Kürdistan referandumu, hangi mağduriyet, hangi meşruiyet?

Herhangi bir siyasi kararın ‘ulusların kendi kaderini tayin hakkı’ bağlamında açıklanabilmesi için öncelikle onun bir ulusal karar olması gerekiyor.

Kürdistan bağımsızlık referandumu ile ilgili olarak Erbil’den yapılan açıklamalarda şu üç kavram öne çıktı: ‘Mağduriyet’, ‘tek taraflılık’ ve ‘kendi kaderini tayin hakkı’.

Referandum kararının sebebi ‘mağduriyet’le, yöntemi ‘tek taraflılık’la, meşruiyet gerekçesi ise ‘kendi kaderini tayin hakkı’ ile açıklandı.

Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani, referandumdan sonra yaptığı ilk açıklamada referandumun bu kavramlarla ilgisini şöyle kurdu:  

“Irak hükümeti 2005 yılında kabul edilen anayasayı işletmedi. Bundan dolayı Kürdistan halkı yeni bir yolu benimsedi ve 25 Eylül'de bağımsızlık istediğini gösterdi.” "Anayasa ihlal edildiğinden dolayı, kendi kaderimizi tayin etme hakkına sahibiz.”[1]

Barzani’ye göre Kürtler “yeni bir Irak” kurmak için 2005’teki anayasal sürece dahil olmuş; ancak Irak hükümeti, anayasayı ihlal ederek Kürdistan Bölgesi’ni mağdur etmişti. Bundan dolayı ‘Kürdistan halkı’ tek taraflı olarak “yeni bir yol” seçmişti; çünkü Bağdat’ın “anayasayı ihlal etmesi” Erbil’e “kendi kaderini tayin hakkı” kazandırmıştı. Bunun meşruiyeti de tartışılmazdı.

Bu açıklamanın dayandığı argümanlar, sadece bir tarafın iddialarını yansıtması bakımından mahkemeye intikal etmiş basit bir boşanma davası için bile çözüm üretici olmaktan oldukça uzak. Dolayısıyla uluslararası ve bölgesel taraflar, bir yana bırakılacak olsa bile Erbil’in salt bu argümanlarla Bağdat’tan sorunsuz bir şekilde ayrılabilmesi Barzani açısından eşsiz bir başarı olacak.

Öte yandan Barzani’nin bağımsızlık referandumunun sebebi ve meşruiyeti konusunda öne sürdüğü argümanlar, tıpkı uyguladığı yöntem gibi tek taraflı ve öznel. Zira 2005’ten beri Irak’ta hiçbir zaman çoğunluğun iktidar olduğu azınlığın ise dışlandığı ya da muhalefette kaldığı bir sistem olmadı.

Irak, 2005’ten beri tüm kesimlerin parlamentodaki ağırlığına göre temsil edildiği ulusal uzlaşma hükümetler ile yönetildi; dolayısıyla hiçbir kesimin ne tek taraflı kazanımı ne de tek taraflı mağduriyeti oldu.

1- Referandumun sebebi ‘Kürt mağduriyeti’: Irak’ta 30 Ocak 2005’te başlayıp 15 Aralık 2005’te tamamlanan siyasi süreç, Kürdistan Bölgesi’ne anayasal bir nitelik kazandırdı. Zira Amerika’nın 1991’de 36. Paralelin kuzeyinde uçuşa yasak bölge oluşturması sebebiyle fiili bir özerkliğe sahip olan Kürdistan Bölgesi, 2005’teki siyasi süreç ile birlikte yasal bir statü kazandı.

Yani, 2005’teki siyasi sürece katılmak Erbil’in ‘yeni bir Irak’ kurmak için Bağdat’a sunduğu bir lütuf değildi. 2005’te kurulan ‘Yeni Irak’ ile birlikte Kürdistan özerk bölgesi fiili durum olmaktan çıkıp anayasal statü kazanmakla kalmadı; merkezi hükümette belirleyici olma hakkı da elde etti.

2005’teki anayasa ile kendi meclisini, hükümetini, ordusunu, kısaca bağımsız bir devletin sahip olduğu tüm devlet organlarını oluşturma hakkını elde eden Kürt partileri Bağdat’ta da istediği anda merkezi hükümeti çalışamaz hale getirebilecek bir ağırlık kazandı.

Cumhurbaşkanlığı, başbakan yardımcılığı, genelkurmay başkanlığı, toplam 27 bakanlığın 7’si[2] ve merkezi hükümet bütçesinin yüzde 17’sinin Kürdistan Bölgesi’ne ödenmesi, Iraklı Kürtlerin 2005’ten sonra merkezi hükümette elde ettiği kazanımlardan bazılarıydı.

