Muhammed Şatah’tan Refik Hariri yaratmak

Aşırılıkların geliştiği bir dönemde hedef seçilen Muhammed Şatah’ın kimliği, saldırıdan ne amaçlandığına dolayısıyla da failine dair ip uçları taşıyor.

Suriye’deki gelişmelerden doğrudan etkilenen Lübnan’da 27 Aralık’ta düzenlenen saldırı, son bir yıl içinde gerçekleşen üçüncü büyük bombalı saldırı olsa da güvenlik alanında yarattığı sonuçlardan çok, muhtemel siyasi sonuçları bakımından önem taşıyor.

Çünkü eski Maliye Bakanı Muhammed Şatah’ın ölümüne sebep olan 27 Aralık’taki bombalı saldırı, Lübnan’ı 14 Şubat 2005 sonrasının siyasi şartlarına sürükleyecek potansiyeller taşıyor.

17 Ağustos’ta Hizbullah’a ait bir merkeze,[1] 19 Kasım’da da İran’ın Beyrut büyükelçiliğine düzenlenen saldırı,[2] toplamda 50’ye yakın kişinin ölümüyle sonuçlanan güvenlik sorunları boyutuyla gündeme gelmiş; ancak Lübnan’ın iç siyasi dengelerini etkileyen herhangi bir sonuç doğurmamıştı.

Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’nin bombalı bir suikast sonucu öldürüldüğü 14 Şubat 2005 tarihi, yarattığı siyasi etkiler bakımından ‘Lübnan’ın 11 Eylül’ü’ olarak nitelenmişti.

14 Şubat 2005, ‘Lübnan’ın 11 Eylül’ü’ şeklinde nitelenmeyi haklı çıkaran şu yerel, bölgesel ve uluslar arası etkilere neden oldu.

1- Refik Hariri’nin öldürülmesinden Şam sorumlu tutuldu.

2- Suriye ordusunun Lübnan’dan çıkarılmasını öngören 1559 sayılı BM karar uygulandı.

3- Gürcistan ve Ukrayna’daki ‘Kadife ve Turuncu devrimlerden’ alınan ilhamla ‘Sedir Devrimi’ adı altında Suriye yanlısı Ömer Kerami hükümeti istifaya zorlandı.

4- Lübnan, Hariri’nin el-Mustakbel partisinin liderlik ettiği 14 Mart koalisyonu ile Hizbullah’ın liderlik ettiği 8 Mart koalisyonu arasında iki kutba bölündü.

5- 2010 yılına kadar iktidar olan 14 Martçılar ile Refik Hariri suikastını soruşturan ‘uluslar arası mahkeme’ Bush yönetiminin ‘şer ekseni’ tezini desteklemeye dönük muazzam bir işbirliği sergiledi. Bölgede Suriye’nin, Lübnan içinde de Suriye müttefiklerinin ‘şer ekseni’ olduğuna dair ‘hukuksal’ ve siyasal şartlar oluşturulmaya çalışıldı.

6- Paris’e kaçarak Hariri cinayetinden Suriye’nin sorumlu olduğunu iddia eden Suriye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam ile Suriye İhvanı ‘Ulusal Kurtuluş Cephesi’ adlı bir ittifak oluşturdu.

7- Lübnan iç savaşının ‘savaş suçlusu’ Semir Caca serbest bırakıldı, Taif anlaşmasına ve Suriye ordusuna direnişi sebebiyle yılardır Paris’te sürgün hayatı yaşayan Mişel Aun Lübnan’a geri döndü.

‘Yeni Ortadoğu’ için altyapı çalışmaları

2003 yılında BM Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin Irak’ı işgaline karşı çıkan Fransa, Lübnan konusunda ABD ile benzersiz bir işbirliği yapmış ve Suriye’nin Lübnan’dan çıkarılmasını ve Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını öngören 1559 sayılı Güvenlik Konseyi kararının çıkarılmasına öncülük etmişti.

Refik Hariri suikastını soruşturan uluslar arası savcının Şam üzerinde yarattığı baskı, 1559 sayılı kararın Suriye ordusunun Lübnan’dan çıkarılmasını öngören ilk aşamasının uygulanmasını sağladı; ancak Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını öngören ikinci aşamaya ilişkin hiçbir somut ve işlevsel mekanizma üretilememişti.

İsrail, 2006 yılının temmuz ayında ‘Hizbullah’ın silah altyapısını çökertmeyi ve Hizbullah’ı Litani nehrinin kuzeyine’ sürmeyi hedefleyen savaşı bu mekanizma boşluğunu doldurmaya yönelikti.

