Federalizm Irak’ı Parçalar mı?

ABD’nin 2003 yılındaki işgalinden beri Irak’ın üçe bölüneceği yönünde bir gündemin bulunduğu biliniyor.

ABD’nin 2003 yılındaki işgalinden beri Irak’ın üçe bölüneceği yönünde bir gündemin bulunduğu biliniyor. Kuzey Irak’taki Kürt federasyonu Irak’ın üçe bölünmesiyle ilgili en güçlü argümanlardan biri olarak ortaya konuyor.

 

Parlamentoda çoğunlukta bulunan Birleşik Irak İttifakı’nın 11 Eylül’de yeni yasama dönemine giren Irak Meclisi’ne sunduğu yasa tasarısı, sadece Irak’ta değil tüm bölgede ciddi tartışmalara sebep olacak gibi gözüküyor.

 

Daha önce birkaç defa Birleşik Irak İttifakı Lideri Abdülaziz el-Hekim tarafından söz konusu edilen Irak’ın güneyinde ve orta kesimlerinde yeni federasyon bölgelerinin kurulması fikri, meclise bir yasa tasarısı olarak sunuldu.

 

Gerek Irak içinde ve gerekse bölge ülkeleri nezdinde Kuzey Irak’taki Kürt federasyonu konusunda bile ciddi bir hazımsızlık bulunduğu ortadayken yeni federasyon bölgeleri ile ilgili tartışmaların Irak’ı hatta bölgeyi de aşan bir bunalım üretme potansiyeline sahip olduğu söylenebilir.    

 

Irak içinde de bölgede de ciddi taraftarları ve karşıtları bulunan bu konunun, Kerkük meselesini de içine alan bir dizi siyasi, ekonomik, demografik ve güvenlik boyutu bulunuyor.  

 

Yeni federasyon bölgelerinin kurulmasına Irak içinde karşı çıkanlar, ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrarın nasıl sağlanacağına ve güvenlik sorunlarının nasıl çözümlenebileceğine ilişkin nesnel bir öneri getirmemekle birlikte bu sürecin Irak’ı parçalayacağını söylüyorlar.  

 

Yeni federasyon bölgeleri kurulmasını savunanlar ise Kuzey Irak’a işaretle, şimdiye kadarki süreçte yaşanan gelişmelerin, federasyonun Irak’ı parçalanmaya götürecek bir girişim olduğu yönündeki iddiaları tartışmalı kıldığını ifade ederek bunun ülkedeki güvenlik sorunlarının çözümüne katkı sağlayacağını, ülkeyi siyasi istikrara kavuşturarak diktatörlük yolunu kapatacağını belirtiyorlar.  

 

Tartışmanın odağı Kürt federasyonu

KDP’nin 1974 yılında Saddam’la imzaladığı özerklik anlaşması, federasyon meselesinin yerelliğine ilişkin bir tarihsel olgu ise de Körfez Savaşı sonrasında bölge dışı güçler tarafından 36. paralelin kuzeyinde yaratılan defacto özerk yapının 2003 işgali sonrasında anayasal bir meşruiyete ve dejure niteliğe kavuşması, meselenin bölgesel, hatta uluslar arası bir sorun olarak algılanmasına sebep oluyor.

 

Hatırlanacağı üzere Irak anayasasının tedvini sürecindeki ilk anlaşmazlık devletin niteliği konusunda yaşanmış, Kürt gruplar, yeni Irak’a “Federal Cumhuriyet”, Şiiler, “İslam Cumhuriyeti”, Sünniler ise “Arap Cumhuriyeti” niteliği kazandırılması için uğraşmıştı.

 

Yapılan müzakereler sonrasında “Irak Cumhuriyeti’nin bağımsız ve egemen bir devlet olduğu yönetim şeklinin de cumhuriyetçi, federal ve parlamenter demokrasi olduğu” ifade edilmiş, “devletin resmi dininin İslam olduğu ve yasamanın başlıca kaynağı olan İslam’ın değişmez hükümleriyle çelişen yasa çıkartılamayacağı” anayasa maddesi haline getirilerek bir anlamda her üç kesimin talepleri uzlaştırılmıştı.

 

Irak’ın federatif bir yapı kazanmasına Irak içerisinde Sünni Arapların, dışarıda da Arap ülkeleriyle Türkiye’nin, Irak’ın toprak bütünlüğüne zarar verir gerekçesiyle karşı çıktığı biliniyor. Fakat 1974 tarihli özerklik anlaşmasının Irak’taki Sünni Arapları ve “Çekiç Güç” himayesinde 1991’de 36. paralelin kuzeyinde fiili bir özerk yapının ise buna izin veren Türkiye’yi çaresiz bıraktığı da ortadadır.