Halbuki merkezi hükümete bağlı olan diğer iller toplam bütçeye katkıları ne olursa olsun bütçeden nüfuslarıyla orantılı bir pay alamadı. Örneğin Kürdistan Bölgesi, nüfusu esas alınarak merkezi hükümetten yüzde 17’lik bütçe alırken Irak’ın petrol gelirinin yüzde 90’ını temin eden Basra yoksulluk içinde yaşamaya devam etti.

Erbil’in Bağdat’la sorunu Kürt sorunu mu?

Barzani, Irak merkezi hükümeti genellemesi yapsa da Erbil’in Bağdat’la sorunu aslında Maliki hükümetiyle anlaşmazlığından ibaretti ve bunun da Kürtlerin Irak meclisinde veya merkezi hükümette temsili ile hiçbir ilgisi bulunmuyordu.

Erbil’in Bağdat’tan en fazla şikayet ettiği Nuri el-Maliki’nin başbakanlığı döneminde Kürt bakanlar, merkezi hükümet kabinesinin yüzde 13’ünü oluşturuyordu.[3]

Erbil’le Bağdat arasındaki kriz sadece petrol ihracatı ve tartışmalı bölgeler meselesinden ibaretti.

Ekonomik mağduriyetin sebebi

Kürdistan Bölgesi’nin mağduriyeti olarak söz edilen birinci krizin özü şuydu: Erbil, Bağdat’ı devre dışı bırakarak Türkiye ile tıpkı bir bağımsız devlet gibi tek taraflı petrol anlaşması yapmış, Bağdat da buna tepki olarak Kürdistan Bölgesi’nin bütçesini kesmişti.[4]

Erbil basının da dikkat çektiği üzere 4 buçuk milyon nüfuslu Kürdistan Bölgesi, bağımsız bir devlet gibi tek taraflı anlaşmalar yapmadan önce Irak merkezi hükümetinden 9 yılda 70 milyar dolarlık bütçe almıştı.[5]

Kürt ekonomistleri de Kürdistan Bölgesi halkının ekonomik mağduriyetine sebep olan şeyin Erbil’in kasasına giren paranın miktarından değil, şeffaflıktan uzak ekonomi yönetiminden kaynaklandığını açıklamıştı.    

Demografi mühendisliği ve tartışmalı bölgeler sorunu

Tartışmalı bölgeler konusuyla ilgili kriz ise sadece Erbil ile Bağdat’ın anlaşmasıyla çözülemeyecek kadar karmaşık ve uluslararası ve bölgesel tarafları olan bir bunalımdı.

Tartışmalı bölgelerin Erbil’e mi yoksa Bağdat’a mı bağlanacağı meselesini düzenleyen anayasanın 140. Maddesi, ‘normalleşme’, ‘nüfus sayımı’ ve ‘referandum’dan oluşan üç aşamalı bir yol haritası öngörüyordu.

Buna göre Saddam döneminde ‘Araplaştırıldığı’ belirtilen tartışmalı bölgeler önce ‘normalleştirilecek’, sonra buralarda nüfus sayımı yapılacak ardından da referandumla bu bölgelere Erbil’e mi yoksa Bağdat’a mı bağlı olmak istiyorsunuz diye sorulacaktı.   

Erbil, başta Kerkük olmak üzere tartışmalı bölgeler sorununun bir an önce anayasanın 140. Maddesi doğrultusunda çözülmesi gerektiğini savunuyordu.

Buna karşılık Bağdat, ABD işgalinden sonra tartışmalı bölgelerin demografik yapısının Kürdistan Bölgesi lehine değiştirildiğini belirterek bu konuyu zamana yayıyordu.

Tartışmalı bölgeler sorununun 2005’ten beri anayasanın 140. Maddesi doğrultusunda çözülememesi Barzani’ye göre ‘Bağdat’ın anayasayı ihlalinin’ açık kanıtıydı.

Sadece Bağdat’a değil, tartışmalı bölgelerde yaşayan Sünni Araplara ve Türkmenlere göre ise, 2003’teki ABD işgali sırasında bu bölgelerin demografik yapısını değiştiren Kürtler, ‘normalleşmeyi’ sakatlayarak anayasanın 140. Maddesini uygulanamaz hale getirmişti.

Özetle Erbil ile Bağdat arasındaki sorunların Bağdat’ın anayasayı ihlal etmesinden ve Kürtlerin haklarını vermemesinden kaynaklandığı yönündeki argüman sadece Erbil’in iddiasından ibaret. Dolayısıyla referandumun sebebi olarak gösterilen bu argüman tıpkı referandumun yöntemi gibi tek taraflı.         

2- Referandumun yöntemi tek taraflılık:  25 Eylül’deki referandum sadece Erbil-Bağdat ilişkisi bakımından değil, Kürtlerin iç ilişkileri bakımından da tek taraflı bir adımdı. Çünkü referandum bir ‘Kürt ulusal kararı’ değil, Barzani kararıydı.

