‘Şii İran Hilali’ne karşı ‘Sünni Siyon Yıldızı’

Tehdit algısının mezhebi argümanlarla değiştirilmesi, ‘Şii Hilaline’ karşı ‘Sünni Siyon Yıldızını’ parlatıyor.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Umman ziyareti “sürpriz”[1] diye nitelendi.

Aslında Umman ile İsrail ilişkilerinin tarihi dikkate alındığında ziyaretin kendisi değil, açıklanmayan amacı sürpriz sayılabilirdi. 

Çünkü Umman, resmi ilişkisi bulunmamakla birlikte İsrail’le diğer Körfez ülkelerinden çok daha eski ve açık ilişkilere sahip. İki taraf arasında basına açık resmi ziyaretlerin 24 yıllık mazisi var. 

26 Ekim’deki ziyaretin amacıyla ilgili olarak söz konusu edilen başlıklar şunlar: 

1- Filistin sorunu ve Yüzyılın Anlaşması

2- Arap İsrail normalleşmesi 

3- Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan’ın İran’a diz çöktürme girişimi

4- Körfez’deki Katar-Suudi kutuplaşması ve İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda öldürülen gazeteci sebebiyle uluslararası dengenin Katar lehine bozulmaya başlaması.   

Yukarıdaki konularda bölgede İsrail’in istediği etkiyi yaratabilecek aktörler SuudilerEmirlikler ve Katar’la sınırlı; Umman’ın bölgedeki tek rolü ise ‘arabuluculuktan’ ibaret.  

O halde Netanyahu Riyad’ı, Abu Dabi’yi, hatta Doha’yı değil de neden Maskat’ı seçti? 

Netanyahu’nun Umman ziyareti güç değil zaaf göstergesi

Çünkü Netanyahu’nun Umman ziyaretinin yukarıdaki konu başlıklarından çok daha farklı bir içeriği vardı. İsrail, tahminlerin aksine yukarıdaki konular için değil, Suriye konusunda İran’la uzlaşma aramak için Umman’ın kapısını çaldı.

İsrail rejimi, Netanyahu’nun tabiriyle Filistin sorunu konusunda artık “Sünni Arap devletlerini Avrupa Birliği’nden çok daha gerçekçi buluyor”[2]dolayısıyla ‘Sünni Arap devletleriyle’ Filistin ve İran konularını istediği şartlarda konuşabilecek kadar kendini güçlü ve rahat hissediyor.

Bu çerçevede İsrailli sporcuların Katar’a, Kültür Bakanı Migi Regev’in Abu Dabi’ye gitmesi, İsrail rejiminin bölgedeki gücüne ve nüfuzuna işaret ediyor olabilir. Ancak Netanyahu’nun bölgedeki rolü tüm çatışan taraflarla diyalog içinde olmak ve arabuluculuk yapmaktan ibaret olan Umman’a gitmesi, İsrail’in uzlaşma arayışını yani çaresizliğini gösteriyor.

Sultan Kabus-Netanyahu görüşmesinin içeriğine ve sonucuna dair somut bir ayrıntı basına yansımadı. 

Bununla birlikte gelişmelerin seyri ile bölge ülkelerinin konumlarından, rollerinden ve kapasitelerinden hareketle Netanyahu’nun Umman’a İran’la uzlaşma aramak için gittiğini söylemek mümkün.

Umman daha önce İsrail’i rahatsız eden iki konuda İran için devreye girmişti. Birincisinde Amerika ile İran arasında doğrudan görüşme için arabulucu olmuş ve bu diyalog nükleer anlaşmayla taçlanmıştı. 

İkincisinde ise İsrail basınına göre Amerika’nın kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle 2013’te Suriye’ye yapacağı askeri müdahaleyi Umman’ın arabuluculuğu ile İran önlemişti.[3]  

Dolayısıyla İran’la Amerika arasında anlaşma köprüsü olan Umman’ın aynı şeyi şimdi İsrail’le İran arasında yapmaması için hiçbir sebep yok.

Çünkü Rusya’nın Şam’ın emrine verdiği S-300’lerden dolayı Suriye’de artık tehdit seçeneğini kullanma şansı kalmayan İsrail rejimi, İran’la uzlaşma arıyor.  