 

Binaenaleyh, ne içerideki Sünni Arapların ve ne de Kürt federasyonunun kurulmasını savaş sebebi saydığını açıklayan Türkiye’nin, 1974’ün hukuksal ve 1991’in defacto temelinde kurulan özerk yapının yeni anayasa ile birlikte dejure bir federasyon haline gelmesini engelleyebilecek, tehdit boyutunu aşabilen makul bir politikası olmamıştır.

 

Kürt gruplar, anayasanın hazırlanması sürecinde, Irak içerisindeki siyasi parçalanmışlığın ve ABD ile yapılan pragmatik işbirliğinin yarattığı uygun zeminde, taleplerini çok daha ileri düzeylere taşımış ve 8 yıl sonra self determinasyona gitme[1] formülünü gündeme getirerek Irak’tan ayrılmayı bile söz konusu edebilmişti.

 

Birleşik Irak İttifakı Lideri Abdülaziz el-Hekim’in federatif bölgelerin kurulmasını öngören anayasa maddesine dayanarak güneyde de bir federasyon kurulabileceğini açıklaması, ABD’nin Kürt gruplara baskı yapmasına ve Kürtlerin self determinasyona formülünden vazgeçmesine sebep olmuştu.

 

O dönemde ülkenin kuzeyinin ABD desteğiyle parçalanmasına giden hukuksal süreci baltalayan Abdülaziz el-Hekim’in güneyde federasyon kurulması formülü, şimdilerde siyasi egemenlik ve güvenlik sorunları sebebiyle yeniden gündeme getiriliyor.

 

Federasyona içeride en çok karşı çıkan Sünni Arapların siyasal sürece katılmalarının ülkede masum insanları hedef alan şiddet olaylarını azaltmadığı, hatta tersine şiddetin iç savaş boyutlarına varan bir tırmanış gösterdiği düşünüldüğünde iki ihtimal söz konusu olmaktadır:

 

1-Siyasal süreçte yer alan Sünni grupların, adına “direniş grupları” denen silahlı kesimler üzerinde baştan beri hiçbir etkisi ve belirleyiciliği söz konusu değildir. Dolayısıyla da onların siyasi sürece katılmalarıyla katılmamalarının şiddetin azalmasında veya kontrol altına alınmasında bir etkisi olmamıştır.

 

2-Siyasal sürece katılmadan önce şiddeti siyasal taleplerini dayatma konusunda bir araç olarak kullanan Sünni Araplar, siyasal sürece katıldıktan sonra da bu taktiği adı konulmamış bir şekilde sürdürmekte ve siyasi taleplerini şiddet yoluyla kabul ettirmeye çalışmaktadır.

 

Hangi ihtimal doğru olursa olsun ülkede iç savaş boyutlarına kadar tırmanan şiddetin, merkezi siyasi otoriteyi işlevsiz kıldığı görülüyor. Dolayısıyla da 175 sandalyeli parlamentoda 128 sandalyeye sahip olmasına rağmen merkezde hükümet edemeyen siyasi güçlerin federasyon fikrine daha ciddi bir şekilde yönelmesi söz konusu oluyor.

 

Irak’ta yeni federatif bölgelerin oluşturulması fikrini savunanlar, ülkenin kuzeyindeki Kürt federasyon bölgesinin, siyasal istikrar, güvenlik ve refah açısından sahip olduğu olumlu nitelikleri örnek olarak gösterip, Irak’ın diğer bölgelerinde de federasyon bölgeleri oluşturulmasını talep ediyorlar.

 

Seçim yoluyla oluşturulan ve ülkedeki tüm kesimlerin siyasal temsiline imkan sağlayan bir siyasi yapının, sahip olduğu ulusal uzlaşma hükümeti niteliğine rağmen ülkenin hiçbir yerine hakim olamadığı ortadadır.

 

Irak’ın orta kesimlerinde Sünni silahlı grupların, güneyinde Şii milislerin hakim olduğu, kuzeydeki Kürt federasyon bölgesinin ise merkezi yönetimi konjonktür ve şartlar gereği kağıt üstünde tanıdığı malumdur.

 

İşgal güçlerinin varlığından dolayı güneydeki Musenna ve Zikar illeri dışında güvenlik yetkisine sahip olmayan merkezi hükümetin ne siyasi ve ekonomik istikrar sağlayabilmesi ve ne de güvenlik sorunlarını çözebilmesi mümkün gözükmektedir.

 

Güneyde veya merkezde yeni federatif bölgelerin oluşturulması durumunda buralardaki milis güçlerinin kendi bölgelerinde, Kürt federasyonundaki peşmerge güçlerinin oynadığı rolü üstlenerek güvenliği kontrol altına alabileceği ve böylece federasyon bölgesinde siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanabileceği öngörülmektedir.

