Ebu Musab el-Zarkavi

img
Ebu Musab el-Zarkavi YDH

SAAF-el-Kaide’nin Irak kolu lideri Ebu Musab el-Zarkavi’nin hayatı ve yaptıkları, dünyadaki birçok




SAAF-el-Kaide’nin Irak kolu lideri Ebu Musab el-Zarkavi’nin hayatı ve yaptıkları, dünyadaki birçok basın kuruluşunun ilgi odağı oldu. Arap medyasının önemli yayın kuruluşlarından biri olan el-Kudsu’l Arabi Zarkavi’nin hayatına ve oynadığı role ilişkin bilgilendirici bir analize yer verdi.

 

7 Haziran günü dünyadaki tüm yazılı ve görsel medya organları, normal yayınlarını keserek el-Kaide’nin Irak kolu lideri Ebu Musab el-Zarkavi’nin öldürüldüğü haberini duyurdu. BBC, CNN ve el-Cezire gibi bazı yayın kuruluşları da tüm gün bu konuda özel yayın yaptılar.

 

Üç yıl önce hiçbir yayın kuruluşunun adını dahi anmadığı bu şahsın dünya açısından önemi neydi?

 

20 Ekim 1966’da Ürdün’ün Zarka şehrinin yoksul semtlerinden birinde Ahmet Fazıl Nazzal el-Halayle adlı biri dünyaya geldi.

 

Halayle, iki nesil önce Ürdün’e göç etmiş göçebe bir aşiretti. O, 7 kardeşiyle birlikte belediye mezarlığının yakınlarında ikamet eden orta gelirli ve geleneksel bir ailede büyüdü. İlkokul hayatına Birleşmiş Milletler tarafından Filistinli mülteciler için yapılmış bir okulda başladı ve orada on yaramaz çocuktan biri olarak tanındı.

 

Birkaç yılını mezarlık mahallesinde dolaşarak geçirdi. Dik başlı biriydi ve başı sürekli kavga dövüşle belaya girerdi. Hiçbir işe 2 aydan fazla tahammül etmediği için kimse de onu işe almak istemezdi. 1983 yılında askere gitti. Askerden döndükten sonra da başı beladan kurtulmadı, küçük Zarka şehrinde işlediği suçlardan dolayı sürekli olarak ailesini para cezası ödemek zorunda bıraktı. Geçimini pazısı ve zorbalığıyla sağladı. Birkaç defa adam yaralama, gasp, hırsızlık, uyuşturucu ve tecavüzden dolayı hapse girdi. Hapisten çıkınca el-Felah Camiinde Afganistan’daki mücahitler için yapılan yardım çağrısı üzerine Afganistan’a gidip orada savaşmaya karar verdi.

 

Birkaç Filistinli arkadaşının etkisiyle 1989 yılında “Beytu’l- Ensar” bürosu aracılığıyla Peşaver üzerinden Afganistan’a gitti. Peşaver’de Hayatabad’da el-Kaide örgütünü yeni kurmuş olan Usame bin Ladin ile tanıştı. Şöhret peşindeki genç Zarkavi, Abdullah Azzam’ın, Gulbeddin Hikmetyar’ın ve Ebu Muhammed Mukaddesi’nin evlerine gidip gelmeye başladı. Mücahitlere Yardım Bürosu, onu silahlı bir grupla birlikte Afganistan’ın doğusundaki Host şehrine gönderdi. Fakat bu silahlı grup orada herhangi bir çatışmaya girmeden, Sovyetler Birliği askerlerini Afganistan’dan çekti ve Host kenti de herhangi bir çatışma yaşanmaksızın mücahitlerin eline geçti.

 

Daha sonraları Ürdünlü ve diğer Arap savaşçılarla yaptığı görüşmeler, özellikle de Ürdünlülerin lideri olan Ebu Muhammed el-Mukaddesi ile görüşmeleri, onun selefî düşüncelere yönelmesinde çok etkili oldu. el-Mukaddesi ve Bin Ladin, o dönemde maddi yardımı Suudi Arabistan’dan, Stinger füzeleri gibi gelişmiş silahlarla ileri teknoloji ürünü haberleşme araçlarını da CIA’dan veya ABD ordusundan temin ediyordu. O dönemde sahip oldukları gelişmiş araç gereçler sayesinde bir devlet kurabilecek güce ulaşmışlardı.