İsrail, “Sünni Arap devletlerinin” lideri    

Bölgedeki ‘Sünni Arap devletleri’, son 40 yıl boyunca İsrail’i önce kabullendi, sonra anlaştı, ardından müttefik oldu ve nihayet kendine lider yaptı

1978’de Camp David anlaşmasından başlayarak 1980’li yıllar boyunca İsrail’i kabullendi.

1991’de Madrid konferansının yarattığı zeminle 1993’te FKÖ; 1996’da da Ürdün İsrail’le anlaşma yaptı.

Araplar, 2005’ten itibaren İsrail’i müttefik olarak görmeye başladı. Çünkü Amerikan işgali altındaki Irak’ta siyasal süreçlerle birlikte Washington’dan çok Tahran’ın etkili olduğuna inanıyor ve kaygılanıyordu.

İran ve müttefiklerinin ‘Direniş Ekseni’ ile Amerika ve İsrail karşıtlığı üzerinden geliştirdiği siyasal dil, ancak mezhebi bir etiketleme ile yalnızlaştırılabilirdi.

Ürdün Kralı Abdullah’ın ‘Direniş Ekseni’ne yönelik ‘Şii Hilali’ adlandırması işte bu yüzden hemen benimsendi. 

Bu mezhep vurgulu söylem, Amerikan müttefiki Arap devletlerinin tehdit algısının toplumsal dokuya nüfuz etmesini sağladı.

Amerikan müttefiki Arap devletlerinin siyasal düzeyde İsrail’i değil İran’ı tehdit olarak görmesi, toplumsal düzeyinde “Şiiler Yahudilerden daha tehlikelidir”şeklinde bir inanca dönüştürüldü.

Amerikan müttefiki Arap devletleri, dini aparatları ve nüfuzları altındaki silahlı veya siyasi örgütleri ile yaygınlaştırdıkları bu tehdit algısı sayesinde üç önemli kazanım elde etti:

1- “Direniş Ekseni”, “Şii hilali” şeklinde mezhebi bir etiketle ötekileştirildi.

2- Düşmanına karşı kullandığı mezhebi etiketin asimetrisi kendileri için bir dini meşruiyet kaynağı haline geldi. Böylece iktidarlarını Amerika’ya borçlu emirlik veya krallıklar, ‘Sünni devletlere’dönüşüverdi ve asla sahip olamayacakları kadar kitle desteğine sahip oldu. 

Örneğin Al-i Suud ailesi, selefi örgütler üzerindeki nüfuzuyla, Al-i Sani ailesi Müslüman Kardeşler üzerindeki nüfuzuyla, hatta 2002’de “gömlek değiştirip” ‘muhafazakar demokrat’ kimliği alan Adalet ve Kalkınma Partisi de ‘Yeni Osmanlı’ hevesleri ile Sünni dünyanın liderliğine oynadı. 

3- Değiştirilen tehdit algısı sayesinde İsrail, ‘Sünni Arap devletlerinin’ müttefiki haline gelmiş oldu.             

İsrail liderliğinin yolu Şam’dan geçti 

2011’deki Arap Baharı’ndan özellikle de Suriye krizinden sonra ise İsrail, artık Sünni Arap devletlerinin müttefiki olmayı da aşarak lideri haline geldi. 

Suriye savaşında şu an İsrail’le ilişkilerini normalleştirme yarışına giren Sünni Arap devletlerinin gönüllü veya paralı askeri olan İslamcılar, 2011’de devrim yaptıkları Tunus’tan, Libya’dan ve Mısır’dan Kudüs’e yol aramadılar. 

Bunun yerine İhvancı Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Camp David’e bağlılık bildirmesinde hikmet aradılar. 

Tehdit algıları değiştirilen İslamcılara göre “Kudüs’e giden yol, İsrail’le resmi veya gizli ilişkileri olan ‘Sünni’devletlerden değil, İsrail’i zaten tanımayan ‘Alevi’ Şam’dan geçmeliydi.”

Halbuki Suriye savaşının hem yerel, hem bölgesel hem de uluslararası aktörleri Şam’ı İsrail’le hesaplaşmak için değil normalleşmek için istediklerini hiçbir zaman gizlemedi.

2011:Katar, Türkiye ve Amerika’nın girişimiyle “Libya devrimi” model alınarak kurulan Suriye muhalifi örgütün ilk başkanı Burhan Galyun, gelecekte İsrail’in çıkarlarına uygun bir Suriye vaat ediyordu. 

Wall Street Journal gazetesine konuşan Galyun, Arap dünyasında yeniden oluşmakta olan siyasi düzende tek örneğin Türkiye olduğunu belirtiyor ve İran modelinin iflas ettiğini vurguluyordu.

"Tüm İslami hareketler şimdi Türk modelini kopyalamak istiyor" diyen Galyun, “devrim” sonrası kuracakları 'yeni Suriye'nin İran'la 'özel' bir ilişkisinin olmayacağını; Hamas ve Hizbullah gibi örgütlere verilen desteğin de kesileceğini söylüyordu.[4]

2012: Suriye krizinin başında Suriyeli muhaliflerin siyasi ve silahlı örgütleri arasında örgütsel bir koordinasyon yoktu; ama İsrail konusunda ilginç bir paralellik vardı. Her iki örgütün üst düzey liderleri, tıpkı kendilerini destekleyen devletlerin yaptığı gibi İsrail’le ilişki için birbiriyle yarışıyor; ama kavga anında bunu bir suçlamaya dönüştürüyordu. 

Örneğin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Sözcüsü Lama Atassi, Burhan Galyun liderliğindeki Ulusal Konsey’in Sözcüsü Besma Kudmani’yi “İsrail’in uşağı” olmakla suçlarken, Kudmani de Bernard Henri Levi ile olan yakın ilişkisine dikkat çekerek aynı suçlamayı Atassi için yapıyordu. 

Besma Kudmani’nin İsrailli yazarlarla birlikte yer aldığı ve “Arap dünyasının İsrail’in varlığına ihtiyacı var” dediği konuşmasını sosyal medya aracılığıyla yayımlayan Lama Atassi, muhalifleri örgütlemek için düzenlenen Paris Konferansını, Fransa’nın en ateşli siyonisti Bernard Henri Levi ile birlikte düzenleyen kişiydi.[5]

2013: Prag’da düzenlenen ve katılımcılarının yarısını İsrailli üst düzey askeri ve siyasi yetkililerin oluşturduğu ‘Ortadoğu Bölgesel İşbirliği ve Güvenlik Konferansına’ ne hikmetse Suriyeli muhalifler de davet edilmişti.

Davete katılan ise Suriye Ulusal Koalisyonu’nun Amerika Temsilcisi Necib Gadban’dı. Onun ideolojik kimliği ve ilişkileri ise bu katılımın hikmetini açıklıyordu. 

Necib Gadban, Müslüman Kardeşler’in eski lideri Münir Muhammed Gadban’ın yeğeniydi ve bu konferansa, Katar’ın Koalisyon’daki adamı olan Mustafa Sabbağ’ın isteği üzerine katılmıştı.[6]

2014:Suriyeli muhalifler, İsraillilerle sadece Avrupa’da değil, İsrail içinde de görüşecek kadar ‘cesurdu’. Ulusal Koalisyonu liderlerinden Kemal LebvaniHerzliya’da düzenlenen terörle mücadele konferansına katıldı. 

“Suriye için İsrail'in değil, rejim ile Hizbullah'ın tehdit olduğunu”söyleyerek gönüllerini fethettiği İsraillilerden Suriye’ye askeri müdahalede bulunmasını ve güneyde 100 kilometrelik bir uçuşa yasak bölge oluşturmasını istemiş, bunun karşılığında Golan’ı İsrail’e bırakmayı vaat etmişti.[7]

İsrail’le yakın ilişkide olanlar sadece siyasi muhalifler değildi. En ılımlısından en radikaline tüm silahlı gruplar da İsrail desteğinden yararlanıyor ve İsrail rejimi bunu bir ‘iyilik severlik’ propagandası olarak kullanılıyordu. 

Örneğin Türkiye’deki Yahudi cemaatinin yayın organı Şalom, Netanyahu’nun silahlı grupların yaralı militanlarına yaptığı ziyareti “Netanyahu Suriyeliler için yapılan hastaneyi ziyaret etti” diye kendince insancıllaştırdı ve Netanyahu’nun yaptığı açıklamada “Suriye’deki katliamı yapanlara silah ve ekipman sağlayan İran’dır”[8] sözünü öne çıkardı.