Bu yüzden de KDP dışındaki diğer Kürt partileri, referandumu başkanlık süresinin dolmuş olan ve meclisle hükümeti kapatan Barzani’nin bir iç politika manevrası olarak niteledi.

Onlara göre Barzani, bağımsızlık gibi ulusal bir konuyu kendi yasadışı konumuna meşruluk kazandırmak için istismar ediyordu. Dolayısıyla bu referandum karara bağlanma şekli ve uygulanma yöntemi bakımından yanlıştı.

Nitekim KDP dışındaki Kürt partileri, Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı çıkıyor pozisyonuna düşmemek için referanduma saatler kala ‘evet’ oyu vereceklerini açıklamış[6] olsalar da son güne kadar referandum konusundaki itirazlarını sürdürdüler.[7]

3- Kendi kaderini tayin hakkı ve meşruiyet: Herhangi bir siyasi kararın ‘ulusların kendi kaderini tayin hakkı’ bağlamında açıklanabilmesi için öncelikle onun bir ulusal karar olması gerekiyor.

24 Eylül referandumu Kürdistan Bölgesi’nin meclis ve hükümet gibi demokratik kurumları aracılığıyla aldığı bir Kürt ulusal kararı değil. Başkanlık süresi dolmuş olmasına rağmen ne seçim yapan ne meclisi ne de hükümeti çalıştıran bir siyasi liderin tek taraflı kararı.

Öte yandan ulusların kendi kaderini tayin hakkı bir meşruiyet kaynağı olarak gözükse de bu kaderin tayin ediliş şekli ve başka ulusların kaderine etkileri bunu bir hak olmaktan çıkarıp haksızlık kaynağı haline de dönüştürebilir.

Dolayısıyla ulusun kendi kaderini tayin hakkının meşruiyeti, tarafların sıradan bir boşanma davasının diyalog ve uzlaşma şartlarına sahip olmasını gerektiriyor.

Mesud Barzani’nin aldığı referandum kararında Bağdat’la ayrılık konusunda bir diyalog arayışı olmadığı gibi başta Kerkük olmak üzere tartışmalı bölgelerin statüsü ile ilgili bir uzlaşma çabası da yok.[8]

Barzani, BBC Farsça servisine verdiği demecinde ‘Bağdat’la sınırları müzakere etmeye hazırız’ derken tartışmalı bölgeleri Bağdat’la paylaşmaktan söz etmiyor. Anayasanın 140. Maddesine atıf yaparak 2003’te demografik yapısı Kürdistan lehine değiştirilen tartışmalı bölgelerin Erbil’e bağlanmasını Bağdat’a onaylatmayı kastediyor.

Barzani’nin kumarı, Kürdistan’ın geleceği

Barzani’ye Kürdistan Bölgesi içindeki muhaliflerine, Bağdat’a, Türkiye ve İran gibi bölge ülkelerine ve referandumun zamanlamasına itiraz eden Amerika’ya rağmen oyunu tek taraflı oynama imkanı veren iki faktörden söz edilebilir.

Bu faktörlerden biri zamanlama ile diğeri ise kurulan ilişki biçimiyle ilgili.

1- Kendisinin ve ailesinden herhangi birinin başkanlık seçimlerinde aday olmayacağını söyleyerek referandum kararının siyasi ikbaliyle bir ilgisinin olmadığını göstermeye çalışsa da Kürdistan Bölgesi’nde kasım ayında seçimler söz konusu. 25 Eylül, bu açıdan dikkat çekici bir tarih.

Öte yandan Irak’ın IŞİD’le savaş meşguliyetinin devam ediyor olması Barzani tarafından ‘en uygun zaman’ olarak değerlendiriliyor.

Irak’taki siyasi süreçlerin başladığı 30 Ocak 2005 seçimlerinin hemen ertesi gününde dahi ‘’tam olarak zamanını bilmese de mutlaka bir Kürt devleti kurulacağını’’[9] söyleyen Barzani, Irak’ın başka bir sorunla uğraşamayacak durumda olmasından kaynaklanan çaresizliğini fırsata dönüştürmek için IŞİD’in Irak’taki varlığının tamamen sona ermesini beklemeyi uygun görmüyor.

2- IŞİD’le savaşın sürüyor olmasından dolayı Kürdistan referandumunun sadece zamanlama itiraz eden Amerika, İsrail’in bölgesel üstünlüğünü garanti etmek için tüm bölge ülkelerinin birbirine düşman devletlere bölünmesini istiyor.

Bu yüzden de yalnızca Irak’ın değil, Suriye’nin, Yemen’in hatta Lübnan’ın bölünmesini doğrudan veya dolaylı olarak destekliyor. Dolayısıyla Amerika’nın İsrail tarafından da desteklenen referandumun bir oldubitti ile gerçekleştirilmesine sadece söylem düzeyinde tepki vereceği; Kürdistan’ın kurban edilmesine izin vermeyeceği öngörülüyor.    