 

O, kendisine sağlanan bir ciple, Afganistan’ın kuzey batısıyla güney batısı arasındaki cephenin ve İran sınırlarının koordinasyonunu sağlıyordu. Buralardaki Arapların hatıralarını ve makalelerini toplayarak Arap savaşçıların “Bunyanu’n- Marsus” adlı dergisinde yayınlıyordu. Rusların Afganistan’dan çekilmesiyle Arap savaşçılarla Afganlılar arasındaki ihtilaflar da ortaya çıkmaya başladı. Abdullah Azzam da rakip cenah (Bin Ladin) tarafından öldürüldü. Zarkavi bu sırada Sayyaf’ın, Peştunların ve Hikmetyar’ın tarafında yer aldı. Hikmetyar, Torabora yenilgisinden sonra Zarkavi ve birkaç kişiyi, İran’daki Afganlılar aracılığıyla sahte pasaportla İran üzerinden Irak’a gönderdi.

 

Zarkavi Bosna’ya gitmek için gönüllü olduysa da 1993 yılında selefî cihat düşüncesiyle Ürdün’e döndü. Bir grup radikalle birlikte Felah Camiinde Ürdün’de İslami bir emirlik kurmak için faaliyetlere başladı. Bu faaliyetler çerçevesinde Ürdünlü bir memurla Ürdün Komünist Partisi başkanı Yakub Ziyaduddin’i öldürdü. Bu sıralarda ayrıca Ürdün kralını öldürmeyi ve bir uçak kaçırmayı planladı.

 

1994’te Ürdün’de yönetimi devirip hilafet kurmak suçlamasıyla 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1999’da Ürdün kralı Hüseyin’in ölmesinden sonra yeni kral Abdullah’ın affıyla binlerce mahkumla birlikte serbest bırakıldı. Hapisten çıktıktan sonra Ahmed el-Mecali adına düzenlenen sahte bir pasaportla Ürdün’ü terk etti ve Afganistan’a giderek yeniden el-Kaide lideri Usame bin Ladin’le irtibat kurdu. O dönemde ABD, Afganistan’daki Arapları kontrol etmesi ve Kenya ile Tanzanya’daki ABD elçiliklerine sabotaj düzenleyenleri yakalaması için Pakistan’a baskı yapıyordu. Pakistan’ın Peşaver’de yakaladığı kişiler arasında Zarkavi de bulunuyordu; ama kimliğinin belirlenememesi sebebiyle 8 gün tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı o da buradan Taliban yönetimindeki Afganistan’a gitti.

 

Bu sırada el-Kaide’nin Arabistan’daki lideri Kerim Mecati’nin eşi; Madrit, Tahran ve Meşhed yoluyla İslam Kale’ye gitmiş, Şarku’l- Evsat’a verdiği demeçte 11 Eylül’den bir gün önce mücahit hanımlarına, önemli bir olay olacağının ve kadınların derhal şehri terk ederek Pakistan sınırına doğru gitmesi gerektiğinin söylendiğini ifade etmişti. O şöyle diyordu: “diğer kadınlarla ve çocuklarla İhtifa bölgesine gelip ikindi namazı için hazırlıklar yaptığımız sırada ABD’deki patlamaların haberini duyduk ve bunu kutladık.”

 

Kabil’de Muhammed Bakır el-Hekim’in öldürülmesinden ve Kerbela’daki patlamalardan sorumlu olan Muhammed Cerrad’ın 13 yaşındaki kızıyla üçüncü evliliğini yapan Zarkavi 2003 yılında da Irak’ta bir Iraklı ile evlendi. O Irak’ta 40 kişilik bir Arap Afganlı grubun liderliğini üstlenmişken Bin Ladin’in ve Ebu Zubeyde Ürdüni’nin talimatıyla İran sınırındaki Herat’a gitti.

