Mişel Aun, Suudilerin can simidi olabilir

Donald Trump, Suriye konusundaki aykırı düşüncelerini başkan olduktan sonra uygulamaya başlarsa, Mişel Aun’un arabuluculuk rolü Suudiler için bir can simidi haline gelebilir.

Lübnan’ın bağımsız ve güçlü liderleri rollerini oynayabilecekleri imkanlara kavuştuğunda bölgesel sorunlardan en fazla etkilenen Lübnan, bölgesel sorunlarda çözüm inşa edebilen bir aktöre dönüşebiliyor.

1976’da başlamasına öncülük ettiği Riyad Konferansı ile hem iç savaş yangınının kontrol altına alınmasına hem de bölgesel bir işbirliği için ortam oluşmasına zemin hazırlayan İmam Musa Sadr, yukarıdaki tezin tarihsel örneğiydi.

Son birkaç hafta içerisinde Lübnan bağlamında yaşanan gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla 31 Ekim’de cumhurbaşkanı seçilen Mişel Aun ise bu tezin günümüzdeki örneği olmaya aday.

Mişel Aun’u bölgesel sorunlardan en fazla etkilenen Lübnan’ı, şu an bölgesel sorunlarda çözüm inşa edebilecek bir aktör haline getirmeye aday kılan en önemli faktör, onun cumhurbaşkanlığına seçilen bağımsız ve güçlü bir lider olması.

Elbette 2005’ten beri Hizbullah’ın liderlik ettiği 8 Mart Cephesi ile Sad Hariri başkanlığındaki el-Mustakbel partisinin liderlik ettiği 14 Mart Cephesi şeklinde ikiye bölünmüş olan Lübnan’da Hizbullah’ın müttefiki olması sebebiyle Mişel Aun’un ‘bağımsız’lığına itiraz edilebilir.

Ancak onun iki buçuk yıllık bir siyasi krizin ardından rakibi olan Sad Hariri’nin önerisi ile cumhurbaşkanı seçilmesi, Mişel Aun’un durumunu farklı bir şekilde değerlendirmeyi zorunlu kılıyor.

Krizin tarafı iken çözümün modeli olmak

Nitekim Aun'u Lübnan’ı bölgesel sorunlarda çözüm inşa edici bir aktör haline getirmeye aday kılan da zaten onun ‘taraf’ olmakla birlikte farklı bir şekilde değerlendirilmeyi zorunlu kılan durumundan kaynaklanıyor.

Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesine göre Mişel Aun’un cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Beyrut’a gelen Muhammed Cevad Zarif başkanlığındaki İran heyeti ile Samir Sebhan başkanlığındaki Suudi heyeti, Aun’un cumhurbaşkanı seçilme tarzını, benzer sorunlar yaşayan Suriye, Yemen ve Irak gibi bölge ülkeleri için de bir model olarak sundu.

Bölgede çatışan taraflar olan İran ile Suudi Arabistan’ın Mişel Aun’un cumhurbaşkanı seçilmesini Suriye, Yemen ve Irak için bir çözüm modeli olarak sunmasının yazının başında ortaya konan tezle ilgisini sonraya bırakarak bu modelin ayrıntılarını hatırlayalım.

Suriye krizi sebebiyle seçim bile yapamayan Lübnan, 2.5 yıldır cumhurbaşkanından da mahrumdu. Dolayısıyla mevcut hükümetin düşmesi halinde herhangi birini yeni hükümeti kurmakla görevlendirecek bir cumhurbaşkanı olmadığı için ciddi bir siyasi boşluk yaşıyordu.

Ülke 14 Mart ve 8 Mart blokları ile ikiye bölündüğü ve 14 Martçılara liderlik eden Sad Hariri başkanlığındaki el-Mustakbel, Semir Caca’yı; 8 Martçılara liderlik eden Hizbullah da Mişel Aun’u desteklediği için cumhurbaşkanı seçilemiyordu.

Ancak geçtiğimiz ayın ortalarında el-Mustakbel Lideri Sad Hariri, sürpriz bir karar alarak kendisinin başbakan olması karşılığında rakibi olan Hizbullah’ın adayı Mişel Aun’u cumhurbaşkanlığına aday gösterdi.

Bu karar, çok açık bir şekilde Lübnan’daki Suudi Ekseninin, Direniş Ekseni karşısındaki yenilgisiydi.

Suudiler Hariri aracılığıyla Lübnan’a dönmek için Mişel Aun’a teslim oldu

Kimilerine göre bu karar, Hariri’nin sahibi olduğu ‘Oger’ (okunuşu: Oje) şirketinin borçlarını ödemeyen Suudilere yönelik bir tepkiydi; dolayısıyla da ortada bir Suudi yenilgisi değil, Hariri’nin Suudilere ihaneti söz konusuydu.

Ancak meselenin böyle olmadığı ve Mişel Aun’un cumhurbaşkanı seçilmesinin aslında bir Suudi kararı olduğu şu iki gelişmeyle anlaşılmış oldu.