2015:İngiliz Daily Mail gazetesi ise İsrail’de tedavi edilen teröristlerle ilgili haberinde Şalom’un sivil görüntüsü vermeye çalıştığı yaralılara ilişkin ayrıntılar verdi. Gazete, İsrail rejiminin yaralılarını tedavi ettiği silahlı gruplar arasında Nusra, yani el-Kaide militanlarının da bulunduğunu görsel tanıklığıyla belgeledi.[9]

Ayrıca Aralık 2015 tarihli bu haberdeki İsrail’in bu desteğini 3 yıldır sürdürdüğüne dair ayrıntı da İsrail rejiminin başından beri Suriye savaşının içinde olduğunu ifşa etmesi bakımından dikkat çekiciydi. 

‘Fetih Ordusu’nda İsrail rolü

İsrail rejiminin başta Kuneytra olmak üzere Suriye’deki 7 farklı silahlı gruba destek verdiğini bizatihi İsrail basını açıklamıştı.[10]

Dolayısıyla İsrail’in el-Kaide ve türevleri ile çok yönlü ve kapsamlı ilişkileri artık hiç kimse için bir sır değil. Ancak İsrail ile el-Kaide ilişkisinin İdlib’i ele geçiren Fetih Ordusu adlı koalisyonunun yapısında oynadığı rol biraz örtülü kaldı.

Bunun Mayıs 2015 tarihli Washington Post’taki ayrıntılarına geçmeden önce ilişki bütünlüğünün fark edilmesi bakımından Fetih Ordusu’nun oluşum sürecini ve işlevini kronoloji içinde hatırlamakta yarar var.

Ocak 2015: Abdullah’ın ölümü üzerine Salman bin Abdulaziz Suudi Arabistan kralı oldu. Kral Salman’ın Abdullah’tan farklı olarak İhvan’la ilişkileri düzelteceği ve Suriye’de yeniden savaş seçeneğine döneceği İhvan’a yakın kaynaklar tarafından dile getirildi.[11]

Mart 2015:Suudiler, Katar’ın askeri olarak yer aldığı, Türkiye’nin de lojistik ve istihbarat desteği vaat ettiği bir koalisyon kurarak Yemen savaşını başlattı. 

Mart 2015:Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar, nüfuzları altındaki silahlı grupları Nusra Cephesi liderliğinde birleştirdi. Fetih Ordusu adı verilen silahlı gruplar 30 Mart’ta İdlib’i ele geçirdi.  

Nisan 2015: Amerika’nın 2014’te Suriye savaşından çekilmesinden rahatsızlık duyan Suudiler ile Türkiye, Suriye’ye askeri müdahale hazırlıklarına başladı. Amerikan basınına açıklama yapan bir Suudi kaynak, “ABD’nin bizimle beraber hareket etmesini sağlamanın tek yolu dişimizi göstermemizse, diş gösteririz. Ve Sünni dişi azılıdır” dedi.[12]

Mayıs 2015: Nusra Cephesi’nin Fetih Ordusu’na destek vermesi için İsrail ve Ürdün’ün örgütle gizli görüşmeler yürüttüğü Amerikan basınında yer aldı.  

Haberde şu ifadelere yer verildi: "Kaynaklar, Salı günü, önümüzdeki günlerde bir Nusra Cephesi grubunun kamuoyuna da duyurarak el-Kaide’den ayrılacağını ve Fetih Ordusu’na katılacağını aktardı. Bu noktada hem Esad rejimi hem de IŞİD’e karşı geniş bir koalisyonun ittifak etmesiyle kuzeyde bardağı taşıran son çizgi söz konusu olabilir. Ürdün ve İsrail sınırları boyunca Nusra Cephesi üyeleri ile gizli temaslar geliştirmişlerdi."[13]  

Suriye’yi omlet gören İsrail, Suudilerle stratejik ittifak yapıyor

Suudi Arabistan’ın 2015’ten itibaren İsrail’i önce stratejik müttefik şimdi ise lider olarak görmesinde Kral Salman’ın ve savunma bakanı olan oğlunun rolü büyük.

Ancak tarafların stratejik ilişkilerini sadece Suriye ve İran gibi düşman ülkelere değil, dost ülkelere karşı da saldırgan bir şekilde açığa vurmaları 2015 itibariyle Suriye dosyasını kendi lehlerine kapanmış görmekten kaynaklanıyordu.

