Ankara, Rusya ve Mısır’a ne söylüyor?

Dolayısıyla Ankara, (aslında Saray) “aramızdaki krize takılıp kalmayalım, ilişkileri geliştirelim; çünkü ben haklıydım” şeklinde özetlenecek bir mesaj verirken Rusya ve Mısır’la ilişkileri normalleştirme iradesi göstermiş olmuyor.

Başbakan Binali Yıldırım’ın “daimi düşmanlık olmaz”[1] açıklaması Türkiye’nin Rusya, Mısır, İsrail ve Suriye ile ilişkilerini normalleştirme arzusunu yansıtan bir açıklama olarak algılandı.

Elbette ‘dostlarını arttırıp düşmanlarını azaltan bir dış politika’[2] vizyonu ortaya koyan Başbakan Yıldırım’ın bu açıklaması, yeni hükümetin bu ülkelerle ilişkileri normalleştirme iradesini yansıtıyor olabilir.

Ancak sorun yaşadığı taraflara bir ‘davranış biçimi’ telkin eden bu açıklama, ortaya koyduğuçözüm iradesinden daha çok, yaptığı kriz tanımı ve önerdiği ‘kriz yönetimi modeli’ bakımından dikkat çekici.

Başbakan Binali Yıldırım’ın bu açıklamasının yukarıdaki tespiti doğrulayan satır araları şunlar:

1- Rusya ve Mısır, Türkiye ile ilişkilerinin normalleştirilmesi için herhangi bir somut girişimde bulunmadığına göre, Başbakan Yıldırım’ın bu açıklaması, krizin çözümüne dair bir ilk adım özelliği taşıyor.

2- Ankara, Moskova ve Kahire ile yaşadığı krizi, tıpkı İsrail’le yaşadığı krizde olduğu gibi ‘haklılık’ argümanına dayalı bir perspektifle tanımlıyor.

3- Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye ve İsrail’in Ankara’nın haklılığında uzlaşan krizi yönetme şeklini, Rusya ve Mısır’a model olarak sunuyor.

Biz haklılığımızı unutalım, siz de krizi unutun beraberce kazanalım

Özetle Başbakan Yıldırım, Rusya ile yaşanan krizde ‘egemenlik haklarını’, Mısır’la yaşanan krizde ise bu ülkedeki ‘darbeyi’, Ankara’nın haklılık gerekçeleri olarak ortaya koyuyor.

Rusya’ya “Egemenlik haklarımızın ihlaline elbette izin vermeyiz” diyerek; Mısır’a ise “Halkın iradesine karşı yapılan her türlü girişim darbedir. Kabul etmiyoruz” diyerek Moskova ve Kahire’den Ankara’nın haklılığına teslim olmasını istiyor.

Ardından da Rusya’ya “bir tek olaya takılıp kalmak doğru olmaz”, Mısır’a ise “bu, iki ülke arasındaki ticari ilişkilere mani olmamalı” nasihatinde bulunuyor.

Her iki tarafa da kazandıran bir kriz modeli

Ankara’nın haklılığının kabulüne rağmen sürdürülebilen ve reel ilişkileri olumsuz etkilemek bir yana hatta güçlendiren bir kriz, şimdiye kadar sadece Türkiye ve İsrail’in uygulamayı başardığı kriz yönetiminin eseriydi.

Çünkü Türkiye ile İsrail arasındaki kriz, İsrail’in uluslararası sularda seyreden Mavi Marmara gemisindeki 10 Türk vatandaşını katletmesi sebebiyle başlamış ve İsrail de özür dileyerek Türkiye’nin haklılığını kabul etmişti.

Bununla birlikte 10 Türk vatandaşının katledildiği Mayıs 2010’dan, İsrail’in henüz özür dilemediği Mart 2013’e kadar dahi Türkiye-İsrail ilişkilerinde hep ilerleme söz konusu oldu.

2013’ten bu yana da Türkiye’nin ilişkilerin normalleştirilmesi için ortaya koyduğu şartları yerine getiren herhangi bir anlaşma yapılmamış olmasına rağmen ikili ilişkilerde rekorlar kırıldı.