 

Zarkavi Afganistan’ın batısındaki Herat kentinde bir askeri eğitim kampı kurdu. Arap Afganlıların çok az olduğu bu bölgede zehirli gazların üretimi ve kullanımı konusunda eğitim verildi.

 

2000 yılında daha önce Sovyetlere karşı savaşmış olan 18 Arap ülkesinden gelen Arap Afganlılar bu kez Zarkavi’nin liderliğinde ABD’ye karşı savaşmak için eğitim görüyordu. Eğitim kampının adı “Tevhit ve Cihat Medresesi” olarak belirlenmişti. Halid el-Aravi, Assam Yusuf, Ebu Hamza Azmi ve Abdulfettah Yusuf, Zarkavi’ dışındaki diğer belirgin kişilerdendi. Güç ve şöhret tutkunu olan Zarkavi, başkalarından emir almak istemiyordu; ama maddi imkansızlıkları sebebiyle Bin Ladin’e itaat etmek zorunda kalıyordu.

 

ABD’nin 2001 yılında Taliban yönetimindeki Afganistan’a saldırmasıyla Afganistan artık el-Kaide için bir cehennem haline gelmişti. Bunun üzerine Zarkavi, Ebu Zubeyde, Seyf el-Adil, Remzi bin eş-Şeybe, Afganistan’dan kaçıp Irak’a gitmeye karar verdiler. Almanya’daki Tevhit örgütü ile Gulbeddin Hikmetyar, bu grubun İran üzerinden Irak’a gitmesini sağladı. Hamburg’daki örgüt, bu grup için uydu telefonu, sahte pasaportlar ve 40 bin dolar para göndermişti. Zarkavi, önce Kuzey Irak’taki Kürt selefilerin lideri Molla Kerikar’ın yanına daha sonra Suriye’ye gitti ardından da Irak’a geri döndü. Molla Kerikar, Körfez ülkelerinden ciddi bir mali destek görüyordu. Zarkavi Kerikar’ın yardımıyla Tevhit ve Cihat örgütünü kurup ABD’ye karşı savaşmaya hazırlandı.

 

Molla Kerikar, 6 Eylül 2002’de İran’da tutuklandı ve sınır dışı edilerek Amsterdam’a gönderildi. Orada da 13 Ocak’ta tutuklanarak Norveç’e teslim edildi. Daha sonra ABD’yle savaşa karşı olduğu gerekçesiyle serbest bırakıldı. Irak Kürdistanında bir araya gelen 14 Ensaru’l İslam lideri, (Bu grubun Arap Afganlılardan ve Kürtlerden oluşan 600 militanı vardı) Molla Kerikar’ı ihanet suçlamasıyla örgütün liderliğinden uzaklaştırdı. Zarkavi de Tevhit ve Cihat Örgütünün liderliğine seçildi. Molla Kerikar, daha sonra Şarku’l Evsat’a 1990’larda Afganistan’da el-Kaide liderleriyle görüştüğünü; ama onların kendilerine yardım etmeye yanaşmadıklarını belirterek Körfez ülkelerinden bir şeyhin “Saddam’a karşı savaşman için sana para veremeyiz, eğer İran’a karşı savaşırsan seni destekleyelim” dediğini aktarmaktaydı.

 

Zarkavi çok vahşi bir üslup geliştirdi. Rehin aldıkları kişilerin kafalarını kesip görüntülerini web sitelerinde yayınlıyordu. Yayınlanan bu tür görüntülerin birinde Zarkavi, Şii olduğu gerekçesiyle Iraklı bir mühendisin kafasını kendi eliyle kesiyordu. Yaptığı bu tür eylemlerden dolayı önce Powell ardından da Bush, Zarkavi adından bahsetmeye başlamış ABD medyası da Zarkavi’yi giderek daha fazla gündemine almıştı. Zarkavi de yayınladığı son video propagandasında terminatör ve Süpermen edası takınmıştı.

