• 01/06/11 - 01:00
  • Yazar: Ali Rıza Beheşti
  • Bu sayfayı yazdır img
    YDH

    YDH- İran’da yapılan son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Mir Hüseyin Musevi’nin siyasi danışmanlığını yapan Dr. Ali Rıza Beheşti, İstihbarat Bakanı Haydar Muslihi’nin kendisine ilişkin suçlamalarına cevap verdi.




    YDH- İran’da yapılan son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Mir Hüseyin Musevi’nin siyasi danışmanlığını yapan Dr. Ali Rıza Beheşti, İstihbarat Bakanı Haydar Muslihi’nin kendisine ilişkin suçlamalarına cevap verdi.

     

    İran İstihbarat Bakanı Haydar Muslihi’nin Dr. Ali Rıza Beheşti’nin evinde yapılan aramalarda ülkede “dini ortadan kaldırmaya” yönelik “sarsıcı” belgeler bulunduğuna ilişkin demeci üzerine yazılı bir açıklamada bulunan Dr. Beheşti şunları ifade etti.

     

    Bismillahirrahmanirrahim

     

    “Size verilen her şey, dünya hayatının geçimi ve süsüdür. Allah'ın yanında olan ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Kasas: 60)

     

    “Birkaç gün önce bir güvenlik yetkilisinin haber ajansları tarafından yayımlanan benimle ilgili sözleriyle ilgili olarak vatandaşlarımızı bilgilendirmek için şu açıklamayı yapmayı zorunlu görüyorum.

     

    Kendisi yaptığı açıklamada benim tutuklandığım zaman evimde yapılan aramalarda “Seçimler öncesinden bu güne kadar sürdürülen ve İran’da dini ortadan kaldırma planını gösteren çok sarsıcı belgeler ele geçirildi”ğini söyledi.  

     

    O, açıklamasının devamında “Bu belgeler, Ali Rıza Beheşti’nin bürosunda ele geçirildi. Bu belgeler araştırma ve inceleme için üst düzey bir yetkiliye iletildikten sonra bu belgeleri yazanlar da tespit edildi. Belgeler üzerinde yapılan incelemede bu belgelerdeki söylemin Tudeh Partisin’in söylemi olduğu ortaya çıktı ve belgeler daha fazla araştırma için gönderildiği İstihbarat Bakanlığının Tudeh’in faaliyetleriyle ilgili birimi tarafından da incelendikten sonra bu mesele artık ispat edildi” dedi.

     

    Haber metninde evde ele geçirilen belgelerin bürodakilerle aynı olup olmadığı ve benim 2009 yılının ağustos ayında tutuklandığım dönemle mi yoksa aynı yılın kasım ayında tutuklandığım dönemle mi ilgili olduğu belirtilmiyor.

     

    Sorgum sırasında da söz konusu edildiği üzere söz konusu yetkilinin iki belgeye işaret ettiğine ihtimal vererek tarihe not düşmek açısından her iki macerayı da açıklamak istiyorum. Bahsi geçen belgelerden biri, seçimlerden önce ve sonra yaşanan olaylarla ilgili bilimsel analizlerin yer aldığı bir nottu ve bunun yazarı bir üniversite hocasıydı ki talihin bir cilvesiyle üst düzey güvenlik yetkililerine teorik eğitim veren bu öğretim görevlisi, bu belgeyi bana bir grup üniversite hocasıyla birlikte yaptığımız görüşmede vermişti.

     

    O toplantıda, üniversitelerdeki her bilimsel toplantıda olduğu gibi birtakım bakış açıları ortaya konmuş, bunlar incelenip eleştirilmiş, bu eleştirilerden bazıları söz konusu kişi tarafından da teyit edilmişti.

     

    Bu toplantı sonunda o, kendi hazırladığı çalışmanın tamamlanmış şeklini bana ve başkalarına da göndermeyi vaat etmişti. Benim büroma gönderilen onlarca not arasında bu metin de birkaç gün sonra bana gönderilmişti; ancak tutuklanıncaya kadar bu yazıları inceleme fırsatım olmamıştı. Ama her halükarda o da üniversitelerin beşeri bilimler bölümlerinde söz konusu edilen türden bilimsel bir içeriğe sahipti.