Ekonomik ilişkilerde rekorlar kıran kriz

Örneğin Türkiye ile İsrail arasında 2009’da 2.603.186 milyar dolar olan ticaret hacmi, 2010’da 3.439; 2011’de 4.448; 2012’de 4.039; 2013’te 5.067 milyar dolar oldu.[3]

Krizin çözümü yönünde herhangi bir anlaşma yapılmamasına rağmen 2014 yılında Türkiye, 5.900 milyar dolarlık ticaret hacmiyle İsrail’in en fazla ticaret yaptığı 5. ülke haline geldi.[4] 5 Maddelik yaptırım kararında açıklandığının aksine ikili askeri ilişkiler de devam etti.[5]

TÜİK verilerine göre de 2015’te İsrail, 2.698.113 milyar dolarlık payıyla Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 20 ülke arasında Belçika, Çin, Polonya ve Azerbaycan’ı geride bırakarak 16. oldu.

Bir yıl sonra alınan 5 maddelik yok hükmünde yaptırım kararı

10 Türk vatandaşı, İsrail tarafından 31 Mayıs 2010’da öldürülmüştü. Türkiye ise İsrail’e karşı 2 Eylül 2011’de yaptırım kararı aldı.[6] Bu 5 maddelik yaptırıma rağmen Gazze’nin yoğun şekilde bombalandığı Kasım 2012’de İsrail’le ticari gemi seferleri başlattı.[7]

Tel Aviv’in henüz özür dilemediği 2012’de İsrail’in NATO’nun askeri tatbikat ve faaliyetler dışındaki işbirliği mekanizmalarına katılmasına koyduğu vetoyu kaldıran[8] Türkiye, henüz ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde bir anlaşma yapmamış olmasına rağmen 2016’da da İsrail’in NATO’da daimi temsilcilik açmasına onay verdi.[9]

İsrail’in Gazze yükünü hafifletmek   

2011’de Gazze ablukasını tanımadığını[10] belirten ve ilişkilerin normalleştirilmesi için Gazze ablukasının kaldırılmasını[11] 3 şarttan biri olarak ortaya koyan Türkiye, “Gazze ablukasının kaldırılması” ifadesine “hafifletilmesi[12] ifadesini ekleyerek de fiilen bu şartından vazgeçmiş oldu. Halbuki Gazze halkının sorunu birtakım malların girip girmemesi değil, abluka sebebiyle bütün bir halkın adeta açık cezaevine mahkum edilmiş olmasıydı.

Türkiye ablukanın ‘kaldırılması’ ifadesini ‘hafifletilmesi’ ifadesiyle hafifleterek aslında sadece İsrail’in Gazze yükünü hafifletmiş oluyordu.

Türkiye ile İsrail ilişkilerinin hiçbir krizden etkilenmeden gelişmesini, İsrail’den çok Türkiye’nin ‘yapıcı’ tutumuna borçluyuz. Çünkü suçunu itiraf edip özür dilediği halde suçunun bedelini ödemeye hala yanaşmayan İsrail, Türkiye tarafından ikili ilişkilerde cezalandırılmadı, tam tersine ödüllendirildi.

Özür dileyerek Türkiye’nin haklılığını itiraf etmiş olan İsrail’in ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda teorik olarak Türkiye’ye şart dayatabilecek bir konumda olmaması gerekiyordu. Ancak İsrail’in Hamas liderlerinden Salih Aruri’nin sınır dışı edilmesi şartını yerine getirmesi,[13] Ankara’nın İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda nasıl ‘yapıcı’ davrandığını ortaya koymuş oldu.   

Bu kriz yönetim modeli Rusya ve Mısır’a uyar mı?

Peki Türkiye ile İsrail’in her iki tarafa da kazandıran bu kriz yönetim modeli, Rusya ve Mısır tarafından kabul görür mü?

İsrail’in aksine Rusya ve Mısır’ın Ankara’yı değil kendisini haklı görmesi, Moskova ve Kahire’nin krizden kazanç üreten bu modeli kabul etmesini güçleştiren ilk sebep.

Çünkü Rusya, uçağının sınır ihlali yaptığı yönündeki Ankara tezini reddediyor. Mısır ise İhvan dışında herkesin destek verdiği[14] 2013 müdahalesiyle ilgili Türkiye’nin tutumunu iç işlerine karışmak olarak niteliyor.

İkincisi, Türkiye’nin aksine Rusya ve Mısır, ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde herhangi bir girişimde bulunmuyor, ilk adımı Türkiye’nin atması gerektiğinde ısrar ediyor.

Rusya, Türkiye’nin özür dilemesini ve hem uçak için hem de öldürülen pilotun ailesi için tazminat ödemesini; Mısır ise Türkiye’den “İhvancı unsurların yaptıkları kaçakçılığı, Libya’daki silahlı milislere verdiği desteği ve İhvancıların Türkiye’den Mısır’ı hedef alan uydu yayınlarını durdurmasını”[15] istiyor.

