Dostlar’ın Suriye yenilgisi ve siyasi çözüm bilmecesi

Şimdi Suudilerin dışındaki tüm Dostlar, Cenevre-2’ye ön şartsız oturma eğilimindeler; ancak Cenevre-2’nin başarı şansı, ABD’nin siyasi çözüm samimiyetine ve Suudilerin tıpkı Türkiye’nin Annan planına yaptığı gibi önce razı görünüp ardından ‘kadük’ edip etmemesine bağlı.

Suriye’ye ABD askeri müdahalesinin seçenek dışı kalması, sahadaki askeri güç dengesini de uluslar arası diplomasinin iradesini de farklılaştıran zincirleme sonuçlar doğurdu.

Zincirin ilk halkası, ABD’nin Suriye’ye müdahaleden vazgeçmesi oldu.

Çünkü yönetimin devrilmesine sebep olacak ölçüde geniş kapsamlı müdahale de, Suriye ordusunu felç etmekle sınırlı dar kapsamlı bir müdahale de, silahlı gruplar açısından iki yıldır sürmekte olan yıpratma savaşının sonuna dair bir zafer umuduydu.

Ancak müdahalenin olmaması, zafer umudunun sönmesine; yıpratma savaşının sürecek olması, ‘devrim’ sonrasına ertelenen iç hesaplaşmaların erkene alınmasına; iç hesaplaşma ise aşırı gruplar lehine bir güç dengesinin oluşmasına neden oldu.

Zincirin ikinci halkası 25 Eylül’den itibaren gözükmeye başladı.

Dostlar grubunun Ulusal Koalisyon’un askeri kanadı olarak Antalya’da kurduğu ÖSO genelkurmayı içinde yer alan üç silahlı grup Nusra’nın da yer aldığı 10 örgütle birlikte Ulusal Koalisyonu tanımadığını açıkladı.[1]

Tevhit, Şam Kartalları ve İslam Tugayı’nın 25 Eylül tarihli bildirisi[2], ABD’ye sadece sözlü bir tepkiden ibaret değildi.

9 Aralık 2012’de Dostlar Grubu’na akredite tüm silahlı grupları komutası altında toplamak üzere kurulan ÖSO genelkurmayında yer almakta tereddüt etmeyen bu örgütlerin 25 Eylül 2013’te yayımladıkları bildiri, ABD’nin vekalet savaşındaki liderlik rolünün reddi anlamına geliyordu. 

Çünkü ÖSO genelkurmayı, 11 Kasım 2012’de Doha’da kurulan Ulusal Koalisyon’un askeri kanadı olarak tasarlanmıştı ve ABD’nin liderlik ettiği Dostlar grubunun istihbarat ve güvenlik yetkililerinin hazır bulunduğu[3] bir toplantıyla 2012 yılının aralık ayında Antalya’da kurulmuş ve ABD bununla eş zamanlı olarak Nusra’yı terör örgütleri listesine almıştı.

O halde 25 Eylül sonrası sahadaki dengenin aşırı gruplar lehine bozulması, sadece ÖSO içindeki silahlı grupların el-Kaide ile ideolojik paralelliğiyle veya Ulusal Koalisyon ve ÖSO genelkurmayının Dostlar Grubu’nun vekilleri olmasıyla açıklanabilecek bir durum değildi.

Sahadaki silahlı gruplar arasında 25 Eylül’e kadar aşırılıktaki keskinlikten ılımlılığa doğru şöyle bir sıralama söz konusuydu: 1-El Kaide (Nusra ve IŞİD) 2-İslami Cephe (Ahraru’ş- Şam ve bileşenleri) 3-İslami Kurtuluş Cephesi (Şam Kartalları/Sukuru’ş- Şam ve bileşenleri) ve 4-ÖSO.