     

    Söz konusu güvenlik yetkilisinin bahsini ettiği belgeyle ilgili diğer bir ihtimal de bu belgenin, aralarında benim de bulunduğum Tevhid ve Yardımlaşma Derneğinde “Çevre Müslümanlığı Modeli” başlığı altında hazırladığımız yazı olmasıdır.

     

    Bu yazı, 2009 yılında bilgilendirme ve görüş talep etme amacıyla başta rehberlik makamı olmak üzere taklit mercileri, ilmiye havzası müderrisleri, üniversite hocaları ve siyasetçiler gibi görüş sahibi insanlara gönderilmişti. Ayrıca bu makale aynı yılın kış mevsiminde “Dördüncü On Yılın Söylemi: Değişim Zorunluluğu” başlıklı toplantıda konunun uzmanlarına ve gazetecilere sunulmuş ve açıklanmıştı.         

     

    Söz konusu makale, onu hazırlayanların teorik düşüncelerinin ve dağdağalarının mahsulü olan devrimin 30 yıllık bilançosu üzerine müşfikçe kritiklerden ibaretti. Geçmişe yönelik böylesi bir değerlendirme yapmanın motivasyonu da ilerlenen yolda elde edilen kazanımlar veya sahip olunan eksiklikler üzerine bir Müslüman olarak sorumluluk hissetmekten ve dini önderlerin “hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin” emri doğrultusunda tevhidi toplumun rasyonel esasları temelinde Çevre Müslümanlığı modelinin teorisini sunmaktan başka bir şey değildi.    

     

    Şimdi bu tür düşünsel çabalar nasıl oluyor da İslam Cumhuriyeti nizamına karşı mücadele etmek veya söz konusu güvenlik yetkilisinin tabiriyle “dini ortadan kaldırmak” olarak anlaşılıyor.

     

    Burada benim açımdan cevapsız kalan bir soru bulunmaktadır. Ben dinin ortadan kaldırılamayacağına inanıyorum. Bununla birlikte Avrupa’nın dindarlık tarihinin ve Müslümanlar arasında yaşananların gösterdiği üzere din adına sergilenen ve dine uygun olmayan davranışlar, insanların dinden yüz çevirmesine sebep olabilmektedir.   

     

    Dinin Peygamberinin, kendisinin gönderilişini toplumda geliştirmeyi gaye olarak ortaya koyduğu ahlaka uygun olmayan davranış ve yöntemlerden dine daha zıt ve muhalif ne olabilir.

     

    Bu günlerde resmi veya yarı resmi yayın organlarının bu devrimin öncülerini ve İmam’ın eski dostlarını iftira ve töhmet selinde boğma girişimleri, bana devrimin zafere ulaştığı ilk ayları hatırlatıyor.

     

    O aylarda, İmam’ın gerçek dostları, şiddet kullanmaktan uzak durarak sadece nizama inanmamakla kalmayıp dine de karşı olan kişilerle devlet televizyonunda delil ve mantıkla ilmi tartışmalar yapıyorlardı. [Dr. Ali Rıza Beheşti’nin Babası Ayetullah Beheşti’nin televizyonda Tudeh Partisi liderleriyle yaptığı tartışmalara atıf yapılıyor. YDH]

     

    Bugünlerde zihnimi en çok meşgul eden soru şu: Bu ülkede şiddet taraftarlığının ve zorbalığın kökünün ebediyen kazınması için daha kaç masum insanın kanının akıtılması gerekiyor?

     

    Daha fazla uzatmak istemiyorum. Realiteyi ve hakikati savunuyor olmamın kendi şahsımı savunmak olarak anlaşılmasından korkuyorum. Doğrusunu isterseniz bu güvenlik yetkilisinin açıklamalarının üstünden birkaç gün geçtikten sonra çok sayıda kişi bana bu meselenin ne olduğunu sordu; ama içimden kendimle ilgili bir savunma yapmak gelmemişti.

     

    Ancak bugün Allah’tan ömrünü daha da uzun etmesini dilediğim mütevazı, gönül ve takva ehli büyük alim ve müçtehitten Kur’an’dan bana yol gösterecek bir ayet söylemesini istemiştim. Yazının başında zikredilen ayet, beni bu satırları yazmaya zorladı. Bundan daha fazla açıklama yapmaya ihtiyaç hissetmiyorum. Hakemliği okuyucuların vicdanına bırakıyorum.

     

    Seyyid Ali Rıza Beheşti      

     

    Çeviren: Alptekin Dursunoğlu

    

    Makaleler

    Güncel