Bir başka deyişle Rusya ve Mısır, Türkiye ile ilişkilerinde ekonomik çıkarlara değil, ‘ulusal onura’ ve ‘egemenliğe’ öncelik verdiklerini gösteren şartlar ileri sürüyor.

Türkiye’nin 10 vatandaşının öldürülmesinden bir yıl 4 ay sonra, Rusya’nın ise uçağının düşürülmesinden 4 gün sonra yaptırım uygulaması,[16] da tarafların kararlılık düzeyi hakkında fikir veriyor.

Suriye ile 2011, Mısır’la 2013, Rusya ile 2015 öncesine dönüş

Türkiye’nin İsrail’le yüzde 90’ı tamamlanan anlaşması[17] son şeklini aldığında ikili ilişkilerdeki değişiklik, sadece ikinci katiplerin yerini büyükelçilerin aldığı bir protokol değişikliği ile sınırlı kalmayacak. 2010’dan beri zaten artarak devam eden ekonomik ilişkilerin enerji alanında yapılması beklenen anlaşmalarla birkaç katına çıkacağı öngörülüyor.

Suriye sınırında kurulan federasyonu jeopolitik bir tehlike[18] olarak gördüğü için Şam ile; hem ekonomik sebeplerden hem de Suriye’den kaynaklanan güvenlik kaygılarından dolayı Moskova ile ve Körfez ülkelerine ulaşım ihtiyacından dolayı da Kahire ile ilişkilerini normalleştirmek Türkiye için bir zorunluluk haline gelmiş olabilir.

Ancak Başbakan Binali Yıldırım’ın bölgeyle ilişkilerin normalleştirilmesinden yana olduğu algısı yaratan son açıklaması, bu ülkelerle ilişkileri sürekli olarak iç politika malzemesi yapan Saray’ın yeni bir manevrası olarak gözüküyor.

2010’da İsrail’le, 2011’de Suriye’yle 2013’te Mısır’la tırmandırılan gerilimler, iç kamuoyuna oynanan ‘hayır kurumu devlet’ ve ‘ümmetin lideri’ rolünü destekleyici etkileri bakımından iç politikada getirisi yüksek operasyonlardı.

Her iki tarafa da kazandıran kriz yönetimi modeli sayesinde İsrail krizi dış politikada sorun yaratmadı. Ancak Suriye krizinin 2011’deki romantik devrimciliğinden geriye açık ve yakın bir jeopolitik tehlike, Mısır krizinin 2013’teki ‘değerli yalnızlığından’ da geriye utanç verici ‘Suudi yedekliğinden’ başka bir şey kalmadı.

Suriye’de NATO ile Rusya’yı karşı karşıya getirme ve Suriye’de güvenli bölge yaratma hevesiyle başlatılan Rusya krizi ise Suriye’nin Türkiye için bir uçuşa yasak bölge haline gelmesine ve Türkiye’yi kaygılandıran Kürt federasyonunun oluşumuna zemin hazırladı.

Dolayısıyla artık iç politikada hiçbir getirisi olmayan bu krizler, dış politikada Türkiye için yakıcı tehditlere dönüşmeye başladı.

Buna rağmen, Ankara şimdi ortaya koyduğu ilişkileri normalleştirme iradesiyle Suriye ile Mart 2011, Mısır’la Temmuz 2013 ve Rusya ile de Kasım 2015 öncesine dönmek istediğinin mesajını veriyor gibi gözükse de bu tarihlerdeki kendi rolünü sorgulamaktan hala çok uzak duruyor.

Dolayısıyla Ankara, (aslında Saray) “aramızdaki krize takılıp kalmayalım, ilişkileri geliştirelim; çünkü ben haklıydım” şeklinde özetlenecek bir mesaj verirken Rusya ve Mısır’la ilişkileri normalleştirme iradesi göstermiş olmuyor.

Rusya ve Mısır’a “gelin krizimizi bizim İsrail’le yaşadığımız kriz gibi tanımlayıp yönetelim, hem krizimiz devam etsin hem de birlikte kazanalım” teklifi yapıyor.



