Katar’ın Libya’daki paravan rolüne, Suriye’de Ankara talip

Batı’nın Libya devrimi ile kullanmayı öğrendiği “Arap Baharı silahı” şu an Şam’a doğrultulmuş gözükse de bu silahın stratejik hedefinin Tahran olduğu söylenebilir.

 

Tunus ve Mısır devrimleriyle bölgedeki nüfuzları açısından defansif bir pozisyonuna savrulan ABD ve müttefiklerinin Libya’da kazandıkları ofansif pozisyonu, Suriye ile takviye etmeye çalıştıkları görülüyor.

Bin Ali ve Mübarek rejimlerinin devrilmesiyle bölgede iki önemli müttefikini kaybeden Amerika’nın Tunus ve Mısır’la ilgili stratejisi, bu ülkelerde önleyemediği devrimleri kontrol altına almaya çalışmak şeklinde gelişti.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Mısır’da devrimle sonuçlanan gösterilerin başladığı 25 Ocak’ta yaptığı açıklamada Washington’un bu stratejisinin ipuçlarını vermişti.

Clinton’un ülkenin hassas şartlarına dikkat çektiği açıklamasında halka sükunet, Mübarek’e de olayları kontrol altına almak için reform çağrısı yapması, Mübarek rejimini kurtarmaya yönelikti. Ancak olayların kontrol edilemeyebileceğini de öngören Clinton, aynı açıklamasında “Mısır hükümeti köklü ve istikrarlı bir hükümettir, birkaç kişinin gösterisi ve sloganıyla devrilmeyecektir” temennisiyle Mübarek’e destek verirken “ülkede her ne olursa olsun Mısır halkının yanında yer alacağız” diyerek de Mübarek sonrasına ilişkin pozisyonlarını ortaya koymuş oluyordu.[1]

Amerika, devrimlerin hızlı gelişmesinden dolayı Tunus ve Mısır’da, şu an Yemen ve Bahreyn’de yaptığı gibi iç ve bölgesel dengeleri kullanarak bunalımı sürece yayma ve rejimleri kurtarmaya çalışma fırsatı bulamamıştı.

Bu yüzden de devrimleri önleyemediği bu ülkelerde tahammül edilebilir siyasi yapıların kurulabilmesi için geçiş süreçlerini yönlendirmeye çalışan bir strateji izledi.

Bahreyn dışındaki Arap isyanlarında dikkat çekici olan şu etkenler Washington’un bu stratejisini uygulamasında kolaylaştırıcı oldu.

1- Devrimlerin tek veya kolektif bir örgütsel önderlikten yoksun oluşu ve bu ülkelerdeki devrimci siyasi organizasyonların sanki bir meziyetmişçesine “bu devrimin önderi örgütler ve partiler değil halktır” tespitindeki siyasi akıl sığlığını yansıtan programsızlığı.

2- Devrimlerden sonra kurulacak siyasi yapıyı, Bin Ali ve Hüsnü Mübarek’in siyasi veya askeri bürokrasisinin belirlemesi.

3- Devrimci siyasi organizasyonların devrim sonrasındaki geçiş sürecini belirleyen yerel unsurlarla ve küresel veya bölgesel güçlerle çatışmadan özenle kaçınan bir siyasi ve ideolojik oto-sansür uygulayarak güç ve iktidar talebinden başka bir ilkeye sahip olmadıkları izlenimi vermeleri.

Binaenaleyh Amerika, Tunus ve Mısır devrimleriyle başta İsrail’in güvenliği olmak üzere bölgedeki hayati çıkarlarını koruma konusunda defansif bir pozisyona savruldu ise de yukarıda sıralanan üç etken bu ülkelerde Washington’a yeniden belirleyici olabilme imkanı bahşetti.

Libya devrimi, ABD ve müttefiklerine bölgede yeniden ofansif olma imkanı verdi

Libya’da darbe girişimi olarak başlayan isyan, Tunus ve Mısır’da defansif bir pozisyona sürüklenen ABD ve müttefiklerine Arap Baharı adı verilen süreci doğrudan belirleme imkanı vererek onların bölgede yeniden ofansif hale gelmesini sağladı.

Çünkü Libya, kontrolsüz “Arap Baharı silahının” nasıl kontrol altına alınabileceğine ilişkin bir model oluşturdu.

ABD ve müttefiklerinin Rusya ve Çin gibi uluslar arası rakiplerine itiraz imkanı bırakmayan, bölge halklarının ise desteğini alan Libya modelinin beş aşaması bulunuyor:

1- Rejim içindeki unsurların devrimcilerin safına katılması.

2- Kurtarılmış bir bölge oluşturulması.