 

Parlamentoda 30 sandalyeye sahip Sadr grubu ve 44 sandalyeye sahip Adnan Duleymi liderliğindeki Sünni Irak Uzlaşma Cephesi, yeni federal bölgelerin kurulmasına karşı çıkarak bu sürecin Irak’ı parçalanmaya götüreceğini savunuyor.

 

Irak Meclis başkanı Mahmud el-Meşhedani, yeni federasyon bölgelerinin kurulmasıyla ilgili yasa tasarısının meclise sunulduğu 11 Eylül’de meclisin gündemine federalizm konusunda gelen tasarının Irak’ta federal bölgelerin oluşturulması mekanizmasının açıklanmasına dönük olduğunu belirterek “Irak’ta federal bölgelerin oluşturulması konusu bu konuda başka bir kanun maddesinin kabulünü gerektirmektedir” diyor.

 

Meşhedani, bu tarihten iki gün sonra da Washington Post gazetesine verdiği demecinde yeni federasyon bölgelerinin kurulmasının şu an mümkün olmadığını, söz konusu tasarının siyasi liderlerin görüşmelerinden sonra belirsiz bir tarihe erteleneceğini[2] ifade etse de, güvenlik ve istikrar sorunları sürdükçe güneyde federasyon meselesi gündemden düşecek gibi gözükmemektedir.

 

İçindeki Sadr grubunu federasyon konusunda ikna etmesi beklenen 128 sandalyeli Birleşik Irak İttifakı’nın Kürt grupların da desteğiyle gerekli yasa değişikliklerini yapabilmesi güçlü bir ihtimal olarak gözüküyor.

 

Ülkedeki petrol kaynaklarının kuzeyde ve güneyde bulunduğu, yeni federasyon bölgelerinin kurulmasıyla birlikte Sünni kesimlerin yaşadığı orta kesimlerin ciddi bir ekonomik sorunla karşı karşıya kalacağı açıktır. Binaenaleyh, şu an ülkenin bölünmesi gibi bir gerekçe ortaya konuyorsa da federasyona karşı çıkan Sünni Arapların temel kaygısının ekonomik sebepler olduğu söylenebilir.

 

Sünni Arapların şiddeti siyasal taleplerini kabul ettirmek için bir araç olarak kullandığı ihtimalini doğru var sayacak olursak, yeni federasyon bölgelerinin kurulması yönündeki sürecin ciddiyet kazanmasına paralel olarak Irak’taki güvenlik durumunda ciddi değişiklikler beklenebilir.

 

Bu varsayım temelinde federasyon fikrinden vazgeçilmesini sağlamaya dönük olarak şiddetin çok daha ciddi boyutlara tırmandırılması söz konusu olabilir. Fakat böylesi bir durum, federasyona taraftar olanların tezlerini güçlendirecek bir etki yaratarak süreci daha da hızlandırabilir.

 

Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda Türkiye ile aynı tezlere sahip olsa da İran’ın, güneyde bir Şii federasyona çok da soğuk bakmayacağı söylenebilir. Türkiye’nin “kırmızıçizgiler” ve “savaş nedeni” gibi Irak’la ilgili olarak şu ana kadar sürdürdüğü kısa vadede zahiren etkili; ama işlevsiz politikalar geliştirerek Arap ülkeleriyle birlikte Sünniler üzerinden bir siyaset geliştirmesi büyük bir ihtimal olarak gözükmektedir.

 

Fakat Türkiye’nin Kerkük meselesini yeni federatif bölgeler kurulması süreci içerisinde yeniden tanımlayan bir inisiyatif geliştirmesi, Irak halkı ve bölge ülkeleri açısından daha sancısız ve kabul edilebilir bir çözümün üretilmesine yardımcı olabilir.

 

ABD işgali sonrasında en az Saddam dönemindeki kadar demografik yapısı değiştirilen Kerkük’e anayasanın nüfusu temel alan 140. maddesi doğrultusunda çözüm bulunması, Kürtlerden başka hiç kimse tarafından istenmemektedir.

 

Kerkük’ün yeni federatif yapıların oluşturulması sürecinde demografik esaslara göre değil coğrafi esaslara göre merkezdeki federasyona dahil edilmesi ise Kürtlerden başka kimseyi rahatsız etmeyecek bir çözüm olarak gözüküyor.

 

[email protected]

 

Kaynak: Haberajanda dergisi

 



[1] http://www.hurriyetusa.com/haber/haber_detay.asp?id=6044, http://www.sabah.com.tr/2005/08/05/dun101.html

[2] http://www.farsnews.com/newstext.php?nn=8506220411



Makaleler

Güncel