2012 yılı boyunca ideolojik paralellik veya Dostlar’ın vekili olmak gibi değişkenlerin belirleyici olduğu bu ittifak kombinasyonları, 25 Eylül’den sonra çok daha farklı bir değişkene göre oluşmaya başladı.

ABD müdahalesinin seçenek dışı kalması değişkeni, sadece sahadaki ittifak kombinasyonlarını farklılaştırmakla kalmadı. İttifak kombinasyonlarının kuruluş gerekçelerini de iç çatışmaların niteliğini de başkalaştırdı.

Örneğin daha önce ideoloji veya strateji paralelliğine ya da karşıtlığına dayalı ittifak veya çatışmaların yerini, bölge hakimiyeti veya ekonomik çıkar odaklı[4] ittifak veya çatışmalar aldı.

El-Kaide bağlantılı örgütlerle ÖSO bağlantılı örgütlerin petrol bölgelerinin ya da sınır kapılarının kontrolü için birbirleriyle savaşları veya rakip bir gruba karşı ittifakları, bu nitelik değişimini yansıtıyor.

Öte yandan, yeni ittifak yapılarının ÖSO ve Ulusal Koalisyon’u etkisizleştirecek ölçüde aşırı grupların lehine gelişmesi, ‘ılımlı muhalefet’ diyerek bunları destekleyen uluslar arası veya bölgesel aktörlerin tutumlarını da farklılaştırıyor.

Yaklaşık üç yıldır Suriye’de yaşanan krizin bir demokratik değişim ve hak mücadelesinden değil, dışarıdan komuta edilen bir vekalet savaşından kaynaklandığı tezini doğrulayan bu gelişmelerin bu vekalet savaşına komuta eden ‘asılları’ bile tedirgin etmeye başladığı görülüyor.

Asıllar, vekillerinden yana kaygılı

Dostlar Grubu’nun Batılı üyeleri, ÖSO genelkurmayının etkisizleşmeye başlamasından ve aşırı grupların sahadaki inisiyatifi ele geçirmesinden kaygı duyuyor.

Türkiye

Asıllarından biri olarak bu vekalet savaşının insani ve mali yükünü omuzlayan Türkiye, hem içeriyle de bağlantılı Kürt silahlı grupların hem de sınır bölgelerine hakim olmaya başlayan el-Kaide bağlantılı örgütlerin yarattığı güvenlik sorunlarıyla yüzleşiyor.[5]

Amerika’dan “Suriye’deki aşırı gruplarla ilişkilerini gözden geçir” uyarısına muhatap oluyor.[6] 2012’de “Suriye’de el-Kaide’nin esamisi okunmaz[7] diyen Başbakan Erdoğan, Obama ile görüşmesi sonrasında el-Kaide’yi sivil ölümlerinden sorumlu tutuyor.[8]

Hükümetin Suriye politikasına başından beri mesafeli duran Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu konuda daha fazla inisiyatif almaya çalışıyor ve Suriye’deki Afganistanlaşma tehlikesine dikkat çekiyor.[9]

Hatta Lübnan’da yayımlanan el-Ahbar gazetesinin haberine göre Ankara, Suriye konusundaki en yakın ortaklarından biri olan Suudi Arabistan’a bile ciddi sınırlamalar getiriyor; Suudi istihbaratçılarının Türkiye’deki merkezlerini kapatıyor.[10]

Katar

2012 yılı ortalarına kadar Suriye’deki bu vekalet savaşının en önemli asıllarından biri olan Katar’ın, emir değişikliyle oyundan alınmasına içerlediği gözüküyor ve baş rol oyunculuğunu kaptırdığı Suudilerin etkinliğini baltalamak için Lübnanlı rehinelerin serbest bırakılmasını sağlayarak Hizbullah üzerinden Suriye’ye yakınlaşmaya çalıştığı öne sürülüyor.[11]

ÖSO

Aşırı grupların güçlenmeye başlaması, ÖSO’dan Suriye ordusuna katılımlara, ÖSO Sözcüsü Fahd el-Masri’nin örgütün Komutanı Selim İdris’i yabancı ülkelerin maşası olmakla suçlamasına ve tutuklanmasını istemesine[12] neden olan etkiler yapıyor.

