Suriye’de yeni ittifaklar ve ABD’nin siyasi çözüm samimiyeti

ABD'yi Suiye'de ulaşılan sonucu yeterli görerek siyasi çözüme yönelmeye ikna edebilecek en temel değişken, sürdürülen vekalet savaşının kontrolden çıkmaya başladığının hissedilmesi.

Suriye’deki silahlı gruplar arasında isyanın başından beri var olan küçük çaplı çatışmalar, beklenen Amerikan müdahalesinin gerçekleşmemesinden sonra, hem kapsam hem de nitelik açısından farklılaşmaya başladı.

Daha önce ganimet paylaşımındaki anlaşmazlıklar sebebiyle küçük çaplı çatışmalar yaşayan silahlı gruplar, artık yeni ittifak kombinasyonları oluşturarak hemen her bölgede birbiriyle çatışıyor.

Türkiye, Suudi Arabistan ve İsrail’in Suriye’ye dar kapsamlı bir müdahale öngören ABD’yi, yönetimi devirecek ölçekte geniş kapsamlı bir saldırıya ikna etmeye çalışması, sahadaki silahlı grupların beklentisini yükseltmişti.

Ancak, Suriye’nin kimyasal silahlarını teslim etmeyi kabul etmesi, Kerry-Lavrov anlaşması ve nihayet 2118 sayılı BM kararı, ABD müdahalesini ihtimal dışı bıraktı.

Silahlı grupların müdahalenin ihtimal dışı kalmasından sonra kendi aralarında yeni ittifak kombinasyonları oluşturarak geniş çaplı bir iç savaşa başlaması, devrim sonrasına ertelenen hesaplaşmanın öne çekildiğini düşündürüyor.

Yaşanan gelişmeler, silahlı grupların Amerikan askeri müdahalesi ile ilgili olarak şu iki ihtimale göre hazırlık yaptığını gösteriyor.

1- ABD; Türkiye, Suudi Arabistan ve İsrail gibi yakın müttefiklerinin talebi doğrultusunda geniş çaplı bir müdahalede bulunur ve Suriye yönetimi yıkılır.

2- ABD, başlangıçta öngördüğü üzere müdahaleyi sınırlı tutsa da hava unsurları ve mühimmat depoları imha edilen ve muharip güçleri zayıflayan Suriye yönetimini devirmek kolaylaşır.

 İkinci ihtimalin gerçekleşmesi halinde silahlı gruplar arasında bugün yaşanmakta olan iç savaşın ertelenmesi söz konusu olsa bile müdahalenin birinci ihtimale göre şekillenmesi halinde de durumun bugünkünden farklı olmayacağı anlaşılıyor.

Eski ittifaklar neden bozuldu

Amerikan müdahalesinin pek de öngörülmeyen bir şekilde ihtimal dışı kalması, silahlı gruplar arasındaki güç ve hakimiyet mücadelesinin şiddetlenmesine yol açtı.

Bu ise söz konusu grupların, kendilerine kaynak temin eden müttefik devletlerin politikalarına ve aralarındaki ideolojik paralelliklere göre yeni ittifak kombinasyonları oluşturmalarına neden oldu.

Suriye’deki silahlı grupların en aşırı ucunda yer alan el-Kaide bağlantılı gruplar arasındaki ayrışma nisan ayında başlamış, daha önce Nusra Cephesi genel adıyla bilinen Suriye el-Kaide’si, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Nusra Cephesi olarak ikiye bölünmüştü.

Aşırılık tonu bakımından yakın olmakla birlikte el-Kaide çatısı altına girmeyen Ahraru’ş- Şam liderliğindeki gruplar, “İslami Cephe” adlı bir ittifak kurarken, ideolojik olarak “İslami Cephe’ye” yakın olmakla birlikte ABD ve müttefiklerinin “ılımlı muhalifler” diye nitelediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içinde de yer alan İslamcı gruplar da “İslami Kurtuluş Cephesi” adlı bir ittifak kurmuştu.

Ancak Tevhit Tugayları, Sukuru’ş- Şam ve İslam Tugayı’nın yer aldığı 13 silahlı grup, 25 Eylül’de Nusra Cephesi ile birlikte Ulusal Koalisyonu ve onun atayacağı geçici hükümeti tanımadığını açıkladı.

Bu açıklama, iki açıdan büyük önem taşıyor.

1- Açıklamaya imza koyan 13 örgütten ismi geçen üçü, ÖSO genelkurmayı içerisinde yer alıyordu. ÖSO genelkurmayı, ABD’nin 11 Kasım’da Doha’da yeniden yapılandırdığı Ulusal Koalisyon’un askeri kanadı olarak tasarlanmış ve 8 Aralık’ta Antalya’daki bir otelde kurulmuştu.

Dolayısıyla bu açıklamayla birlikte ABD ve müttefiklerinin “ılımlı muhalifler” diye niteleyerek desteklediği ÖSO ve Ulusal Koalisyon, sadece güç değil, aynı zamanda itibar da kaybetmiş oldu.

