İran ve Çin'in 25 yıllık işbirliği belgesi iki taraf için de fırsatlar sunuyor

img
İran ve Çin'in 25 yıllık işbirliği belgesi iki taraf için de fırsatlar sunuyor YDH

İran’daki ana akım medya, Tahran’la Pekin arasında imzalanan ‘25 Yıllık Kapsamlı İşbirliği Belgesi’nin iki taraf için de fırsatlar sunduğu görüşünde.




YDH- Fars News haber ajansında Mehdi Pur Safa imzasıyla yayımlanan haber analizde İran’la Çin arasında imzalanan ve ‘25 Yıllık Kapsamlı İşbirliği Belgesi’ adı verilen anlaşmayla ilgili şu ifadelere yer verildi:

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani yaklaşık 20 yıl önce İran’ın üst düzey nükleer müzakerecisi olarak Çinli yetkililerle görüşmeye gitti ve iki ülkenin Amerika’ya karşı mücadelesi için işbirliği yapmasını söz konusu etti; ancak bu konuda net bir cevap duymadı.

Çinli yetkililerin o dönemde İran’ın üst düzey nükleer müzakerecisine cevabı, iki ülkenin Amerikan tarafında hassasiyet yaratmadan azami büyüme stratejisini yansıtıyordu. O dönemde Bush hükümeti Ortadoğu’yu ve bu bölgeden çıkarılan enerjiyi kontrol etmek için bölgeye yaklaşık 200 bin asker yerleştirmişti ve Çin Amerikan şirketlerinin yatırımı için ideal bir ekonomik işbirlikçi olarak görülüyordu. 

Çin bu şirketler için o kadar popülerdi ki daha sonraları Barack Obama, o dönemin Apple CEO’su olan Steve Jobs’a neden fabrikalarını Amerika’da kurmuyorsun diye sorduğunda o, insan kaynakları temini için üç bin elektronik mühendisi bulamadığını; buna karşılık Çinlilerin bu kadar mühendisi 24 saat içinde temin ettiğini söyleyerek cevap vermişti. 

Ancak o dönemden bugüne kadar zaman değişti. Çin şirketleri Amerika’nın zorlu rakipleri oldular. Huawei, dünyada Apple’den daha fazla cep telefonu satıyor. Pentagon, az bulunan metaller için bağımsız bir üretim döngüsü peşinde. 

Bundan daha önemlisi, Biden hükümetinin nükleer anlaşmaya yeniden dönüşü uzatma peşinde olduğu bir sırada Çinli yetkililer, Tahran’a 25 Yıllık Kapsamlı İşbirliği Belgesi’ni imzalamak için geliyorlar. Gözüken o ki, Çinlilerin Ruhani’ye 21. Yüzyılın başında olumsuz cevap vermesinden beri dünya çok değişmiş.

Obama, Çin’e karşı koymayı başlattı

Obama hükümetinin birinci döneminde Washington için Çin’in ekonomik büyümesinin Amerika için bir tehdit haline gelmeye başladığı açık hale geliyordu. 1990’lı yılların başlarında Çin’le ekonomik işbirliği yeni bir etaba girmişti. Amerikalılarda şu inanç vardı, Çin tedrici olarak ekonomik büyümeyle bir tür Çin liberalizmi yönünde hareket ediyordu. 

Bununla birlikte geçen zaman bu öngörünün yanlış olduğunu gösterdi. Çin sadece büyük bir ekonomik kutba dönüşmüyordu; aşamalı bir şekilde askeri gücünü de arttırarak Japonya ve Güney Kore gibi Amerika’nın Doğu Asya’daki müttefiklerine karşı en önemli tehdit haline de geliyordu. 

Amerikan güçlerinin Irak’tan çekilmesiyle eş zamanlı olarak ilk defa Çin’in ciddi bir tehdit haline geldiğine ilişkin öngörüler söz konusu edildi.     

2011 yılında Amerikan çevrelerinde yayımlanan bir belgede Çin’in durdurulması için sadece 6 yıl zamana ihtiyaç olduğu belirtildi. Barack Obama, Çin eksenli olarak Asya’ya ciddi bir şekilde odaklandığını bildirdi.