[1] Hürriyet. 16 Haziran 2016. 35 milyarlık hayata dönüş http://www.hurriyet.com.tr/35-milyarlik-hayata-donus-40118548

[2][2] Karar. 16 Haziran 2016. Binali Yıldırım: Dostlarını artıran, düşmanlarını azaltan bir dış politika

http://www.karar.com/gundem-haberleri/binali-yildirim-dostlarini-artiran-dusmanlarini-azaltan-bir-dis-politika-160763

[3] TC Ekonomi Bakanlığı Türkiye ile Ticaret.

https://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/disIliskiler/ulkeler/ulke-detay/%C4%B0srail/html-viewer-ulkeler;jsessionid=

-Zll0zQy_yBMwVuBOZh6pkZrgU2rCL6zHsnjBJY5ttF1kPCgttMw!267826564?contentId=UCM%23dDocName%3AEK-160225&contentTitle=T%C3%BCrkiye%20ile%20Ticaret&_afrLoop=136773791974778&_afrWindowMode=0&_afrWindowId

=null#!%40%40%3F_afrWindowId%3

Dnull%26_afrLoop%3D136773791974778%26contentId%3DUCM%2523dDocName%253AEK-160225%26contentTitle%3DT%

25C3%25BCrkiye%2Bile%2BTicaret%26

_afrWindowMode%3D0%26_adf.ctrl-state%3D4xuuby971_4

[4] TC Ekonomi Bakanlığı 2014 Yılı Türkiye-İsrail Ticareti (Mal Ticareti)

http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/blog/newsDetail?news_id=EK-200390&_afrLoop=137183352921839&_afrWindowMode=

0&_afrWindowId=null#!%40%40%3F_afrWindowId%3Dnull%26_afrLoop

%3D137183352921839%26

news_id%3DEK-200390%26_afrWindowMode%3D0%26_adf.ctrl-state%3D4xuuby971_25

[5] Milliyet. 6 Ocak 2014. Silah alımında İsrail’e ‘one minute’ denilmedi

http://www.milliyet.com.tr/silah-aliminda-israil-e-one/gundem/detay/1817795/default.htm

[6] AA 2 Eylül 2011. İsrail'e 5 yaptırım http://aa.com.tr/tr/dunya/israile-5-yaptirim/414653

[7] Hürriyet. 20 Kasım 2012. İskenderun'dan Hayfa'ya ro-ro seferleri başladı

http://www.hurriyet.com.tr/iskenderundan-hayfaya-ro-ro-seferleri-basladi-21969387

[8] BBC Türkçe. 24 Aralık 2012. Türkiye'den İsrail'e Nato onayı

http://www.bbc.com/turkce/haberler/2012/12/121221_turkey_nato_israel.shtml

[9] NTV. 4 Mayıs 2016. Türkiye'den İsrail'e jest http://www.ntv.com.tr/dunya/turkiyeden-israile-jest,iJdSPa24ake9tv11kE7lhw

[10] Dışişleri Bakanlığı sitesi. Türkiye İsrail İlişkileri Hk.

http://www.mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-palmer-komisyonu-raporu-hakkinda-gerceklestirdigi-basin-toplantisi.tr.mfa

[11] Radikal. 20 Aralık 2015. Ömer Çelik'ten İsrail açıklaması: Taslak üzerinde çalışılıyor

http://www.radikal.com.tr/politika/omer-celikten-israil-aciklamasi-taslak-uzerinde-calisiliyor-1494747/

[12] Hürriyet. 28 Aralık 2015. ‘Türkiye Gazze şartından vazgeçmedi’ http://www.hurriyet.com.tr/turkiye-gazze-sartindan-vazgecmedi-40032975

[13] Hürriyet. 22 Aralık 2015. İsrail Başbakanı Netanyahu'dan 'Salih Aruri' açıklaması  http://www.hurriyet.com.tr/israil-basbakani-netanyahudan-salih-aruri-aciklamasi-40030202

[14] YDH. 9 Temmuz 2013. Ebu’l Futuh: Mısır’da yaşanan bir darbe değildir http://www.ydh.com.tr/HD12020_ebul-futuh--misirda-yasanan-bir-darbe-degildir.html

[15] YDH. 15 Ocak 2016. Ankara-Sisi yakınlaşması için Suudi aracılığı http://www.ydh.com.tr/HD14402_ankara-sisi-yakinlasmasi-icin-suudi-araciligi.html

[16] Amerika’nın Sesi. 29 Kasım 2015 Rusya'dan Türkiye'ye Yaptırım Kararı http://www.amerikaninsesi.com/a/rusya-dan-turkiye-ye-yaptirim-karari/3078869.html

[17] Hürriyet. 16 Nisan 2016. İsrail: Türkiye ile anlaşma yüzde 90 tamam http://www.hurriyet.com.tr/israil-turkiye-ile-anlasma-yuzde-90-tamam-40089451

[18] BBC Türkçe, 15 Haziran 2016. Reuters: Türkiye, Esad'a karşı tutumunu yumuşatabilir http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/06/160615_turkiye_esad