Mısır’da halk devrim, muhalif liderler yumuşak geçiş istiyor

Muhalif grupların toplantıda anayasanın 139. Maddesine atfen Ömer Süleyman’a yaptığı teklif ve Muhammed Mursi’nin bu açıklaması, yumuşak bir geçiş isteyen muhalif grupların, devrim için meydanları dolduran halkın ne kadar gerisinde bulunduğunun bir itirafı olarak da okunabilir.

“Eş-Şaab yurid iskatu’n- nizam” “Halk rejimin düşmesini istiyor” sloganıyla meydanları dolduran Mısır halkının aksine ülkedeki muhalefet grupları, halkın bu talebini doğru anladıkları konusunda kuşku uyandıran bir siyasi pozisyon içerisinde görünüyor.

 

Kahire’nin et-Tahrir meydanındaki milyonluk gösteriler sürerken el-Kifaye ve el-Gad hariç olmak üzere muhalif grupların temsilcilerinin bugün Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ömer Süleyman’la görüşmelere başlaması, muhalefet gruplarının halkın taleplerinin sözcülüğünü yaptığı konusundaki kuşkuları arttırdı.   

 

Mübarek rejiminin göstericilere yönelik sert önlemlere başvurduğu ilk hafta içerisinde (25 Ocak-1 Şubat) halkın arkasına saklanarak öne çıkmaktan uzak duran muhalefet grupları, milyonlarca Mısırlının başta ordu olmak üzere rejimin tüm kurumlarını kısmi felce uğratmasından ve bu rejime verilen dış desteğin çekilmesine sebep olmasından sonra, yani ikinci haftadan (1-4 Şubat) itibaren yavaş yavaş sahneye çıkmaya başladı.

 

Muhalif grupların halka öncülük etmek bir yana, halkın arkasına takılmış olduğu yönünde verdiği görüntü eğer bir taktik değilse, sadece Mübarek rejimi ve Amerika’nın değil, Mısırlı muhalif grupların da halkın inisiyatifinde gelişen bu hızlı devrim sürecine hazırlıksız yakalandığı söylenebilir.

 

Binaenaleyh gösterilerin başladığı ilk hafta içerisinde Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek de onun en yakın uluslar arası müttefiki olan Amerika da gösterilerin bir devrim sürecine dönüşebileceğini öngöremediklerini ortaya koyan tutumlar sergilemişti.

 

Örneğin Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, Tunus devriminin ardından ülkesinde 25 Ocak’ta başlayan gösteriler karşısında 1 Şubat gecesi yaptığı konuşmayı yaparak eylül ayındaki seçimlerde aday olmayacağını, anayasa reformlarına girişeceğini ve parlamento seçimlerine yapılan itirazları dikkate alacağını söyleme ihtiyacı hissetmemiş; tersine, göstericileri polis gücü kullanarak kontrol altına almaya çalışmıştı.

 

Amerika ise Mısır’da gösterilerin başladığı ilk günlerde Hüsnü Mübarek’e nispetle daha öngörülü davranmakla birlikte gösterilerin bir hafta içerisinde bir devrim sürecine gireceğini tahmin edemediğini ortaya koyan bir tutum sergilemişti.

 

Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, 25 Ocak’taki gösteriler sonrasında “Mısır halkı bilinçlidir, ülkenin hassas şartlarını çok iyi anlamaktadır; ben Mısır devlet adamlarının halkın sorunlarını çözme konusunda her türlü çabayı göstereceğine inanıyorum”[1] diyerek Mısır halkına sükunet, Hüsnü Mübarek’e de reform çağrısı yapmıştı.

 

Clinton aynı konuşmasında “Mısır hükümeti köklü ve istikrarlı bir hükümettir, birkaç kişinin gösterisi ve sloganıyla devrilmeyecektir” diyerek temenni beyanında bulunup Mübarek rejimine destek verirken “ABD, her zaman Mısır halkının yanındadır, biz Mısır halkının siyasi haklarını savunuyoruz; ülkede her ne olursa olsun Mısır halkının yanında yer alacağız” diyerek aslında bir devrim ihtimalini de göz ardı etmemişti.

 

Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, gösterilerin demokratikleşme yönünde bir talep olmaktan çıkıp bir devrim sürecine yöneldiğini 1 Şubat’ta kabullenmek zorunda kaldı. Eylül’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmayacağını açıkladı. Eylül seçimlerinde Cemal Mübarek’le birlikte ismi, muhtemel cumhurbaşkanı adayları arasında zikredilen Ömer Süleyman’ı cumhurbaşkanı yardımcılığına atadı. Anayasal reformlara girişeceğini ve kasımda yapılan parlamento seçimlerine yönelik itirazları dikkate alacağını belirtti ve Ömer Süleyman’ı muhalif gruplarla müzakereler yapmakla görevlendirdi.

 

Halk, bu adımları, Mübarek’in büyüyen devrim dalgası karşısında rejimini korumak için verdiği tavizler olarak algıladığını, meydanlara daha büyük kitleler halinde akın ederek göstermiş oldu.

 

Ancak Mübarek’in diz çöktüğü görüntüsünü veren bu adımlar, aslında bir başka açıdan onun muhalif gruplara karşı ciddi bir inisiyatif üstünlüğü elde ettiği anlamına da geliyordu. Çünkü halkın gitmesini istediği Mübarek, zaten gitmeyi düşündüğünü belirtip reform yapmayı kabul ederek ve muhaliflere müzakere çağrısı yaparak ülkeyi kaostan çıkaracak her türlü yapıcı rolü oynayabileceği görüntüsünü vermişti.

 

Mübarek, büyük ölçüde kaybetmeye başladığı dış desteği tekrar kazanmaya yönelik bu adımıyla hala halka karşı güç kullanmayan; ancak bütünüyle (resmi muhatapsızlıktan dolayı) karşı safa da geçmemiş olan orduyu da yanına çekmeyi ve krizi kendi belirlediği takvim ve kurallar çerçevesinde yönetmeyi hedefliyordu.

 

Mübarek’in diz çöktüğü 1 Şubat konuşmasından sonra dahi halkın talebi doğrultusunda ülkeyi demokratik seçimlere götürecek bir geçici bir hükümet kurmayan muhalif gruplar, edilgen bir pozisyona sürüklenmiş ve Mübarek’e ihtiyaç duyduğu araçları altın tepside sunmuş oluyordu.

 

Çünkü Mübarek ülkenin kaostan kurtulması için çalışan ve müzakere öneren yapıcı bir lider konumu elde ederken, muhalifler ise meydanları doldurmaktan ve dolayısıyla da kaosu sürdürmekten başka hiçbir çözüm, takvim ve kural önermeyen inisiyatifsiz gruplar olma durumuna düşüyordu.

 

Binaenaleyh Mübarek’in 1 Şubat çıkışı ve muhalif grupların inisiyatifsizliği orduyu Mübarek’e yakınlık konusunda cesaretlendirdi ve Genelkurmay Başkanı General Sami Annan ve üst düzey komutanlardan General Hasan er-Ruveyni, et-Tahrir Meydanına kadar gelerek halka “gereken mesajı verdiniz, artık meydanları boşaltıp evinize dönün” çağrısı yaptı.

 

Muhalif grupların aksine halkın, devrim inisiyatifini kararlılıkla koruyarak meydanları terk etmemesi, şu an muhalif grupları Mübarek rejimine karşı güçlü kılan tek faktör olma özelliğine sahip. Ancak muhalif gruplar, geçici hükümet kurarak devrim sürecini hızlandıracak katkılar sunmak ve yeni sistemin temellerini atmak yerine Mübarek’in gitmesi karşılığında Ömer Süleyman’la yumuşak bir geçişi tercih ediyorlar.

 

Hüsnü Mübarek gitmeden hükümetle müzakere yapılmayacağı yönünde demeçler veren başta Müslüman Kardeşler olmak üzere tüm muhalif grupların –el-Kifaye ve el-Gad hariç- bugün Ömer Süleyman’la yaptıkları toplantı, bu tercihi yansıtıyor.

 

Ömer Süleyman’la bugün yapılan toplantıya katılan ve Fransız haber ajansına demeç veren bir muhalif grup temsilcisi, kendilerinin Ömer Süleyman’a anayasanın 139. maddesine dayanarak cumhurbaşkanlığını devralmasını önerdiklerini, Süleyman’ın ise bu öneriyi reddettiğini açıkladı.[2]

 

Daha önce Mübarek gitmeden hükümetle hiçbir müzakereye oturmayacağını açıkladığı için bugün Ömer Süleyman’la yapılan görüşmeye temsilci göndermesinden dolayı eleştirilen Müslüman Kardeşler Hareketi ise, bugün yapılan toplantının bir müzakere olmadığını öne sürüp kendilerinin o toplantıya halkın taleplerini iletmek için katıldıkları savunusunu yapıyor.

 

El Cezire televizyonun haberine göre Müslüman Kardeşler Hareketi liderlerinden Muhammed Mursi, bugünkü toplantıda Ömer Süleyman’ın getirdiği önerilerin halkın taleplerini karşılamadığını belirterek halkın temel isteğinin Hüsnü Mübarek’in gitmesi olduğunu söyledi ve “biz halkın temsilcisi olarak görüşme yapmadık. Tersine, biz halkla birlikte olduğumuzu söylüyoruz, onların talebi bizim talebimizdir” dedi.[3]

 

Muhalif grupların toplantıda anayasanın 139. maddesine atfen Ömer Süleyman’a yaptığı teklif ve Muhammed Mursi’nin bu açıklaması, yumuşak bir geçiş isteyen muhalif grupların, devrim için meydanları dolduran halkın ne kadar gerisinde bulunduğunun bir itirafı olarak da okunabilir.

 

Muhammed Mursi’nin “Biz halk devriminin bir parçasıyız; ama ona liderlik etmiyoruz, onların kontrolü bizim elimizde değil” şeklindeki sözleri, devrim talep eden halkın, yumuşak geçiş için müzakereye hazır gözüken muhalif grupların önünde olduğunu gösterdiği gibi, muhalif grupların ortaya koyduğu bu tutumla halka ayak bağı olmaya başladığını da düşündürüyor.

 

Müslüman Kardeşler’in ve el-Gad Partisi Başkanı Eymen Nur’un bugünkü görüşme sonrası yaptığı açıklamalar,[4]  Mısır’da şu pozisyonların söz konusu olduğunu gösteriyor:

 

1- Hüsnü Mübarek rejimi: Ömer Süleyman’ın müzakereler yoluyla yanına çekebileceği muhalif gruplar aracılığıyla meydanların seyreltilmesini öngörüyor ve Hüsnü Mübarek’in eylüle kadar muhafazası şartıyla kontrollü bir iktidar değişimine razı olacağını ortaya koyuyor.

 

2- Muhalif gruplar: (Şimdilik el-Kifaye hariç) Hüsnü Mübarek’in gitmesi şartıyla Ömer Süleyman’la sürdürülecek müzakerelerle -en azından kendi taraftarlarına- meydanlardan çekilme çağrısı yaparak yumuşak geçiş zeminlerinin yaratılmasını öngörüyor; ancak devrim sloganları atan meydanlara da bütünüyle hakim olamadığını biliyor.

 

3- Meydanlardaki halk kitleleri: Tahrir Meydanı’na astıkları “eş-Şaab yurid iskatu’n- nizam” “Halk rejimin düşmesini istiyor” pankartı ve bu yönde attıkları sloganlarla meydanları dolduran halk kitleleri rejimin tamamen değiştirilmesini yani devrimi öngörüyor; ancak bu talebi, kuvveden fiile geçirecek homojen bir liderliğe sahip bulunmuyor.

 

4- Amerika: Mübarek’in aday olmaması ihtimalinden dolayı eylül seçimlerine ilişkin birtakım öngörülerde bulunsa da devrim sürecine hazırlıksız yakalanan Amerika, Mübarek rejiminin devamından umut kesmekle birlikte, bu rejimin bölgesel politikalarını sürdürebilecek yeni sistemin yumuşak bir geçişle sağlanmasına çalışıyor. Ancak şimdilik Hüsnü Mübarek’in gitmesini, halkın ve muhalif grupların da taleplerinin manipüle edilmesini sağlayacak araçlardan mahrum gözüküyor.

 

Bugünlerde Amerikan basınında söz konusu edilen ve Hüsnü Mübarek’in sağlık gerekçesiyle Almanya’ya veya Şarmu’ş- Şeyh’e “onurlu bir şekilde” çekilmesini öngören plana, Hüsnü Mübarek’in razı edilmesi durumunda şu an kilitlenmiş gözüken süreç, bir çözüme doğru yönelebilir.

 

Yani, Mübarek’in sağlık gerekçesiyle “onurlu bir şekilde” gitmesiyle, Ömer Süleyman’la birlikte çalışamaya itirazlarının bulunmadığının mesajını vermiş olan muhalif gruplar halkı, "talebiniz yerine geldi" diyerek meydanları boşaltmaya ikna edebilir ve eylüle kadar yapılacak yasal reformlarla yumuşak geçiş için zeminlerin oluşturulmasına çalışabilir.

 

Fakat her halükarda ister devrim, isterse yumuşak geçiş şeklinde olsun eylül sonrasında Mısır’da ikinci bir Hüsnü Mübarek rejiminin tekrar söz konusu olmayacağı söylenebilir. Binaenaleyh niteliği her ne olursa olsun Mısır’da halka hesap verme zorunluluğu üreten bir demokratik sistemin; İsrail’in kabusu, Amerika’nın ise bölgedeki en temel önceliği olacağını söylemek yanlış olmaz.

 



[1] http://www.yakindoguhaber.com/haber_detay.php?haber_id=8648

[2] http://beta.iribnews.ir/VMK/Body.aspx?id=1016155

[3] http://beta.iribnews.ir/VMK/Body.aspx?id=1016365

[4] http://www.israhaber.com/ihvandan-omer-suleymana-2-gun-sure-canli-takip-12043-haberi.html



Makaleler

Güncel