3- Sivilleri koruma gerekçesiyle BM Güvenlik Konseyi’nden uluslar arası bir müdahaleyi meşru kılacak bir kararın çıkarılması.

4- Bölge ülkelerinin de bölge dışı güçlerin belirleyiciliğini gizleyen paravan rolü alarak katıldığı uluslar arası askeri müdahale desteğiyle rejimin devrilmesi.

5- Yeni siyasi yapının paravan bölgesel güçlerin gölgesinde belirlenmesi.

Binaenaleyh Libya modelinde bölge dışı güçlerin gizlenmesini sağlayan paravan rolünü NATO operasyonlarına verdiği “askeri katkıyla” Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri oynadı.

NATO’nun görev süresinin bitirilmesinden sonra Libya’daki güvenlik ve istikrarın sağlanması rolü de Katar komutasındaki çok uluslu güce verildi.[2]

Libyalı devrimciler; Amerika, Fransa ve İngiltere’nin de bulunduğu 13 ülkeden oluşan çok uluslu güce komuta eden Katar’ın devrim sonrasında oynamaya başladığı rolün farkına varabilmiş gözükmüyor.

Zira Ulusal Geçiş Konseyi yetkilisi Mahmud Cibril, Katar’ı bazı gruplara para ve silah desteğinde bulunarak Libya’daki nüfuzunu arttırmaya çalışmakla suçlarken ve “Devrimci Libya’nın” BM’deki temsilcisi Abdurrahman Şalgam “Anlayamıyorum ve kabul edemiyorum. Katar, Amerika’yı ve Fransa’yı yönetiyor. Katar kim ki? Katar ordusu Nepal, Bangladeş ve Pakistanlı paralı askerlerden oluşuyor. Katar ne kadar güce sahip? Ben Katar’ın da Kaddafi gibi büyüklük psikolojisine kapılıp bölgeyi kendisinin yönettiğini vehmetmesinden korkuyorum. Libya’daki şehitlerin ve yaralıların sayısı, Katar’ın nüfusundan daha fazladır”[3] derken Katar’ın paravan rolünün farkında olmadıklarını göstermiş oluyor.

Suriye devrimi: ABD ve müttefikleri için bonus

ABD ve müttefiklerine “Arap Baharı”nda yeniden ofansif bir rol kazandıran Libya devrimi; aktörleri, yöntemleri, kabiliyetleri ve etkileri bakımından tamamen kendine özgü bir nitelik taşıyan Suriye isyanı için model kılınmaya çalışılıyor.

Şimdiye kadar yönetim içerisinden üst düzey herhangi bir kopuş yaşanmamasına, kurtarılmış bölge oluşturulamamasına ve Rusya ve Çin vetosu yüzünden “uluslar arası meşruiyete” dayalı bir dış müdahalenin zemini oluşmamasına rağmen Suriye konusunda atılan adımlar isyancıların oluşturamadığı Libya modeli şartlarının uluslar arası ve bölgesel güçler tarafından yaratılmaya çalışıldığını düşündürüyor.

Askeri adımlar

1- Sığındığı Türkiye’de Cisr eş-Şugur kentindeki 120 Suriye askerini kendinsin öldürttüğünü belirten Yarbay Hüseyin Harmuş ve yine Türkiye’ye sığınan Albay Riyad Esed, Suriye ordusundan ayrılarak devrimcilerin safına geçtiğini açıkladı ve ordudan ayrılan askerleri bünyesinde toplayacak Özgür Suriye Ordusu adlı bir örgüt kuruldu.

2- Özgür Suriye Ordusu, 27 Eylül’de silahlı mücadele başlattığını açıkladı.[4] Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner de silahlı mücadele başlatma kararının doğal olduğunu belirterek buna destek verdi.[5]

3- Şam Yönetimi’nin Arap Birliği’nin çözüm planı kapsamında silahlarını teslim edenlerin genel af kapsamına alınacağı açıklamasından sonra Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, milsilerden silahlarını teslim etmemesini istedi.[6]

4- Birleşik Arap Emirlikleri’nin 529 milyon dolarlık anlaşmayla üs tahsis ettiği Amerikan Blackwater özel güvenlik örgütü tarafından kurulan özel ordunun[7] ve profesyonel gayri nizami harp uzmanlarının Özgür Suriye Ordusu tabelasıyla askeri operasyonlar yaptığı öne sürüldü.

5- ABD başkanlık seçiminin Cumhuriyetçi Parti aday adayları Mitt Romney ile Newt Gingrich, katıldıkları bir tartışma programında Suriye’ye doğrudan müdahale stratejisinde başarısız olan Amerikan yönetiminin Şam yönetimini devirmek için istihbarat operasyonlarına yöneldiğini ifşa etti.[8]

Siyasi adımlar

1- ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya, 19 Ağustos’ta Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’e çekilme çağrısı yaptı.

2- Sekiz ay önce Suriye ile ortak bakanlar kurulu toplantıları yapan Başbakan Erdoğan 22 Eylül’de BM Genel Kurul toplantısına katılmak üzere gittiği Amerika’da ABD Başkanı Barack Obama ile görüştükten sonra Şam yönetimi ile diyalogu kestiklerini belirterek Ankara’nın Suriye’ye, Washington’la koordineli olarak bazı yaptırımlar uygulayabileceğinin sinyalini verdi.[9]

3- Rusya ve Çin, BM Güvenlik Konseyi’nde Batılı ülkelerin Suriye’ye yaptırım uygulanmasını öngören karar tasarısını veto etti.[10]

4- Arap Birliği’nin 27 Ekim’de Suriye’deki sorunun çözümü için başlattığı girişim Suriye tarafından da kabul edilmesine rağmen, Amerikan yönetimi Beşşar Esed’e çekilme çağrısını yineledi. Şam yönetiminin verdiği sözleri tutmadığını belirten Washington, isyancılara direniş çağrısı yaptı.[11]

5- Arap Birliği 13 Kasım’da şiddeti gerekçe göstererek Suriye’nin üyeliğini askıya aldı ve bir dizi ekonomik ve siyasi yaptırımla tehdit etti.[12]

6- 17 Kasım’da Fas’ta toplanan Arap Birliği dışişleri bakanları, Suriye’ye şartları yerine getirmesi için üç gün süre verirken, aynı gün yine Fas’ta yapılan Türk Arap İşbirliği Forumu bildirisinde, "Suriye'de hükümetin baskılarına karşı sivillerin korunması için acil tedbir alınmalı" denildi.[13]

7- Libya konusunda Türkiye ile ciddi anlaşmazlıklar yaşayan Fransa, Türkiye’ye Suriye’ye baskı yapma konusunda işbirliği önerdi.[14]

8- Başbakan Erdoğan, Libya konusunda atılan uluslar arası adımların Suriye konusunda atılmadığını vurgulayarak Libya modelinin Suriye için de uygulanmasından yana olduğu izlenimini verdi.[15]

9- Suriye Müslüman Kardeşler örgütü Genel Başkanı Riyad Şukfa, İstanbul’da yaptığı basın toplantısında Batı’dan değil, Türkiye’den yapılacak bir müdahaleyi kabul edeceklerini açıkladı.[16]

Suriye’ye yönelik bu askeri ve siyasi adımlar, Suriyeli isyancıların 8 buçuk aydır yaratmayı başaramadığı şartların uluslar arası ve bölgesel güçler tarafından yaratılmaya çalışıldığı kanısını uyandırıyor.

Haziran ayında Wall Street Jorunal’ın “Suriye krizinin Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri ısındırdığını, Ankara ve Washington'u da daha yakın işbirliğine götürdüğü”[17]nü ifade eden haberini ve İsrail’deki Debka File’ın “Suriye sorununun, ABD-Türkiye ortaklığıyla çözülmesi kararına varıldığını ve ortaklaşa hazırlanan planda Türkiye’ye düşen esas rolün Suriye ile “askeri gerilimi tırmandırıcı adımlar atmak[18] olduğuna dair haberini, yukarıdaki gelişmelerle birlikte yeniden hatırlamakta yarar var.

Bütün bu gelişmeler, Batılılara ofansif bir konum armağan eden Libya devrimindeki Katar’ın paravan rolüne bu kez Suriye’de Türkiye’nin talip olduğunu gösteriyor.

Şam’a doğrultulan silahın stratejik hedefi Tahran

Batı’nın Libya devrimi ile kullanmayı öğrendiği “Arap Baharı silahı” şu an Şam’a doğrultulmuş gözükse de bu silahın stratejik hedefinin Tahran olduğu söylenebilir.    

Nitekim Washington’daki Suudi büyükelçisine suikast senaryosu ve Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı’nın son raporu ile uluslar arası ve bölgesel düzeyde ciddi şekilde baskı altına alınan İran, bölgesel stratejik müttefikini düşünemeyecek ölçüde meşgul ediliyor.

Ayrıca Dünya Ticaret Örgütü üyeliği rüşveti ile Rusya’yı yanına alan Amerika’nın İran’a yeni yaptırımlar öngören bir Güvenlik Konseyi kararı konusunda 5+1’de tam bir mutabakat sağladığı bildiriliyor.[19]

Öte yandan Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesiyle eş zamanlı olarak Irak’ta Sünni Arapların çoğunlukta olduğu Selahaddin ve el-Enbar illerinin federal bölge talebinde bulunması, Suriye sınırında bir federal bölge kurulmasını destekleyen Irak Meclis Başkanı Usame Nuceyfi’nin 17 Kasım’da Ankara’ya gelmesi,[20] izlenmesi gereken ciddi gelişmeler olarak gözüküyor.