1- Riyad, Hariri’nin kararın tepki göstermek yerine Aun’un cumhurbaşkanı seçilmesini desteklediğini açıkladı.

2- Aun’un cumhurbaşkanı seçilmesinden ve Sad Hariri’yi hükümeti kurmakla görevlendirmesinin ardından Suudi Maliye Bakanı Muhammed el-Ced’an, aralarında Hariri’nin Oje şirketinin de bulunduğu tüm özel şirketlere olan 26 milyar dolarlık borcun ödeneceğini; yani şirketin iflastan kurtarılacağını açıkladı.

Suudi el-Arab gazetesi, Suudi Arabistan’ın Lübnan siyasi sahnesine etkin bir aktör olarak yeniden dönme kararında olduğunu belirtti ve Kral Salman’ın tebrik mesajı göndermek şeklindeki yerleşik protokolü bir tarafa bırakıp Mişel Aun’u şahsen telefonla arayarak tebrik etmesini bu kararın bir göstergesi olarak sundu.[1]

El Arab gazetesi, Suudilerin bu jestinin Lübnan’da hemen karşılık bulduğunu ima ederek “bazı kaynaklara” dayandırdığı haberinde Mişel Aun’un damadı da olan Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil’in “Suriye’deki çatışmalarda yer alan tüm taraflar, bu ülkeden çekilmeli ve Suriye’yi Suriyelilere bırakmalı” diyerek Hizbullah’ın Suriye’den çekilmesini istediğini iddia etti.

Elbette el-Arab’ın bu iddiası henüz doğrulanmış değil; fakat Cumhurbaşkanı Mişel Aun’un ilk yurtdışı gezisini Suudi Arabistan’a yapacağı açıklandı.

Riyad ve Tahran arasında köprü

Lübnan dışişleri bakanlığı kaynaklarına göre Cumhurbaşkanı Aun, Suudi Arabistan ziyaretinin basit bir protokol ziyareti olmasını istemediği ve bazı bakanlarla birlikte gitmek istediğinden, Riyad ziyareti için yeni hükümetin kurulmasını bekliyor.

Cumhurbaşkanı Aun’un Riyad ziyaretinde Suudilerin Fransa aracılığıyla Lübnan ordusuna yaptığı; ancak daha sonra Hizbullah’ı gerekçe göstererek durdurduğu askeri yardımları yeniden başlatmasını isteyeceği söyleniyor.

Ancak Lübnan basınına göre Cumhurbaşkanı Aun’un Riyad ziyareti sadece ikili ilişkilerle sınırlı kalmayacak; zira Riyad’dan Tahran’a geçecek olan Mişel Aun, Suudi Arabistan’la İran arasında bir arabulucu rolü oynayacak.

Mişel Aun’un hem İran ve Suriye ile hem de Körfez ülkeleri ile iyi ilişkilere sahip olduğuna dikkat çeken Lübnanlı diplomatik kaynaklar, Aun’un bu arabuluculuk rolüyle Lübnan’ın varlığını tehdit eden Suriye krizinin siyasi yollarla çözümünü hızlandırmayı amaçladığını öne sürüyor.

Mansur Azzam başkanlığındaki Suriye heyetini kabulü sırasında “İsrail ve tekfirci terörü ortak düşman”[2] olarak niteleyen Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aun, hiç kuşkusuz Suudilerden oldukça farklı bir yerde duruyor.

Dolayısıyla Aun’un bölgesel meselelerin çözümü konusunda Riyad ve Tahran’ın görüşlerini ne ölçüde birbirine yakınlaştırabileceği şimdilik belirsiz.

Eğer “Suriye konusunda çoğu kişiden farklı düşünüyorum”[3] diyen Donald Trump, bu aykırı düşüncelerini başkanlık koltuğuna oturduktan sonra uygulamaya başlarsa, Mişel Aun’un arabuluculuk rolü Suudiler için bir can simidi haline gelebilir.

Böylece yazının başında söz konusu ettiğimiz tez bir kez daha doğrulanmış olur: Lübnan’ın bağımsız ve güçlü liderleri rollerini oynayabilecekleri imkanlara kavuştuğunda bölgesel sorunlardan en fazla etkilenen Lübnan, bölgesel sorunlarda çözüm inşa edebilen bir aktöre dönüşebiliyor.

 


[1] El Arab. 12 Kasım 2016. الرياض تعود بقوة إلى بيروتhttp://www.alarab.co.uk/article/%

[2] YDH. 7 Kasım 2016. Suriye’den Mişel Aun’a ziyaret. http://ydh.com.tr/HD14915_suriyeden-misel-auna-ziyaret.html

[3] Hürriyet. 12 Kasım 2016. Donald Trump'tan "Suriye" mesajı http://www.hurriyet.com.tr/donald-trumptan-suriye-mesaji-40276174