Amerika’nın şimdiki başkanı ve o dönemdeki başkan yardımcısı Joe Biden, West Point Askeri Akademisindeki öğrencilere yaptığı konuşmasında şöyle dedi: Çin en önemli ülkedir, Washington için onunla ilişkide olmak çok önemlidir. Bu iki ülke halkı her gün birbirine daha da yakınlaşmaktadır.  

Amerika’nın Çin’e karşı adımları o zamandan itibaren planlanmaya başlandı. Bunun örneklerinden biri de Avustralya’yla bu ülkenin Darwin kentinde bir askeri üs inşa edilip buraya 2500 deniz piyadesinin konuşlandırılması için bir askeri anlaşmanın imzalanmasıydı. 

Şu anda da Avustralya, Amerika için Amerikan güçlerinin Çin’le mücadelesinin ileri hattındaki üslerinden biridir. 

Trump ve Biden, Amerika’nın Çin’le mücadelesinde aynı paranın iki yüzü gibi

Bu yüzden bazı tasavvurların aksine Amerika’nın Çin’le ciddi mücadelesinin başlangıcı Trump hükümetiyle ilgili değildir. Ancak onun hükümeti döneminde Amerika’nın saldırgan adımları ciddi boyuta geçti.

Trump hükümetinin Çin karşıtı adımlarının ilki, Amerika’nın Çin’le ticaretin çapını azaltması oldu. Trump’a göre Çinli işçiler, Amerikalı işçilerin öğlen yemeğini çalıyordu. Amerika açısında bu iş için en önemli araç Çin mallarına uygulanan vergilerin arttırılmasıydı. İki ülke liderlerinin de katıldığı çok sayıda ikili müzakereye ve Çin tarafından daha fazla Amerikan tarım ürünü ve enerjisi ithaline ilişkin anlaşmalara rağmen bu mesele çözümsüz kaldı. 

Trump hükümetinin bu konudaki medya manevralarına rağmen Amerika’nın Çin’le ihtilafı bu meseleyle sınırlı kalmadı. 5G teknolojisinin geliştirilmesi üzerine zorlu rekabet, az bulunan metallerin ihracı meselesi, Çin’in deniz gücünün artması, bütün bunlar, Amerikan ulusal güvenlik belgesinde Çin’in Amerika’ya yönelik ciddi bir tehdit olarak söz konusu edilmesine neden oldu. Bunlar, Amerika’nın Pekin’e karşı benzersiz hasmane tutumunu yansıtıyordu. 

Trump hükümetinin son döneminde ortaya çıkan Korona virüsü salgını, bunun Çin tarafından başarılı bir şekilde kontrol altına alınması, Çin’in ekonomik durumunun güçlenmesine karşılık Amerika’nın ve diğer ülkelerin gayri safi milli üretimlerinin düşmesi, bu iki ülkenin karşı karşıya gelmesinin şiddetini arttırdı.

Belki de Çin’le mücadele Biden ve Trup hükümetleri arasındaki en önemli ortak noktadır.

Kayaç petrolü devrimi ve dünyada enerji jeopolitiği modelinin değişmesi

Bu arada belki de en önemli ve en sorunlu husus, İran’ın bu meseledeki rolüdür. İran kesinlikle Çin ve Amerikan ilişkilerinin en önemli parçasıdır. Ancak asıl soru şu acaba İran, büyük bir küresel oyundaki yalnızca bir karttan ibaret midir?

Gerçek şu ki geçen on yılda 2010’dan şimdiye kadar, kayaç petrolü ve kayaç gazı üretimi ile meydana gelen petrol devrimi sayesinde başta Amerika olmak üzere Batı’nın özellikle de Ortadoğu’dan petrol ithal etme ihtiyacı ciddi bir şekilde azalmıştır. Bu meselenin etkisi Amerika’nın Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerinde açık bir şekilde gözükmektedir. Örneğin Suudi Arabistan şu an Amerika’ya günde 100 bin varilden az petrol satıyor. 

İran’ın ikincil yaptırımlarla dünya petrol piyasasından hızlı bir şekilde silinmesi, enerji alanındaki bu stratejik değişimin bir yansımasıydı. Buna karşın Çin’in Ortadoğu’da üretilen petrole olan bağımlılığı şiddetle artıyor. 2021 yılının ocak ayında Çin, dışarıdan 11 milyon varil petrol sayın aldı. Bunun yarısı Ortadoğu petrolüydü.