Hariri cinayetinin sanığı sıfatıyla ‘şer ekseni’ olarak Şam’ın ve Suriye ordusunun Lübnan’dan çıkarılmasıyla da Şam’ın Lübnan’daki müttefiklerinin yalnızlaştırması, nihayet öldürücü darbenin İsrail tarafından vurulması ABD’nin Irak işgaliyle gündeme gelen Büyük Ortadoğu Projesi’ni destekleyen adımlardı.  

Nitekim dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, İsrail’in Hizbullah’la yaptığı 33 günlük savaşı ‘Yeni Ortadoğu’nun kurulması olarak nitelemişti.

Ancak ‘Yeni Ortadoğu’ adına beklenenin aksine savaşı Hizbullah değil İsrail kaybetti. Bu ise yerelden başlamak üzere tüm bölgesel dengelerin İsrail’e dikensiz gül bahçesi armağan edilmesini öngören ‘Yeni Ortadoğu’ projesinin aleyhine gelişmeye başlamasına neden oldu.

Görev süresi dolmakta olan Direniş yanlısı Cumhurbaşkanı Emil Lahud’un yerine 14 Martçı Emin Cumeyyil’in getirilmesi, ‘Yeni Ortadoğu’ projesinin 14 Martçıları iktidara taşıyan ‘Sedir Devrimi’ni taçlandıracak son aşamasıydı.

2005’e kadar halka hizmet alanları olan belediye ve mecliste temsile ağırlık veren Hizbullah, özellikle savaş sonrasında hayati kararların alındığı kabineye de ağırlığını koymaya başladı.

Hizbullah liderliğindeki 8 Mart koalisyonu, savaş sonrasında önceliği ulusal birlik hükümetine verdi. Kendi cumhurbaşkanı adayı Mişel Aun’u seçtirmekte başarısız olsa da 14 Martçıların adayı Emin Cumeyyil’in seçilmesini de önledi ve nihayet Katar’ın arabuluculuğu sayesinde ordu komutanı Mişel Süleyman cumhurbaşkanı seçildi.

Lübnan’da siyasi krizleri bombayla yönetmek

27 Aralık tarihli saldırı, ‘İkinci Refik Hariri olayı’ olarak nitelendi. 2005 yılı öncesine ve sonrasına ilişkin şartlarla mevcut şartlar arasındaki şu benzerlikler, bu nitelemeyi haklı çıkarıyor.

1- ‘Yeni Ortadoğu’nun güncellenmiş versiyonu olan ‘Arap Baharı’nın Suriye’ye yönelik etkileri sürüyor.

2- Avrupa Birliği’nin Hizbullah’ta siyasi ve askeri kanat ayrımı yaparak ‘askeri kanadını’ terörist örgütler listesine alması, Lübnan iç siyasi dengelerini doğrudan etkiliyor.  

3- Lübnan, Başbakan Necib Mikati’nin 22 Mart’taki istifasından bu yana adeta ‘fiili durum’la yönetiliyor, hükümeti kurmakla görevlendirilen Temmam Selam, 14 Martçıların Hizbullah’ın kabinede yer almaması şartından ötürü hükümeti kuramıyor.

4- Seçimleri erteleyen, hükümeti kuramayan Lübnan, yasal süresi birkaç ay sonra dolacak olan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman’ın yerine yeni cumhurbaşkanını seçmeye hazırlanıyor.

Hizbullah liderliğindeki 8 Mart Koalisyonu, Suriye’deki savaşının toplumsal, ekonomik ve güvenlik alanlarında ülkeyi etkileyen sorunların yönetilebilmesi için mutlaka bir hükümetin kurulması gerektiğini belirtiyor ve kabinenin 9+9+6 formülüne (14 Mart’tan 9, 8 Mart’tan 9 cumhurbaşkanı kontenjanından da 6 bakanla kurulacak bir kabine) göre kurulmasını öneriyor.

14 Martçılar ise AB’nin Hizbullah konusundaki kararını ve Hizbullah’ın Suriye’deki varlığını gerekçe olarak göstererek Hizbullah’ı kabine dışında bırakmaya çalışıyor.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin kasım ayındaki Riyad ziyaretinde Suudi yönetimine Lübnan’da Hizbullah’ın yer aldığı bir kabinenin kurulmasına izin vermeyecekleri yönündeki vaadi, 14 Martçıların hükümet konusundaki uzlaşmaz tutumunun uluslar arası adresini gösteriyor.