2- 25 Eylül’deki bu açıklama yukarıda sözü edilen önceki kombinasyonları tamamen değiştirdi ve sahadaki silahlı gruplar şu şekilde cepheleşti.

a) Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD): Ebubekir Bağdadi liderliğindeki el-Kaide bağlantılı bu grup diğer örgütlerle müttefiklik değil biat ilişkisi istiyor.

b) Nusra Cephesi ve müttefikleri: Daha önce ÖSO içinde yer alan İslami Kurtuluş Cephesi ile İslami Cephe’nin bileşenlerinden oluşuyor.

c) İslam Ordusu: Doğrudan Suudi İstihbarat servisine bağlı olduğu belirtilen Zehran Alluş liderliğindeki İslam Tugaylarına katılan 43 silahlı gruptan oluşuyor. B grubunda yer alan bazı örgütlerin ismi burada da yer alıyor.

d) Özgür Suriye Ordusu: Selim İdris komutasındaki bu grup, ABD ve müttefikleri tarafından Ulusal Koalisyon’un genelkurmayı olarak tanınıyor ve “ılımlı muhalifler” olarak destekleniyor.

d) YPG: PYD’nin askeri kanadı olarak nitelendiriliyor.

Yeni ittifak kombinasyonlarının Cenevre sürecine etkisi

Silahlı gruplar arasında oluşan bu yeni ittifaklar sahaya iç çatışmalar şeklinde yansıdı. Rakka’da IŞİD ile ÖSO ve Nusra bileşenleri arasında başlayan çatışmalar, Haseke’ye, Deyr ez-Zor’a, Halep’e ve nihayet Lazkiye kırsalına kadar yayıldı.

ABD ve müttefikleri tarafından desteklenen ÖSO’yu sahada zayıflatan bu gelişmeler olurken, Selim İdris’le koordineli olmadığı düşünülen ÖSO’dan bir heyetin Suriye yönetiminden üst düzey yetkililerle Şam’da gizli görüşmeler başlattığı haberleri geldi.

Öte yandan ABD askeri müdahalesini önleyen Kerry-Lavrov anlaşması, aylardır gündemde olan 2. Cenevre konferansını yeniden gündeme getirdi ve Suriye sorununun siyasi yollarla çözümüne dair umutları arttırdı.

Bakanlık koltuğuna oturmadan önce sürekli olarak siyasi çözüm vurgusu yapan Kerry’nin bakanlığı devraldıktan sonra İngiltere ile başlatıp Katar’la sona erdirdiği 9 ülkeyi kapsayan ziyaretlerinin ardından Cenevre’yi ertelediği ve askeri seçeneğe yöneldiği biliniyor.

ABD’nin Suriye dosyasını ‘Emir’ini değiştirdiği Katar’dan almakla birlikte Suudi İstihbarat Servisi Başkanı Bender bin Sultan’a vermesi, ABD’nin askeri çözümde ısrar eden tutumunu açıklayıcı bir gelişme olarak nitelendiriliyor.

Amerika’nın tek bir kurşun atmadan Suriye’yi ağır ve sancılı bir ölüme mahkum eden bu vekalet savaşının uzamasını tercih ettiği tezi gerçekçi olmakla birlikte, radikal grupların kazanacağı inisiyatifle bu savaşın kontrolden çıkmasının Washington’u da kaygılandırdığı söylenebilir.

Doğrudan Suudilerin kontrolündeki Zehran Alluş liderliğindeki İslam Ordusu’nun el-Kaide bağlantılı gruplara karşı ÖSO’yu İslamcı çerçevede modifiye etmeye yönelik olduğu öne sürülüyor.

Ancak sahada oluşan son ittifak kombinasyonlarının ABD’yi tedirgin eden radikal gruplar lehinde ve ÖSO aleyhinde bir durum oluşturmaya başladığı da görülüyor.

Amerika’nın şimdiye kadar şu sebeplerle askeri seçenekte ısrar ettiği düşünülebilir:

1- Suriye yönetiminin devrilmesi,

2- Yönetim devrilmeyecek olsa bile, 2. Cenevre Konferansında Şam’a şartlar dayatabilmek için cephelerde üstünlük kazanılması,  

3- Vekalet savaşının uzaması ve içeriden çökertilen Suriye’de kim iktidar olursa olsun artık Şam’ın İsrail’e karşı bir tehdit olmaktan çıkarılması.

Washington’u bu hedeflerden vazgeçmeye ya da ulaşılan sonucu yeterli görerek siyasi çözüme yönelmeye ikna edebilecek en temel değişken, sürdürülen vekalet savaşının kontrolden çıkmaya başladığının hissedilmesi olarak gözüküyor.

Silahlı gruplar arasındaki bu son ittifak kombinasyonları ve çatışmaların Amerika’ya böyle bir duygu hissettirip hissettirmediğini, Washington’un 2. Cenevre konferansı ve siyasi çözüm konusundaki samimiyetiyle ölçebileceğiz.

Evrensel pazar eki



Makaleler

Güncel