2006 yılında Irak İslami Yüksek Konseyi’nin güneyde federal bölge kurma talebine ülkeyi böleceği gerekçesiyle sert tepki gösteren Sünni Arapların, şimdi Başbakan Maliki’nin aynı gerekçeyle sert tepki gösterdiği federal bölge kurmakta ısrar etmesinde, Washington’un cesaretlendirici rol oynadığı iddiasını çürütebilecek bir delilimiz yok.

Eğer Washington gerçekten 2008 başkanlık seçimi adayı John McCain’in ifadesiyle ABD’nin Irak’tan çekilmesini İran’ın zaferi[21] olarak görüyorsa, Bağdat’a yönelik bir “Arap Baharı” için Selahaddin ve el-Enbar’da şimdiden bir Bingazi yaratmak hiç de anlamsız çaba olarak gözükmeyebilir.

Öte yandan Libya devrimiyle “Arap Baharı silahını” kullanmayı öğrenen Washington, Irak’ın Suriye sınırındaki bir “Bingazi”yi Şam aleyhine de elverişli bir şekilde kullanabilir.

Sonuç

Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in dediği gibi Suriye bölgenin fay hattıdır ve son yaşanan gelişmeler, bu fayın artık deprem üretmeye başladığını gösteriyor. Şu an Esed yönetimini sarsan bu depremin Esed’den sonra duracağını beklemek aşırı bir iyimserlik olur.

ABD düşünce kuruluşu Rand’ın Mısır ve Lübnan’daki Hıristiyanlar için şimdiden bağımsız devlet senaryoları üzerinde çalıştığı düşünülürse Esed sonrasında hem Suriye hem de Irak’a yönelik yeni haritaların müzakerelerine tanık olabiliriz.

Çünkü bölge dışı güçlerin bölgedeki varlığı, buradaki çatışmaların sürdürülebilir olmasına bağlı. Bölgedeki çatışmaların sürdürülebilir olması, tıpkı Molla Mustafa Barzani’nin Baas rejimiyle savaştığı dönemdeki gibi bölgenin yerel unsurlarının birbirini boğazlamak için İsrail’e muhtaç kılınması için de gerekli.



[1] http://www.yakindoguhaber.com/HD8648_clintondan-misir-halkina-gizemli-mesaj.html

[2] http://www.yakindoguhaber.com/HD9427_libyada-natonun-yerini-katar-aliyor.html

[3] http://www.israhaber.com/libyadan-katara-sert-elestiriler-13611-haberi.html

[4] http://www.yakindoguhaber.com/HD9340_ozgur-suriye-ordusundan-sam-yonetimini-hakli-cikaran-aciklama.html

[5] http://www.yakindoguhaber.com/HD9346_abdnin-sam-buyukelcisinin-evi-kusatildi.html

[6] http://www.yakindoguhaber.com/HD9458_abdden-suriyede-terore-devam-cagrisi.html

[7]http://www.cnnturk.com/2011/dunya/05/16/blackwater.baede.gizli.ordu.egitiyor/616860.0/index.html

[8] http://www.yakindoguhaber.com/HD9484_abdli-politikacilar-suriye-operasyonunu-ifsa-etti.html

[9] http://siyaset.milliyet.com.tr/erdogan-suriye-ye-ilk-cezayi-kesti-/siyaset/siyasetdetay/22.09.2011/1441752/default.htm

[10] http://www.trt.net.tr/Haber/HaberDetay.aspx?HaberKodu=d595d58e-b132-4f70-a8c5-adab65da0faa

[11] http://www.ntvmsnbc.com/id/25295249/

[12] http://www.hurriyet.com.tr/planet/19227169.asp

[13] http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/11/111117_arab_league_syria.shtml

[14] http://dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=183765

[15] http://www.haberturk.com/dunya/haber/688839-libyadakiler-ne-kadar-cansa-suriyedekiler-de-o-kadar-can

[16] http://www.haberturk.com/dunya/haber/688969-suriyeden-turkiyeye-mudahale-cagrisi

[17] http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNewMobile.aspx?id=18108147

[18] http://www.debka.com/article/21061/

[19] http://www.haber7.com/haber/20111117/Irana-karsi-51den-tam-mutabakat.php

[20] http://www.yakindoguhaber.com/HD9493_nuceyfi-federal-bolge-gorusmeleri-icin-mi-ankarada.html

[21] http://www.yakindoguhaber.com/HD9496_mccain--abdnin-iraktan-cekilmesi-iranin-zaferidir.html