Yani Suudiler ile İsrail arasındaki basına açık ilk temasta Suudilerin İsrail’e İran’da rejimin devrilmesi, Irak, Türkiye, İran ve Suriye’de Kürdistan devleti kurulmasından söz etmesinin[14] sebebi bu özgüvendi.

Zira dönemin İsrail Savunma Bakanı Moşe Yaalon, “Biz Suriye’nin eskisi gibi birleşik bir devlet haline gelmesine şans tanımıyoruz. Suriye artık omlet oldu. Omletten de bir daha yumurta yapamazsınız.”[15] diyordu.

“Şii hilali”ne karşı “Sünni Siyon yıldızı” parlatmanın kazancı

Amerikan müttefiki bölge devletlerinin İsrail lehine ve Direniş Ekseni aleyhine değiştirdiği tehdit algısı, bölgeyi iç çatışmalara sürüklerken, bölge zenginliğinin bu iç savaşlardan beslenenlerin kasalarına akmasını sağlıyor.

Bölgenin en zengin devletlerinin bölgenin en yoksul devletlerinden biri olan Yemen’i 2015’ten beri açlığa, hastalığa, ölüme ve yıkıma mahkum etmesi işte bu yüzden ya açıkça destekleniyor veya görmezden geliniyor.

Suriye, Irak, Yemen ve Hizbullah’ı askeri olarak, İran’ı ise siyasi ve ekonomik olarak tahrip edenlerin İsrail’le ya resmi ilişkileri bulunan veya onunla normalleşmeye çalışan bölge ülkeleri olması tesadüf değil.

Tehdit algısını, Direniş Ekseni aleyhine ve İsrail lehine değiştirmeleri ‘Sünni devletlerdeki’ iktidar seçkinlerinin bekasını sağlıyor. 

Örneğin İsrailliler, Suudi veliahdının “stratejik ortak” rolü sebebiyle taşıdığı değeri[16] vurguluyor. Bir gazetecinin konsoloslukta doğranmasının “korkunçluğunun” görmezden gelinmesi gerektiğini[17] anlatarak Suudi veliahdı için lobi yapıyor. 

Tehdit algısının mezhebi argümanlarla değiştirilmesi, ‘Şii Hilaline’karşı ‘Sünni Siyon Yıldızını’ parlatıyor. 

Bu yüzden de İsrail’le resmi ilişkisi olan veya ilişkilerini normalleştirmeye çalışanların ‘Sünni devletler’, İsrail ve Amerika’ya karşı direnenlerin ise ‘Şii, Alevi, Rafızi ve kafir devletler’ olması dindar kitleleri bile rahatsız etmiyor.

İsrail’le ilişkileri iyileştirmek için Amerika’daki İsrail lobilerine 65 milyon dolar ödenmesi,[18] artık Sünniliğe de yerliliğe de milliliğe de zarar vermiyor. 

Çünkü yeni tehdit algısı sayesinde İslamcılık, muhafazakarlık, yerlilik ve millilik, devletinin Filistin için yapabileceği tek şeyin miting düzenlemek olduğuna inanıyor; bu yüzden de Yenikapı'daki Kudüs'e destek mitinginden bir gün sonra, Ceyhan'dan İsrail'e petrol sevk edilmesi[19] onların ilgi alanına girmiyor. 

 


[1]Sputnik. 26 Ekim 2018. Netanyahu'dan Umman sürprizi https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201810261035856586-netanyahu-dan-umman-surprizi/  

[2]Jerusalem Post. 21 Ocak 2016. NETANYAHU: SUNNI ARAB STATES MORE REALISTIC ABOUT ISRAELI-PALESTINIAN CONFLICT THAN EU https://www.jpost.com/Israel-News/Politics-And-Diplomacy/Netanyahu-Sunni-Arab-states-more-realistic-about-Israeli-Palestinian-conflict-than-EU-442351  Haberin Türkçesi için bkz. http://www.ydh.com.tr/HD14420_netanyahu--sunni-arap-ulkeleriyle-zit-taraflarda-degiliz.html

[3]Times of Israel. 30 Kasım 2013. ‘Secret talks with Iran led Obama to shelve strike on Syria’ http://www.timesofisrael.com/secret-talks-with-iran-led-obama-to-shelve-strike-on-syria/

[4]Sabah, 3 Aralık 2011. 'Arapların modeli Türkiye' https://www.sabah.com.tr/dunya/2011/12/03/araplarin-modeli-turkiye