Referandum tarihi haftalar önce açıklanmasına rağmen bu konudaki tepkisini üç gün önce yaptığı MGK toplantısına kadar erteleyen Türkiye ise Bağdat’a karşı Erbil’den yana tutumu ile Kürdistan Bölgesini ekonomik bağımsızlığa taşıyan ülke olarak görülüyor.

Türkiye’nin Kürdistan Bölgesiyle olan yaklaşık 30 milyar dolarlık ticaret hacmini kurban etmeyeceği ve referandum konusundaki tepkilerini ise iç politikaya yönelik olmak üzere sadece söylem düzeyinde tutacağı düşünülüyor.   

Irak’tan ayrılma kararını Kürdistan’a, bölgeye ve ‘uluslararası topluma’ dayatarak Kürt ulusalcılığının yüz yıllık rüyası olan bağımsızlığı, siyasi kumarına sermaye yapan Barzani, referandumu ertelemeyerek kumarın ilk oyununu kazanmış oldu.

Barzani, referandumdan sonra yaptığı ilk acıkmada ‘’Kimse bize sitemde bulunmasın. Irak'a, komşular ve uluslararası topluma özel bir mesajım; ciddi ve sakin bir şekilde yaşananları ele almalarını talep ediyorum. Başarısız bir deneyim sürdürmenin anlamı yok” diyerek tüm taraflardan hiçbir şey olmamış gibi davranmalarını istedi.

Barzani’nin kumarının bundan sonraki oyununu da kazanması, tüm tarafların bu çağrıya uymasına bağlı.

Amerika ve Türkiye ile ilgili öngörüler doğru çıkar; Bağdat, Kerkük’ü Erbil’e bağımsızlık hediyesi olarak verir; İran, İsrail’in kendisine sınır komşusu olmasına aldırış etmezse sınırları tek taraflı olarak çizilmiş ‘bağımsız Kürdistan’ın zenginliği, güvenliği, istikrarı ve toprak bütünlüğü garanti altına alınmış olur.

Böylesi bir ihtimali gerçekçi bulanlar ve referandumun ‘mazlum’ Kürt halkını ‘zalim’ Irak’tan kurtarmak için yapıldığını savunanlar, Kürt ulusunun 25 Eylül’de ‘kendi kaderini tayin ettiğine’ inanabilir; Kürdistan’ın bağımsızlığını kutlayabilir.

 



[1] Hürriyet. 26 Eylül 2017. Referandumdan sonra Barzani'den ilk açıklama http://www.hurriyet.com.tr/son-dakika-referandumdan-sonra-barzaniden-ilk-aciklama-40591371

[2] CNN, 28 Nisan 2005. List of Iraqi Cabinet members approved http://edition.cnn.com/2005/WORLD/meast/04/28/iraq.cabinet/

[3] Institute for Gulf Affairs, Ali Al-Ahmad, Christopher Denbow, Who is the sectarian? Policy brief, june 2014. S.7. http://www.gulfinstitute.org/wp-content/uploads/2014/07/who-is-the-sectarian-Saudi-Arabia-or-Iraq.pdf

[4] Al Monitor. Mushreq Abbas, 5 Aralık 2013. Bağdat-Erbil petrol ihtilafı: Şimdilik anlaşmazlıkta anlaşıldı  http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2013/12/baghdad-erbil-kurdish-oil-dispute.html ; Habertürk. 9 Temmuz 2015. Erbil Bağdat'a petrol vermedi http://www.haberturk.com/ekonomi/enerji/haber/1100992-erbil-bagdata-petrol-vermedi

[5] YDH, 28 Aralık 2012. Kürdistan’ın Irak’tan 9 yılda aldığı bütçe 70 milyar dolar http://www.ydh.com.tr/HD11254_kurdistanin-iraktan-9-yilda-aldigi-butce-70-milyar-dolar.html

[6] Hürriyet. 24 Eylül 2017. KYB ve Komel referandum için tavır değiştirdi http://www.hurriyet.com.tr/kyb-kerkuk-icin-tavir-degistirdi-40589175

[7] AA. 24 Eylül 2017 KYB Kerkük Teşkilatı referandumun ertelenmesini istedi http://aa.com.tr/tr/dunya/kyb-kerkuk-teskilati-referandumun-ertelenmesini-istedi/917954

[8] BBC Türkçe. 9 Eylül 2017. Barzani: Kerkük için her bir Kürt savaşa hazır http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41199680

[9] Sabah 31 Ocak 2005. Barzani: Kerkük bir Kürt kentidir http://arsiv.sabah.com.tr/2005/01/31/dun103.html