Hizbullah, Suriye’deki askeri varlığını Kusayr’daki Lübnanlıların hayatı ve Suriye’den ülkeye sokulan bombalı araçların Lübnan iç güvenliğine yarattığı tehditlerle izah ediyor ve 14 Martçıların 2011 yılından beri Suriye’deki silahlı gruplara verdiği desteğe dikkat çekiyor.

8 Martçı liderler, Suriye’deki vekalet savaşını sürdürmekte kararlı olan Suudilerin Lübnan’daki müttefikleri olan 14 Martçılara, Suriye sorunu neticelenmeden siyasi uzlaşmaya girmemeleri yönünde baskı yaptığını söylüyor.

Suriye’deki savaşı destekleyen tarafların baskıları, 14 Martçıları siyasi uzlaşmazlığa sevk ederken, hükümetin kurulamamasından kaynaklanan otorite boşluğu ve Suriye üzerinden oluşan kutuplaşma Lübnan’ı taifeci bir şiddet iklimine sürüklüyor.

Muhammed Şatah 14 Mart’ın ılımlı ‘beyni’

14 Martçılar 27 Aralık’ta bombalı saldırıdan Refik Hariri suikastına göndermede bulunarak imalı bir şekilde Hizbullah ve Suriye’yi, hatta İran’ı sorumlu tuttu.

Aşırılıkların geliştiği bir dönemde hedef seçilen Muhammed Şatah’ın kimliği, saldırıdan ne amaçlandığına dolayısıyla da failine dair ip uçları taşıyor.  

Başbakanlığı döneminde Refik Hariri’ye, Fuad Sinyora’ya ve Saad Hariri’ye danışmanlık yapan Muhammed Şatah, 14 Martçıların ‘düşünen beyni’ olarak nitelendiriliyor.

Suriye olaylarından sonra selefi militanların kalesi haline gelen Trablus kentinde doğan Şatah Beyrut Amerikan üniversitesinden mezundu. IMF’de çalışmış, Lübnan’ın ABD büyükelçisi olarak görev yapmış olan Şatah, siyasal İslam’a karşı olan seküler bir Sünni politikacı olarak tanınıyordu.

14 Martçı her politikacı gibi Suriye’ye ve Hizbullah’a karşı olduğu biliniyordu; ancak Emel Hareketi Lideri Nebih Berri ile kişisel dostluğu olan biriydi ve Lübnan’daki sorunların çözümü için İran’la Suudi Arabistan’ın anlaşması gerektiğini savunuyordu.

Dolayısıyla da her iki taraf açısından temas noktası olabilecek bir siyasi figürdü.

Selefi bir örgüt tarafından üstlenilse de Direniş komutanlarından Hassan Lakkis’e yönelik suikasttan İsrail’i sorumlu tutan Hizbullah, Şatah suikastını da, ‘Lübnan ulusal bütünlüğünü hedef alan korkakça bir terörist saldırı’ olarak niteledi ve iç barış vurgusu yaptı.

 Ancak 14 Martçılar, Şatah’ın twitter hesabından Suriye’deki tutumundan dolayı Hizbullah’ı suçlayan mesajından hareketle suikasttan dolayı Hizbullah’ı suçladı.

Lübnan emniyetinin elde ettiği ilk bulgular, suikastın el-Kaide’nin Lübnan kolu olarak nitelenen Fethu’l İslam örgütüyle bağlantılı olduğunu gösteriyor.[3] Bununla birlikte Şatah’ın cenaze törenindeki gergin hava ve 14 Martçıların verdiği mesajlar, 17 Aralık suikastının Refik Hariri cinayeti gibi siyasi bir araç olarak kullanılacağını gösteriyor.

 Suudilerin Hizbullah’a Kalamun operasyonunda yer alması durumunda Trablus’tan Sayda’ya kadar tüm Lübnan’ı yakacağına dair tehdidi düşünülecek olursa, Muhammed Şatah cinayetinin Lübnan’a yönelik etkilerinin Refik Hariri cinayetinden farklı olarak sadece siyasi düzeyde kalmayacağı söylenebilir.

 



[1]Milliyet. Hizbullah’ın kalbine saldırı. 17 Ağustos 2013. http://dunya.milliyet.com.tr/hizbullah-in-kalbine-saldiri/dunya/detay/1750968/default.htm

[2]Hürriyet. İran'ın Beyrut Büyükelçiliği'ne saldırı. 19 Kasım 2013. http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25153291.asp

[3]YDH. Muhammed Şatah teröründe Fethu’l İslam bağlantısı. 28 Aralık 2013. http://www.ydh.com.tr/HD12528_muhammed-satah-terorunde-fethul-islam-baglantisi.html



Makaleler

Güncel