 

Ağustos 2003: Zarkavi’nin Tevhit ve Cihat örgütü Irak’taki BM bürosuna saldırdı, saldırı sonunda 30’dan fazla kişi öldürüldü. Daha sonra da Necef’teki Hz. Ali türbesine saldırdı ve bu saldırı sonucunda da onlarca kişi öldürüldü veya yaralandı.

 

Mart 2004: Zarkavi grubu, Aşura günü Kerbela’ya ve Bağdat’taki bir Şii camiine saldırdı bu saldırı sonucunda da onlarca kişi öldürüldü. Zarkavi, 2000 Iraklının öldürülmesinden sorumlu tutuldu.

 

Ekim 2004: Zarkavi Bin Ladin’e bağlılığını bildirerek örgütünün adını Irak el-Kaide’si şeklinde değiştirdi. Nicholas Berg ve U. Armstrong adlı 2 Amerikalının kafalarının kesiliş görüntülerini yayınladı ve ABD Zarkavi’nin başına 25 milyon dolar ödül koydu.

 

Kasım 2005: Amman’da 2 otele üç intihar saldırısı yapıldı. Saldırıda bir düğün töreninde bulunan onlarca kişi öldürüldü.

 

Irak’taki el-Kaide lideri, kafa kesme taktiği yerine ABD ile savaşında yeni bir mücadele şekli başlattı ve Irak’ta Şii, Sünni savaşı çağrıları yaptı ve iç savaş başlatacak şekilde eylemler yapmaya koyuldu.

 

Aşura merasimlerini ve Kazımeyn’deki Şii kutsal mekanlarını bombalayarak Irak’ta mezhep savaşının mucidi oldu. Şii liderlerin sabır ve tahammülü, mutedil Sünni liderlerin akıllıca tutumu olmasaydı bugün Irak’ta mezhep savaşından kaynaklanan bir kan banyosu yaşanacaktı.

 

Zarkavi’nin öldürülmesi, ABD ordusu ve istihbarat örgütleri açısından başarı sayılmaktadır. Zarkavi’nin öldürülüş şekli psikolojik açıdan büyük bir başarıdır; çünkü bu şekilde istihbarat örgütünün en korkunç örgütlere bile nüfuz edebildiği gösterilmiş oldu. Zira Zarkavi’nin kaldığı yerin grup içinden birilerinin veya Körfez’deki aşiretlerin işbirliği olmadan bilinebilmesi mümkün değildi. Bu durum, el-Kaide liderlerinin ve Körfez’deki şeyhlerin Zarkavi’nin vahşiliklerinden bıktıklarının bir göstergesi oldu.

 

Zarkavi’nin yerini Ürdün istihbaratının nüfuz ettiği kişiler belirledi. Daha sonra ABD’liler, Zarkavi’nin danışmanlarından Şeyh er-Rahman’ı izlemeye aldılar. Onlar Rahman’ın 7 Haziran günü saat 16:15’te “Heb heb” bölgesindeki bir evde Zarkavi ile görüşeceğini haber aldılar. Eve 500 kiloluk iki bombayla saldırdılar. Askerler daha sonra aralarında Zarkavi ve Rahman’ın da bulunduğu 7 ceset buldular. Irak’ta en nefret edilen şahsın hayatı bu şekilde son bulmuştu.

 

Celladın öldürülmesi, orta vadede mezhep savaşının azalmasına yardımcı olacaktır. Öte yandan el-Kaide’nin Irak’ta savaşmak için toplayacağı insan sayısının da azalmasına sebep olacaktır. ABD’liler Irak’ta yaptıkları hataları küçük gösterebilmek için Zarkavi’nin adını büyük göstermeye çalıştılarsa da onun ABD’ye karşı mücadelede ortaya koyduğu bidatlerin Müslümanlar arasında şöhret kazandığı da açıktır.

 

Hiçbir zaman ABD’lilerle karşı karşıya savaşmayan, çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden masum insanları ve kutsal mekanları hedef alan bir caninin sonu bu şekilde oldu.

 

el-Kudsu’l- Arabi 9 Haziran 2006, s.5297 ve

el-İttihad'ul- İştirakiye 10-12/2006   

 

Kaynak: Baztab.com 



Makaleler

Güncel