadlullah gibi dini şahsiyetlerle eski başbakanlardan Ömer Kerami ve Selim el-Hıs gibi siyasi kanaat önderleri tarafından da destekleniyor.

 

“Yeni Ortadoğu”nun çöküşü ve yeni süreç

14 Mart İttifakı öngördüğü yol haritasının en önemli durakları olan Hariri cinayeti davası ve cumhurbaşkanlığı seçimi meselelerinde tam anlamıyla bozguna uğradı. Cumhurbaşkanlığına Direniş’i destekleyen Ordu Komutanı General Mişel Süleyman’ın seçilmesini engelleyemeyen 14 Martçılar, Hariri davasından dolayı 4 yıldır cezaevinde tutuklu kalan dört Lübnanlı generalin uluslar arası mahkeme tarafından serbest bırakılmasıyla tüm siyasi argümanlarını kaybetmiş oldular.

 

2006 Temmuz Savaşı’nda İsrail’i mağlup eden Hizbullah’ın askeri başarısı, Yeni Ortadoğu planının başarısız kılınmasında kuşkusuz önemli bir rol oynadı; ancak 2005 sonrasında ABD tarafından Lübnan için öngörülen çok boyutlu stratejik planın çöküşündeki asıl etkenin Hizbullah’ın yaşanan bunalımı başarılı bir uzlaşma siyasetiyle yönetmesi olduğu söylenebilir.

 

İç politikada çatışmadan kaçınan kuşatıcı ulusalcı söylemini dış politikada İsrail’i ve destekçilerini hedef alan çatışmacı söylemiyle zenginleştiren Hizbullah, kendisini yalnızlaştırmak isteyenleri yalnızlaştırmayı başardı ve şu kazanımları elde etti.

 

Hizbullah’ın kazanımları

a) Parlamento azınlığına rağmen, ulusal birlik hükümeti talebiyle muhalefetteki 8 Mart İttifakını iktidar ortağı yaptı.

b) Cumhurbaşkanının uzlaşmayla seçilmesini sağlayarak Direniş ile devlet kurumları arasındaki ilişkiyi pekiştirdi.

c) Askeri kanadı olan Direniş’in Lübnan ulusal güvenliğinin sağlanmasında ulusal orduyla paydaş hale gelmesini sağlayarak silahının meşruiyetinin tartışma konusu yapılmasını önledi.

d) Lübnan ulusal diyalog toplantılarının ulusal savunma stratejisi belirleme gündemiyle toplanmasını sağlayarak silahının meşruiyetinin tartışma konusu yapılmasının önünü tamamen kapatmış oldu.

 

Bütün bunları çatışarak ve dayatarak değil, Katar’ın Doha kentinde 14 Martçılarla anlaşma yoluyla gerçekleştiren Hizbullah, içeride izlediği uzlaşmaya dayalı strateji ile Lübnan iç barışının da garantisi olduğunu ortaya koymuş oldu.  

 

Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere 2005’te kendisini yalnızlaştırma politikası izleyen Avrupa ülkelerinin hem de seçimler öncesinde Hizbullah’la siyasi ilişkilerini yeniden başlatma kararı alması, bir itiraf ve kabulün ilanı olarak okunabilir.

 

Bu, 2005’te Lübnan için hazırlanan planın çöktüğünün itirafı ve Lübnan’ın iç politikasında ve ulusal güvenlik stratejisinde Hizbullah’ın asli bir aktör olarak kabulü olarak değerlendirilebilir.

 

7 Haziran 2009 seçimleri ve muhtemel sonuçlar   

İster 14 Martçılar isterse 8 Martçılar kazanacak olsun 7 Haziran 2009 seçimleri sonrasında Lübnan’da 2005 sürecinin devam ettirilmesi mümkün olmayacak çünkü;

1- Dört generalin uluslar arası mahkeme tarafından serbest bırakılmış olması sebebiyle Hariri cinayeti, artık kolayca bir siyasi araç olarak kullanılamayacak.

2- Ulusal güvenlik stratejisinin belirlenmesi gündemiyle yapılan ulusal diyalog toplantıları Hizbullah’ın silahının hukuksal meşruiyetine hizmet edecek ve yeni dönemde Hizbullah’ın silahının meşruiyeti tartışma konusu yapılamayacak.

3- Yeni cumhurbaşkanını bu parlamento seçmeyeceği için bu makam üzerinden siyasi gerilimler üretilemeyecek.

4- Daha önce Şeba Çiftlikleri ve Kefer Şuba’nın Lübnan’a aidiyetini tartışan 14 Martçılar, Direniş’in silahını değil, bu toprakların İsrail işgalinden kurtarılması meselesini gündemlerine almak zorunda kalacaklar.

 

Demokratik değil demografik seçim

Lübnan, daha fazla halk desteğine sahip olanların parlamentoda daha fazla sandalye kazanabildiği bir ülke değil. Çünkü 128 sandalyeli parlamentoda 64 Müslüman milletvekilinin 28’inin Sünni, 28’inin Şii, 7’sinin Dürzî, 1’inin de Alevî olması gerekiyor; aynı şekilde Hıristiyanlara ayrılan diğer 64 sandalyenin ise 35’i Marunîlere, geri kalan 29’u da Ortodoks, Katolik, Süryanî ve Ermeni gibi diğer Hıristiyan azınlıklara ayrılmış bulunuyor.

 

Binaenaleyh 7 Haziran seçimlerinin kaderini her iki tarafında da yapacağı ittifakların ve oluşturacağı aday listelerinin belirleyeceği söylenebilir.

 

Diğer etnik ve dini kesimlere nispetle nüfus bakımından çoğunlukta olan Şiilerin oyunun 8 Mart ittifakına gideceğine kesin gözüyle bakılıyor.

 

Nüfus bakımından ikinci sıradaki Sünnilerin çoğunluğunun el-Mustakbel’den dolayı 14 Mart İttifakı’na oy vereceği ve Dürzi oyların çoğunun yine Velid Canbolat’a gideceği bekleniyor. Dolayısıyla bu seçimlerde her iki ittifakta da çeşitli partilerle temsil edilen Hıristiyanların kader tayin edici olacağını söylemek mümkün gözüküyor.

 

8 Mart’ın seçim zaferi ve yeni bir savaş ihtimali

En büyük Hıristiyan siyasi parti olan Ulusal Özgürlük Hareketi’nin 2007’de yıl yapılan ara seçimlerde Hıristiyan Kuzey Metn bölgesinde en büyük rakibi Ketaib karşısında zafer kazandığı ve 8 Mart İttifakı’nın az sayıda da olsa Sünni ve Dürzilerden oy alacağı göz önünde bulundurulduğunda 7 Haziran seçimlerinde 8 Mart İttifakı’nın daha şanslı gözüktüğü söylenebilir.

 

2005 seçimlerindeki uluslar arası ve yerel şartlarla kıyaslanmayacak ölçüde mevzi kaybeden 14 Martçıların seçim stratejisini prestijini kurtarmak ve varlığını korumak üzerine kurduğu görülüyor. Çünkü seçimleri kazanması durumunda getireceği veya söyleyeceği hiçbir yeni şeyi olmayan 14 Martçıların seçimi kaybetmesi durumunda tamamen yok olması kaçınılmaz gözüküyor.

 

2005 seçimleri sonrasında başına örülmek istenen çorabı tersine çevirip rakiplerinin başına geçiren 8 Martçıların bu seçimleri kazanması durumunda Suriye sonrasında Lübnan’da ilk kez yasama, yürütme, cumhurbaşkanlığı ve ordu arasında tam bir uyum söz konusu olacak. Lübnan’ın ulusal dinamiklerini güçlendirecek olan bu gelişmeye rağmen 8 Martçıların seçim zaferinin yeni bir İsrail Lübnan savaşı ihtimalini güçlendireceği de söylenebilir.

 



Makaleler

Güncel