Batı

Bütün bu gelişmeler, başta ABD[13] olmak üzere Dostlar Grubu içindeki Batılıları siyasi çözüme ve 2. Cenevre Konferansına yöneltiyor.[14]

Suudiler

Ancak Dostlar grubunun diğer üyelerinin aksine Suudi Arabistan’ın tıpkı sahadaki aşırı gruplar gibi siyasi çözüm lafını da 2. Cenevre Konferansını da duymak bile istemediği görülüyor.

En az sahadaki silahlı gruplar kadar ABD müdahalesine umut bağlayan Suudi Arabistan, müdahalenin gerçekleşmemesinden duyduğu öfkeyi her düzeyde dile getiriyor.

Dışişleri Bakanı Suud el-Faysal, Suriye’ye yönelik müdahaleyi gerekçe göstererek BM Genel Kurulu’nda konuşma yapmadı.[15]

Elde etmek için aylarca lobi çalışması yaptığı Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini, ‘uluslar arası toplumun Suriye konusundaki yetersizliğini’ gerekçe göstererek reddetti.[16]

İstihbarat Şefi Bender bin Sultan, yine aynı gerekçeye Tahran-Washington yakınlaşmasını da ekleyerek ABD’yi işbirliğini azaltmakla tehdit etti.[17]

Suudiler, Türkiye’nin 2012’deki rolünü tekrar ediyor

Suudi Arabistan’ın, şu an Cenevre-2 Konferansı konusundaki engelleyici ve savaştaki ısrarcı tutumu, Türkiye’nin Annan planı konusundaki tutumunu hatırlatıyor.

2012 yılının mart ayında tıpkı şu anki Cenevre süreci gibi Suriye sorununun siyasi yollarla çözümünü öngören Annan planı ABD’nin de imza koyduğu BM başkanlık bildirisiyle desteklenmişti.

Muhaliflere ait Mirsad adlı insan hakları örgütünün verilerine göre 26 Mart 2012’de Suriye’deki çatışmalarda 2 bin 659’u asker olmak üzere toplam 9680 kişi ölmüştü.

Ölü sayısının 10 bine yaklaştığı bir dönemde Suriye’de çatışmaların durdurulmasını ve siyasi çözüm sürecinin başlatılmasını öngören Annan Planı 10 Nisan’da yürürlüğe girecekti; ancak Türkiye 9 Nisan’da akan kanı durduracak ve siyasi çözüm süreci başlatacak bu planı 9 Nisan’da ‘kadük’[18] ilan etti.

O dönemde Türkiye gibi savaş seçeneğinde ısrar eden Suudi Arabistan ve Katar, 2012 yılının Mart ayında Tunus’ta yapılan ilk Dostlar toplantısında muhaliflerin silahlandırılmasını talep etmiş; ancak Annan planının devreye girmesi, ölü sayısını yüz bine yükseltecek açık vekalet savaşının 18 Temmuz sonrasına ertelenmesine neden olmuştu.

O zamanlar Suriye’deki varlıkları dahi kabul edilmeyen cihatçı grupların Hula’da gerçekleştirdiği katliamdan Suriye yönetimi sorumlu tutuldu ve Annan planı baltalanmış oldu.

Dışarıdan Türkiye ve Arap dostların, içeriden ise John McCain ve Joe Lieberman gibi Cumhuriyetçi senatörlerin baskısı[19], seçim arifesindeki Obama yönetimini vekalet savaşında liderliğe zorladı.

18 Temmuz’da üst düzey Suriyeli güvenlik yetkililerinin ölümüne sebep olan ulusal güvenlik binası saldırısı sonrası başlatılan açık vekalet savaşı ile birkaç hafta içerisinde zafer bekleniyordu.