Bu açıdan Ortadoğu’daki enerji güvenliği açısından  İran’ın rolü, şu an için belki Amerika açısından önemini kaybetmiş olabilir; ama Çin için hayati öneme dönüşmüştür.

Bunun yanında İran, büyük petrol rezerviyle şu anda da Çin’in petrol ihracatını çeşitlendirmek bakımından en önemli seçeneklerden biri olarak gündeme gelmiştir ve dünyadaki büyük petrol oyuncularından her birinin satın almaya odaklanması Çinliler için bir tehdit oluşturmaktadır. 

Ayrıca Çinliler açısından İran, bölgede başka önemli rollere de sahiptir. Bu çerçevede Afganistan’ın  ve Orta Asya’nın güvenliği konusunda oynadığı role işarete edilebilir. Yine İran, “Bir yol bir kuşak” projesinde mal ve enerji intikali açısından en önemli güzergahtır ve İran içindeki bazı koordinasyonsuzluklar sebebiyle bu projenin ilerleyişi yavaşlayabilir. 

Bütün bu etkenler gösteriyor ki aslında İran için değiştirilemeyecek bir karttır; çünkü İran, Batı Asya bölgesinin güvenliğinde bir temel direk ve bölgede bir ‘petrol hub’ı rolü oynamaktadır ve başka hiçbir dışsal alternatifle kıyaslanamaz.  

Çin’le ilişki ve yaptırımların kilitlerini açacak anahtarlar

Kesinlikle bu belgenin imzalanmasından sonr onun uygulamaya geçmesi için uzun bir yol var. Çünkü cumartesi günü iki taraf arasında imzalanan şey, iki taraf arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için uzun vadeli bir programdır. 

İran’da hala bazıları İran’la Çin arasında geliştirilen her türlü ilişkiye olumsuz bakmakta ve önceki yapıya dönülerek nükleer anlaşmanın uygulanmasını istemektedir. Bununla birlikte gerçek şu ki birçok sorunun çözümü İran’la Çin arasında stratejik ilişkiler kurulmadan imkansızdır. 

Geçmiş yıllarda İran’a uygulanan en önemli yaptırımlardan bazıları, örneğin terörizm karşıtlığı etiketiyle İran bankalarına yeniden yaptırım uygulanması, 2019’da tüm İran ekonomisine yaptırım uygulanması, İran petrol ihracatının sıfırlanması adımları aslında Tahran’la Pekin arasında stratejik ilişkiler kurulmasını engellemeye yönelikti. Bu yüzden Tahran’la Washington arasında hatta en ideal tarzda bir anlaşma da yapılsa bu yaptırımların kaldırılması zaten beklenemez.   

Amerikalılar, Çin’in ekonomisini iyileştirmeyi sürdürülebilir kılmasını bir yönüyle İran’la ilişkilerine borçlu olduğunu  ve şimdiye kadar da bunu korumak için de İran’dan petrol alımı kapasitesini arttıracağına dair İran’a somut sinyaller verdiğini biliyor. 

Dolayısıyla Amerika’nın İran’a yönelik yaptırımları, Tahran’la Pekin’in ilişkilerinde etkisiz olması bir yana hatta gelecekte İran’ın bu yaptırımların kilidini açabilmek için Çin’le ilişkilerini geliştirmekten başka yolunun kalmaması da beklenebilir.

Gözüken o ki çok kutuplu bir dünya yönünde hareket ederken İran, Batı ile Doğu arasında ciddi bir stratejik denge kurmasını gerektiren bir aşamada bulunuyor. Bu belki de geçen onlarca yıl boyunca dünya düzeninde pazar arayışının neticesi olarak İran’a ilk defa nasip olan bir fırsattır. 

Bu aşamanın başarılı olabilmesi için yalnızca şundan umutlu olunabilir, dış politika yönetiminde önceki modeller, özellikle de nükleer anlaşma ve Batılılarla yapılan müzakerelerin benzeri bu anlaşmada tekrar edilmesin; yani nükleer anlaşmaya imza atıldıktan sonra ticari ilişkilerde Çin’in bir tarafa bırakılıp ülkeye geniş çaplı zararlar verilmesi gibi modeller tekrar edilmesin. 

   Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel