Irak, yeni fırsatlar ve yeni tehditler

Parlamento seçimleri öncesinde Irak, ulusal bütünlüğü güçlendirme yönünde yeni fırsatlarla ve ABD ile bölgedeki müttefiklerinin Irak’ın ulusal bütünlüğüne yönelik tehditleriyle karşı karşıya bulunuyor.

ABD’nin Cumhuriyetçi Başkanı George W. Bush’un başkanlığa ikinci kez seçilmesini sağlayan Irak meselesi, son başkanlık seçiminde askerlerini 16 ay içerisinde Irak’tan çekmeyi vaat eden Demokrat Başkan adayı Barack Obama’nın Amerikan Başkanı seçilmesinde önemli rol oynadı.

 

Bu durum, Irak meselesi özelinde Amerikan çıkarları konusundaki bakış açısının bariz bir şekilde değiştiğini gösteriyor.

 

2003 yılı başlarında Irak’ta yaratılacak model devletle harita değişiklikleri de dahil olmak üzere tüm Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmesini “ulusal çıkar” olarak gören Amerikan kamuoyu, Irak’tan acil çekilmeyi en önemli seçim vaadi olarak söz konusu eden Barack Obama’yı seçerek artık ulusal çıkarı Irak’tan kaçmak olarak gördüğünü ortaya koymuş oldu.

 

Gerçi Bush yönetimi, Irak’ta 30 Ocak 2005’te başlayıp 15 Aralık 2006’da kalıcı hükümetin kurulmasıyla neticelenen siyasal sürecin İran’ın nüfuzunu benzersiz bir şekilde arttırdığını fark etmeye başladı ve Baker-Hamilton raporuna teslim olarak “şer ekseni” ilan ettiği İran’la 2006’dan sonra üç tur müzakere yapmak zorunda kaldıysa da Irak’taki siyasal süreci 2003’te öngördüğü stratejik hedefler doğrultusunda manipüle etmeye çalışmaktan da geri durmadı.

 

Irak’taki siyasal yapıyı 2003’te öngördüğü stratejik hedefler doğrultusunda yapılandırmayı başaramayan Bush yönetimi, “uzun vadeli stratejik işbirliği anlaşması”nı gündeme getirerek Irak işgalini diplomatik yoldan bir zafere dönüştürmeyi denedi.

 

2007 ortalarında bir taslak olarak ortaya konan “uzun vadeli stratejik işbirliği anlaşması” içerik ve öngörülen hedefler bakımından ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonunda Almanya ve Japonya’ya dayattığı anlaşmaya benziyordu.

 

Amerika’ya Irak’ta kalıcı askeri üsler bulundurma ve gerektiğinde askeri operasyonlar düzenleme imtiyazları verilmesini söz konusu eden bu anlaşma taslağı başta Ayetullah Sistani olmak üzere dini mercilerin ve siyasi grupların tepkisiyle karşılaştı.

 

ABD başkanlık seçimleri arifesinde aylar süren müzakerelerin ardından Irak’a dayatılmaya çalışılan “uzun vadeli stratejik işbirliği anlaşması”, “Irak’taki Amerikan askerlerinin statüsünün belirlenmesi anlaşması”na dönüştü.

 

Irak’taki askerlerinin çekilmesine yönelik bir takvim açıklamaya asla yanaşmayan ve uzun vadeli stratejik işbirliği anlaşmasıyla” da bu konudaki inisiyatifi kendi elinde tutmak isteyen Amerika, Irak hükümetiyle imzaladığı askerlerinin statüsünün belirlenmesi anlaşmasıyla kalıcı üs edinmeyi söz konusu edemediği gibi çekilme takvimi de açıklamış oldu.

 

Binaenaleyh Irak’taki siyasal yapıyı beklentileri doğrultusunda şekillendirmeyi başaramayan Amerika, Bağdat’la imzaladığı güvenlik anlaşmasıyla Irak’tan diplomatik alanda da eli boş dönmek zorunda kaldı.

 

Bağdat’la Washington arasında yapılan “ABD askerlerinin statüsünün belirlenmesi anlaşması”nın ilk adımı 2009 Temmuzunda atıldı ve bu çerçevede Amerikan askerleri kentlerden kendileri için belirlenen üslere çekildi ve Irak’ın tamamında güvenlik yetkisi Irak hükümetine devredildi.

 

Anlaşmanın ikinci ve son aşaması ise 2011’de hayata geçirilmiş olacak ve anlaşma kapsamında Irak’taki tüm Amerikan askerleri bu tarihte Irak’ı terk etmiş olacak.

 

Müzakerelerine Bush hükümeti döneminde başlanan ve Obama hükümetiyle uygulamaya konan anlaşma, Amerikan askeri çevrelerini memnun etmedi; o kadar ki Obama’nın çekilme konusundaki kararlılığına rağmen, kimi Amerikalı komutanlar, Irak’taki güvenlik durumunun kötüye gitmesi durumunda anlaşmanın gözden geçirilebileceğine ilişkin demeçler verebildiler.

 

İşgalciler tarafından atanan bir kurulun yaptığı anayasanın meşru olmadığını belirterek Irak’taki siyasal süreçleri başlatan Ayetullah Sistani’nin meşhur fetvası, siyasi süreçler konusunda inisiyatifi Amerikalılardan alıp Irak halkına verirken ülkenin ulusal bütünlüğün korunmasını da sağlamış; işgalden sonra neredeyse iç savaşa sürüklenen ülke, seçim süreçlerinin sona erdiği 2006 yılından itibaren güvenlik konusunda büyük ölçüde rahatlamıştı.

 

Hal böyleyken Amerikalılar, 2006’dan itibaren iyileşmeye başlayan güvenlik durumunu, Irak’taki askerlerinin varlığıyla açıklamayı sürdürüyor ve askerlerinin çekilmesi durumunda Irak’ın tekrar 2006 öncesi şiddet ortamına sürüklenebileceğini iddia ediyorlar.

 

Kimileri, 2007 ve 2008 yıllarında güvenlik açısından son derece huzurlu bir dönem geçiren Irak’ın Amerikan askerlerinin 30 Haziran’dan itibaren kentlerden çekilmesiyle birlikte yeniden kanlı terörist saldırılara hedef olmaya başlamasını Amerikalıların tezini destekleyen gelişmeler olarak değerlendiriyor.

 

Fakat Amerikan askerlerinin çekilmesinin ardından camileri ve sivil halkı hedef alan terörist saldırıların artmaya başlaması, başta Irak’taki ABD Birliklerinin Komutanı General Ray Odierno olmak üzere imzalanan güvenlik anlaşmasının yeniden gözden geçirilmesini isteyen Amerikalı askeri yetkililerin talebi doğrultusunda yaşanan gelişmeler olarak da yorumlanabilir.

 

Zira Irak’taki şiddet eylemlerini “işgale karşı direniş”le açıklayan silahlı grupların 30 Haziran’da kentlerden çekilen ve 2001’de de Irak’ın tamamından çekilecek olan işgalcilere karşı direniş adına cami ve pazar yeri bombalamasının mantıklı bir açıklaması bulunmuyor.

 

Öte yandan Irak’taki siyasi ortamda da 2006 öncesiyle kıyaslanmayacak ölçüde ulusal bütünlüğü güçlendirecek adımlar atılıyor.

 

İşgalden sonra Şii, Sünni ve Kürt etnik ve mezhebi farklılıkları üzerinden üretilen gerginlikler, özellikle de son yerel seçimlerin ardından ciddi bir işbirliğine dönüşüyor.

 

15 Aralık 2005 seçimlerinde Şiiler Birleşik Irak İttifakı’nda, Sünniler Irak Uzlaşma Cephesi’nde, laikler el-Irakiye’de cepheleşmişti; ancak 2006 sonrasında bu cephelerde ciddi bir zayıflama görüldü.

 

Örneğin Sadr grubu ile Fazilet Partisi Şii Birleşik Irak İttifakı’ndan, eski Meclis Başkanı Mahmud el-Meşhedani’nin grubu ile Diyalog Meclisi Başkanı Halef Uleyyan’ın grubu Sünni Irak Uzlaşma Cephesi’nden ayrıldı.

 

Parlamentodaki en büyük Sünni parti olan Hizb-i İslami, Şiilerle gerginlik üzerinden siyaset yapan Tarık Haşimi yerine Şiilerle diyalog ve işbirliğini savunan Usame Tıkrıti’yi kendine başkan olarak seçti.

 

Siyasal sürecin başladığı dönemde “silahlı direniş” gösteren Sünni aşiretler, 2006’dan itibaren Amerikalılardan aldıkları aylık 300 Dolar maaş karşılığı “Uyanış Konseyleri”ne dönüştüler ve resmi milis güçleri haline geldiler.

 

Irak Başbakanı Nuri el-Maliki liderliğindeki “Hukuk Devleti Koalisyonu”nun büyük başarı gösterdiği 31 Ocak 2009 yerel seçimleri, siyasal süreci güçlendirdiği gibi etnik ve mezhebi farklılıklar üzerinden yapılan siyasi cepheleşmelerin de sonunu getiren bir süreç başlattı.

 

Binaenaleyh Birleşik Irak İttifakı, 2010 yılının Ocak ayında yapılması beklenen parlamento seçimleri öncesinde yapısal bir değişikliğe giderek ittifakın kapılarını Sünnilere, Kürtlere ve Hıristiyanlara da açarken; başta aşiretler olmak üzere birçok Sünni grup da Birleşik Irak İttifakı’na katılmaya hazır olduğunu ilan etti.

 

Yapılan anlaşma çerçevesinde Amerikan askerlerinin kentleri terk etmesi, etnik ve mezhebi çatışmaların yerine işbirliği ve ittifaka giden bir sürecin başlaması, güvenlik yetkisinin devralınması ve ulusal egemenliğin güçlendirilmesi, 2010 seçimleri öncesinde Irak açısından son derece olumlu gelişmeler olarak değerlendirilebilir.

 

Bununla birlikte Irak’ta öngördüğü siyasi modeli kuramayan Amerika, seçimler öncesinde Baasçıları siyasi sürece sokarak İran lehine gelişen Irak siyasi sürecini dengelemek yönünde çaba gösteriyor ve Başkan Yardımcısı Joe Biden, Baasçıların ulusal uzlaşma kapsamında siyasi sürece katılması için Bağdat’a gelerek Irak hükümetine baskı yapıyor.

 

Başta Suudi Arabistan olmak üzere bölgedeki bazı ABD müttefiki Arap ülkeleri de 2010 parlamento seçimlerinin İran’a yakın Şii grupların liderliğinde bir hükümetle sonuçlanmaması için Lübnan seçimlerinde oynadıkları role benzer bir oynuyor ve Birleşik Irak İttifakı’nın bölünmesi için yoğun çaba gösteriyor.

 

Irak İslami Yüksek Konseyi öncülüğünde Birleşik Irak İttifakı’nın yerine kurulan ve diğer etnik ve mezhebi gruplara da kapılarını açan Irak Ulusal İttifakı’na Başbakan Nuri el-Maliki’nin liderliğini yaptığı Dava Partisi’nin katılmaması Birleşik Irak İttifakı’nın parçalanmasını isteyen çevreleri memnun eden bir gelişme olarak görülüyor.

 

Sonuç olarak parlamento seçimleri öncesinde Irak, ulusal bütünlüğü güçlendirme yönünde yeni fırsatlarla ve ABD ile bölgedeki müttefiklerinin Irak’ın ulusal bütünlüğüne yönelik tehditleriyle karşı karşıya bulunuyor.