[5]YDH. 20 Şubat 2012. Suriyeli muhaliflerin İsrail üzerinden “tencere dibin kara” tartışması http://www.ydh.com.tr/HD9881_suriyeli-muhaliflerin-israil-uzerinden-tencere-dibin-kara-tartismasi.html

[6]YDH. 20 Ağustos 2013. Suriyeli muhalifler İsraillilerle güvenlik konferansında  http://www.ydh.com.tr/HD12188_suriyeli-muhalifler-israillilerle-guvenlik-konferansinda.html

[7]YDH. 12 Eylül 2014. Suriyeli muhalif lider İsrail’de http://www.ydh.com.tr/HD13222_suriyeli-muhalif-lider-israilde.html

[8]Şalom, 18 Şubat 2014. Netanyahu Suriyeliler için yapılan hastaneyi ziyaret etti http://www.salom.com.tr/haber-90050-netanyahu_suriyeliler_icin_yapilan_hastaneyi_ziyaret_etti.html

[9]Daily Mail. 8 Aralık 2015. Saving their sworn enemy: Heartstopping footage shows Israeli commandos rescuing wounded men from Syrian warzone - but WHY are they risking their lives for Islamic militants? https://www.dailymail.co.uk/news/article-3315347/Watch-heart-pounding-moment-Israeli-commandos-save-Islamic-militants-Syrian-warzone-risking-lives-sworn-enemies.html

[10]Haaretz. Amos Harel, 21 Şubat 2018. To Push Iran Back, Israel Ramps Up Support for Syrian Rebels, 'Arming 7 Different Groups' https://www.haaretz.com/middle-east-news/syria/with-eye-on-iran-israel-increases-military-support-for-syrian-rebels-1.5826348

[11]Bu söylentilerin kaynağının o dönemde sarayla arası iyi olan Washington Post Yazarı Cemal Haşikci (Kaşıkçı) tarafından yayıldığı, onun İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda öldürülmesinden sonra açıklandı.

[12]Cumhuriyet. 13 Nisan 2015. İşte Esad’ı devirme planı http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/253491/iste_Esad_i_devirme_plani.html

[13]Washington Post. 12 Mayıs 2015. A new cooperation on Syria https://www.washingtonpost.com/opinions/a-new-cooperation-on-syria/2015/05/12/bdb48a68-f8ed-11e4-9030-b4732caefe81_story.html?utm_term=.af097909fc12

[14]Sputnik 18 Haziran 2015. Suudi Kralı Selman'ın danışmanı Eşki: Bağımsız Kürdistan'ın kurulması kaçınılmaz  https://tr.sputniknews.com/roportaj/201506181016078033/

[15]Hürriyet. 21 Temmuz 2015. Suriye artık omlet oldu http://www.hurriyet.com.tr/suriye-artik-omlet-oldu-29606320

[16]Washington Post, 1 Kasım 2018. Saudi crown prince described journalist as a dangerous Islamist in call with White House, officials say 

https://www.washingtonpost.com/world/national-security/saudi-crown-prince-described-slain-journalist-as-a-dangerous-islamist-in-call-with-white-house/2018/11/01/b4513e05-2d8e-4533-9cc8-2cabf8bb2d0a_story.html?noredirect=on&utm_term=.2ccba97c7977

[17]Sputnik, 2 Kasım 2018. Netanyahu: Konsoloslukta yaşananlar korkunç ancak Suudi Arabistan'ın istikrarı korunmalı https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201811021035974514-netanyahu-kasikci-aciklamasi-suudi-arabistan-istikrar-korunmali/?utm_source=https://t.co/wVxTWJlwtk&utm_medium=short_url&utm_content=jVcN&utm_campaign=URL_shortening

[18]Hürriyet, 16 Şubat 2015. CHP'li Erdoğdu'dan ilginç iddialar http://www.hurriyet.com.tr/gundem/chpli-erdogdudan-ilginc-iddialar-28217457

[19]Cumhuriyet, 20 Mayıs 2018. Yenikapı mitinginden 1 gün sonra, Ceyhan'dan İsrail'e petrol sevkiyatı! http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/979264/Yenikapi_mitinginden_1_gun_sonra__Ceyhan_dan_israil_e_petrol_sevkiyati_.html