‘Fiili durumlar’ diyarında bağımsız Kürdistan kumarı

Bölge tarihi, kalıcı hale gelmesi umuduyla fiili durumlar yaratarak kumar oynayan yerel aktörlerin bölge dışı aktörlerin yarattığı fiili durumlar sebebiyle ellerindekini de kaybetmesinin örnekleriyle de dolu.

Mesud Barzani’nin bağımsızlık referandumu kararından vazgeçmemesi halinde, Kürtlerin modern tarihteki tek ‘de jure’ kazanımı olan Kürdistan Bölgesi, 25 Eylül’den sonra bir ‘de facto’ duruma dönüşecek.

Kürdistan Bölgesi, 2005’te hazırlanan Irak anayasasının sonucu olduğu için ‘de juro’ idi. Yani ilgili tüm tarafların tanıdığı bir hukuksal zemine dayandığı için yasaldı.

25 Eylül’de yapılacağı açıklanan bağımsızlık referandumu ise Barzani’nin tek taraflı kararı olduğu için ‘de facto’ yani yazılı hukuka dayanmayan bir ‘fiili durum’ oluşturuyor.

Bağımsızlık referandumu neden bir ‘fiili durum’

Barzani’nin bağımsızlık referandumu kararının bir ‘fiili durum’ sayılmaması ve hukuksal bir nitelik kazanabilmesi, Kürdistan Bölgesi içerisindeki konsensüsle ve Irak merkezi hükümetiyle uzlaşmaya varılmasıyla doğrudan ilgili.

Ancak Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Goran Hareketi ve Cemaat-ı İslami gibi muhalif partiler, referandum konusunda Kürdistan Bölgesi içinde konsensüs olmadığını, Irak merkezi hükümetiyle uzlaşma aranmadığını vurgulayıp Türkiye ve İran gibi ülkelerin aleyhtar tutumuna da dikkat çekerek referandum kararına tepki gösteriyor.[1]

 Kürdistan Bölgesi’ndeki muhalif partiler, Barzani’nin referandum girişiminin konsensüs ve uzlaşmadan yoksun olduğunu düşünüyor ve bunun Barzani’nin iç politika manevrası olduğunu öne sürerek şunları söylüyor:

“Bu,  Barzani'nin Kürdistan Bölgesi’ndeki başkanlığının yasadışılığını ve gayri meşruluğunu örtbas etmeye yöneliktir. Kürdistan Bölgesi halkı seçimlere katıldı ve meclise milletvekillerini gönderdi; ama Barzani bu meclisi kapattı. Mesud Barzani, başkanlıktaki yasal süresi biteli iki yıl olmasına rağmen iktidardan çekilmeye yanaşmıyor.”

“Kürdistan Bölgesi halkının kendi kaderini tayin konusunda birlik ve beraberliğini koruyarak karar vermesi gerekiyor; ancak bu iş, Irak’taki Arap komşularımızla görüşüp istişare edilerek yapılmalı ve Kürdistan Bölgesi halkı bu şekilde kendi kaderini belirlemelidir. Çünkü bu hak, Brüksel’de, Amerika’da, İran’da, Türkiye’de ya da dünyanın başka bir yerinde gerçekleştirilemez”[2]

Irak Başbakanı Haydar el-İbadi, Kürdistan Bölgesi’nin yasal dayanağı olan Irak anayasasının “tek taraflı referandum yapma ve ayrılma yetkisi vermediğini” belirterek “Kürdistan Bölgesi'ndeki referandum yasal değil ve bunu tanımayacağız”[3] diyor.

Irak ve Kürdistan Bölgesi içerisindeki bu şartlar, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması gerektiğini vurgulayan Türkiye ile İran’ın resmi tutumu ve Amerika’nın da meselenin özüne değil zamanlamasına itiraz eden yaklaşımı,[4] 25 Eylül sonrası ortaya çıkacak bağımsız Kürdistan’ın bir ‘fiili durum’ olacağını gösteriyor.

Fiili durumlar ülkesi

Elbette adeta bir ‘fiili durumlar’ ülkesi olan Irak’ta ‘fiili durumların’ 'yasal durum' haline gelmeden de kabul gördüğü düşünüldüğünde 25 Eylül’deki fiili durumun yaratacağı sonuçlar Kürdistan Bölgesi’nin varlığını riske sokabilecek sonuçlar doğurmayabilir.