Şu an ise 100 binden fazla kişinin ölümüne sebep olan bu vekalet savaşının kontrolden çıkmaya başlamasından endişe ediliyor.

Cenevre-2 ve siyasi çözümün başarı şansı

Şu an siyasi çözüm için adeta bir mucize formül olarak sunulan Cenevre-2 konferansı, aslında 2012 yılı haziranında imzalanan Cenevre bildirisinin hiçbir ön şart koşulmaksızın aynen uygulanıp uygulanmaması tartışmasından başka bir şey değil.

Cenevre bildirisi, çatışmaların durdurulmasını ve Suriye yönetimi ile muhaliflerin kuracağı bir geçiş hükümetinin ülkeyi siyasi süreçlere ve seçimlere götürmesini öngörüyordu.

Şam ve müttefikleri tarafından kabul edilen bu çözüm, Ulusal Koalisyon, ÖSO ve Dostları’nın ‘Beşşar Esed çekilmelidirön şartından dolayı hayata geçirilemedi.

Şimdi Suudilerin dışındaki tüm Dostlar, Cenevre-2’ye ön şartsız oturma eğilimindeler; ancak Cenevre-2’nin başarı şansı, ABD’nin siyasi çözüm samimiyetine ve Suudilerin tıpkı Türkiye’nin Annan planına yaptığı gibi önce razı görünüp ardından ‘kadük’ ilan edip etmemesine bağlı.

4 Kasım’da ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’yi ağırlayan Suudi yönetimi “ABD ile ihtilaflarının hedefte değil, geçiş sürecine ulaştıracak taktiklerde”[20] olduğunu açıkladı.

Eğer ABD de Suudilerle aynı kanaatte ise Cenevre-2’den Annan planı fiyaskosu çıkması sürpriz olmayacak.

 



[1]http://www.aksam.com.tr/yazarlar/suriyeden-gelen-islamci-deklarasyon-c2/haber-248883

[2]http://www.radikal.com.tr/dunya/suriye_muhalefetinde_ciddi_bolunme-1152547

[3]http://www.hurriyet.com.tr/planet/22107261.asp

[4]http://www.ydh.com.tr/HD12385_suriye-de-petrol-ve-kapi-savaslari.html

[5]http://www.sabah.com.tr/Gundem/2013/10/17/turkiye-el-kaideyi-vurdu

[6]http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23236590.asp

[7]http://www.haberturk.com/yazarlar/nihal-bengisu-karaca/799010-el-kaidenin-suriyede-esamisi-okunmaz

[8]http://www.amerikaninsesi.com/content/ankara-suriyeli-islamci-gruplarla-iliskilerini-gozden-geciriyor/1731817.html

[9]http://www.theguardian.com/world/2013/nov/03/radicalisation-syria-turkish-president-abdullah-gul?CMP=twt_gu

[10]http://www.ydh.com.tr/HD12394_turkiye-suudilerin-istihbarat-uslerini-kapatiyor.html

[11]http://www.ydh.com.tr/HD12334_yeni-katar-emirinden-sama-dostluk-mesaji.html

[12]http://www.ydh.com.tr/HD12361_oso-kendi-komutaninin-tutuklanmasi-istedi.html

[13]http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=24969820

[14]http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=24953514

[15]http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/sinirler_bozuk_mirim-1157242

[16]http://www.hurriyet.com.tr/planet/24937105.asp

[17]http://www.ntvmsnbc.com/id/25473872/

[18]http://www.cnnturk.com/2012/dunya/04/09/annan.plani.kaduk.oldu/656611.0/

[19]http://thecable.foreignpolicy.com/posts/2012/04/18/obama_administration_searches_for_a_plan_b_in_syria

[20]http://www.ydh.com.tr/HD12399_faysal--suriye-konusunda-abd-ile-ihtilafimiz-taktik-duzeyinde.html



Makaleler

Güncel