Ancak bölge tarihi, kalıcı hale gelmesi umuduyla fiili durumlar yaratarak kumar oynayan yerel aktörlerin, bölge dışı aktörlerin yarattığı fiili durumlar sebebiyle ellerindekini de kaybetmesinin örnekleriyle de dolu.

Irak’ın mevcut sınırları Sykes-Picot ‘fiili durumu’ ile çizildi. Saddam, 1980’li yılların başında İran topraklarını işgal ederek yarattığı ‘fiili durum’ ile sınırlarını genişletmek isterken Amerika’dan, Sovyetlerden, Avrupa’dan ve Suriye dışındaki tüm Araplardan destek gördü.

Fiili durum kumarı

İran, savaşta yenilseydi muhtemelen Saddam’ın fiili durumu kalıcı hale gelebilirdi; ancak Irak’ı İran’a karşı destekleyenler, Saddam’ın 1990’da Kuveyt’i işgaliyle yaratmak istediği fiili duruma izin vermedi.

Kuveyt’te yarattığı fiili durumla sınırlarını genişletme kumarı oynayan Saddam, Amerika’nın 36. Paralelin kuzeyinde oluşturduğu fiili durumla Irak’ın kuzeyini kaybetti.

Saddam, 1970’te Baas partisi adına Molla Mustafa Barzani ile imzaladığı özerklik anlaşmasına bağlı kalsaydı, özerk bölgenin sınırlarını ve yetkisini kendisi belirlemiş olacaktı; ancak bugünkü Kürdistan Bölgesi sınırlarını 36. Paralelin kuzeyine uçuş yasağı getiren Amerika belirledi.

Irak ordusunun IŞİD saldırıları sebebiyle Neyneva ve Kerkük’ten çekilmesinden hemen sonra buralara peşmerge güçleri gönderen Mesud Barzani, tartışmalı bölgeler sorununun çözümüyle ilgili olan anayasanın 140. Maddesinin kendiliğinden uygulanmış olduğunu söyledi.[5]

Peşmerge Bakanlığı Genel Sekreteri Cabbar Yaver, tartışmalı bölgeler kategorisinde yer almayan yerler de dahil olmak üzere peşmerge güçlerinin ele geçirdiği hiçbir yerden çekilmeyeceğini söyledi. Bunu da şu gerekçeyle açıkladı: “çünkü peşmerge, Irak’ın güvenlik ve savunma güçleri içerisinde yer almaktadır ve Kürdistan Bölgesi de Irak’ın bir parçasıdır.”[6]

Irak merkezi hükümetinden bütçe talebi ve IŞİD’den kurtarılan yerlerden çekilmeme konularında Irak devletinin bir parçası olmayı gerekçe gösteren Erbil, petrol ticareti yaparken ve tartışmalı bölgelerle ilgili karar alırken fiili bir durumla bağımsız bir devlet gibi davrandı.

25 Eylül fiili durumunun avantajları

Barzani hem Kürdistan Bölgesi içinde hem de Irak’ta tek taraflı kararlar alarak yarattığı fiili durumu en azından uzun vadede kalıcı hale getirebilir.

Çünkü Amerika, IŞİD’le savaşın sürdüğü mevcut konjonktürde Kürdistan’ın bağımsızlığının zamanlamasına itiraz etse de başta Suriye ve Irak olmak üzere tüm bölge ülkelerinin birbirine düşman devletçikler şeklinde bölünmesini kolaylaştıracak adımlar atıyor.

Amerika’nın bölge politikalarının eksenini oluşturan İsrail[7] ile ABD’nin en önemli finansal kaynağı olan Suudi Arabistan[8] da Kürdistan’ın bağımsızlığını başta İran olmak üzere bölge ülkelerini istikrarsızlaştıracak ve dış müdahalelere gerekçe oluşturacak bir gelişme olarak destekliyor.[9]

Türkiye ise resmi söylem düzeyinde Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı olduğunu ifade etmekle birlikte Bağdat’ı devre dışı bırakarak Erbil’le kurduğu ticari ilişki biçimiyle Kürdistan’ı bağımsızlığa götüren yola asfalt döşeyen bir ülke olarak biliniyor.

Türkiye’nin Kerkük konusunda bile ekonomik yaptırım düzeyinde herhangi bir adım atmaması ve sadece resmi açıklamalarla yetinmesi, Ankara ile Erbil arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisinin Erbil lehine geliştiğini gösteriyor.

Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması yönünde resmi bir tutumu olmakla birlikte Ankara’nın bölgedeki her sorunda Suudi Arabistan safında ve İran’a karşı tavır alması da Kürdistan’ın bağımsızlığı açısından önemli bir avantaj oluşturuyor.

Çünkü Ankara, Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda Tahran’la aynı lisanı konuşuyor olsa da hem Suriye’de hem de Irak’ta lisan-ı hal ile Tahran’a karşıt pozisyonlarda yer alıyor.

Örneğin Irak’ta Tahran’ın müttefikleri oldukları gerekçesiyle Bağdat’a ve Irak’ın toprak bütünlüğünü vurgulayan Haşd Şabi’ye karşı Peşmerge’nin; Suriye’de ise Suriye ordusuna karşı silahlı grupların yanında yer almayı sürdürüyor.

Kürdistan’ın bağımsızlığına yönelik tek ciddi itirazın Tahran’la sınırlı kalması, Ankara’nın bağımsızlığına rağmen Erbil’le ilişkilerini ‘fiili duruma’ emanet etmeye hazır olması, Washington’un sadece zamanlamaya itiraz etmesi ve Suudiler ile İsrail’in güçlü desteği, 25 Eylül sonrasında oluşacak fiili durumun yasal bir nitelik kazanmasa bile kalıcı hale gelebileceğinin göstergeleri olarak okunabilir.

Elbette Barzani’nin 25 Eylül’de yaratacağı fiili duruma dair kötü senaryolar da yok değil.

Tüm uluslararası ve bölgesel faktörler, Irak özelindeki şartlar ve hatta Türkiye ile Suriye kökenli Kürt hareketlerinin denkleme olan etkisi bir tarafa bırakıldığında dahi, salt Erbil-Süleymaniye çelişkisi[10] üzerine Kuveyt’i alayım derken kuzey Irak’ı kaybeden Saddam’ın kumarını hatırlatan kötü senaryolar yazmak da mümkün.



[1] YDH. 12 Temmuz 2017. Barzani muhalifi partilerden ortak açıklama http://ydh.com.tr/HD15337_barzani-muhalifi-partilerden-ortak-aciklama.html

[2] YDH. 10 Temmuz 2017. “Barzani, Brüksel’e değil Süleymaniye’ye gitmeli” http://ydh.com.tr/HD15329_barzani-bruksele-degil-suleymaniyeye-gitmeli.html

[3] Sputnik. 26 Temmuz 2017. Irak Başbakanı İbadi: Referandum yasal değil ve bunu tanımayacağız https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201707261029428469-irak-ibadi-referandum-yasal-degil-bunu-tanimayacagiz/

[4] NTV 8 Haziran 2017. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan IKBY'nin "bağımsızlık referandumu" açıklaması http://www.ntv.com.tr/dunya/abd-disisleri-bakanligindan-ikbynin-bagimsizlik-referandumu-aciklamasi,8qnVNvWSjk2vYpoJhV1H3Q

[5] YDH. 27 Haziran 2017. Barzani: Anayasanın 140. maddesi uygulanmış oldu http://www.ydh.com.tr/HD12953_barzani--anayasanin-140--maddesi-uygulanmis-oldu.html

[6] YDH. 4 Ocak 2015. Peşmerge hiçbir yerden çekilmeyecek http://ydh.com.tr/HD13529_pesmerge-hicbir-yerden-cekilmeyecek.html

[7] Habertürk. 29 Haziran 2014. İsrail Başbakanı Netanyahu: Kürdistan kurulmalı http://www.haberturk.com/dunya/haber/963559-israil-basbakani-netanyahu-kurdistan-kurulmali

[8] Nerinaazad, 7 Aralık 2015. Suudi Kralından Kürdistan'ın bağımsızlığına destek http://www.nerinaazad.net/news/kurdistan/bashur/suudi-kralindan-kurdistanin-bagimsizligina-destek

[9] Sputnik. 18 Haziran 2015. Suudi Kralı Selman'ın danışmanı Eşki: Bağımsız Kürdistan'ın kurulması kaçınılmaz https://tr.sputniknews.com/roportaj/201506181016078033/

[10] Denise Natali Al Monitor. 25 Eylül 2015. Irak Kürdistanı yeniden bölünebilir mi? http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2015/09/iraq-kurdistan-region-splitting-apart.html