Irak’ta ‘normalleşmeye’ ve ‘belirsizliğe’ doğru

30 Nisan seçimleri, kurulan ya da parçalanan ittifaklar bakımından Irak tarihinde benzersiz bir tecrübe olacak gibi gözüküyor.

Irak’taki siyasi grupların ittifak tercihlerinde gözlemlenen farklılaşma siyasetteki taifecilik bakımından normalleşmeye, 30 Nisan seçimleri bakımından ise belirsizliğe işaret ediyor.

2003 yılındaki Amerikan işgali, Irak’ta taifeciliğe dayalı bir siyasal yapı yaratmış, bu ise toplumsal ayrışmanın derinleşmesine neden olmuştu.

Irak’taki siyasi yapının işgalden sonra taifecilik temelinde şekillenmesinde biri doğal diğeri kurgusal olan iki etken rol oynadı.

Doğal etken, Irak’ın etnik ve mezhebi çeşitliliğe dayalı toplumsal gerçekliğiydi.

Bu toplumsal gerçekliği manipüle etmekteki başarısı ise ABD’ye hem Irak’ı BM kararı olmadan işgal etme cesareti verdi hem de bu ülkede taifeciliğe dayalı bir siyasal yapının ortaya çıkmasına sebep oldu.

Amerika’ya Irak’ı tek taraflı bir kararla işgal etme cesareti veren kurgusu şöyle özetlenebilir:

1- Saddam rejimi, ülkenin yaklaşık yüzde 18’ini oluşturan Sünni Arap azınlığın desteğine sahip bir diktatörlüktür. Sünnilerin bir kısmı da dahil olmak üzere tüm kesimler bu diktatörlüğün yıkılmasına karşı değildir.

2- Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 65’ini oluşturan Şiiler, kendilerini ezen bir rejimi korumak için hevesli olmayacaktır.

3- 1990’dan beri 36. Paralelin kuzeyinde fiili bir özerklik kuran Kürtler, kendilerine hukuki bir özerklik statüsü kazandıracak askeri müdahaleyi destekleyecektir.

4- Askeri açıdan müdahaleyi kolaylaştıran bu şartlar, siyasi açıdan da ‘Büyük Ortadoğu’ tasarımında model olacak ‘Yeni Irak’ın’ yaratılmasına imkan sağlayacaktır.

Ciddi bir direnişle karşılaşmaksızın müdahalenin askeri kısmının 3 hafta içerisinde tamamlanmış olması, bu kurgunun askeri alanla ilgili öngörüsünün doğru olduğunu gösterdi.

Bununla birlikte 30 Ocak 2005’te başlayan siyasi süreçler Irak’ta İran’ın müttefiklerini iktidara taşıdığı için siyasi alanda ABD’ye öngördüğü kazanımları sunmadı.

Ancak bu kurgunun yarattığı taifeciliğe dayalı siyasi yapı, ülkeyi yönetilemez hale getirdiği için Irak’a işgalci olarak giren ABD’ye hakem rolüyle müdahalesine ihtiyaç duyulan bir aktör pozisyonu kazandırdı.

Siyasi süreçler ve taifeci siyasi yapının doğuşu

Irak’taki siyasi grupların 30 Ocak 2005’te başlayan siyasi süreçlere etnik veya mezhebi temelde kurdukları ittifaklarla girmesi, Bağdat’ta taifeciliğe dayalı bir siyasi yapının kurulacağının habercisiydi.

Geçici hükümetle anayasayı hazırlayacak komisyonun belirleneceği 30 Ocak seçimlerini Sünni Arapların büyük bir kısmı boykot etti.

Şiilerin ‘Birleşik Irak İttifakı’, Kürtlerin ise ‘Kürdistan İttifakı’ adlı listelerle katıldığı seçimler sonunda hazırlanan anayasa büyük ölçüde Kürtlerin ve Şiilerin önceliklerine göre şekillendi.

30 Ocak seçimlerini boykot etmelerine rağmen anayasa komisyonuna alınmış olsalar da Sünniler, boykot kararlarının kendilerini sahne dışına itmekten başka hiçbir işe yaramadığını fark etti ve 15 Aralık 2005’teki kalıcı hükümeti ve meclisi belirleyecek seçimlere ‘Irak Uzlaşma Cephesi’ ve ‘Irak Diyalog Cephesi’ adlı iki listeyle katılma kararı aldı.

Şiilerin yine ‘Birleşik Irak İttifakı’, Kürtlerin ise yine ‘Kürdistan İttifakı’ adı altında katıldığı 15 Aralık seçimleri, Irak’ta zahiren uzlaşmaya; ancak gerçekte taifeciliğe dayalı bir siyasal yapının kurulmasıyla sonuçlandı.

Halen sürmekte olan bu yapı, tüm grupların hükümette yer almasını sağlaması, cumhurbaşkanlığını Kürtlere, başbakanlığı Şiilere ve meclis başkanlığını da Sünnilere bırakması bakımından uzlaşmacı bir yapı olarak gözüküyor.

Ancak şiddet olaylarının zorlamasıyla oluşan bu siyasi yapı şu sebeplerden dolayı gerçek bir uzlaşma ilkimi yaratmadığı gibi ülkeyi yönetilemez kılıyor ve dış müdahalelere açık hale getiriyor.

1- Siyasi ittifakların siyasi programlarındaki ortaklığa göre değil, etnik veya mezhebi mensubiyetlere göre şekillenmesi, siyasi düzeydeki gerilimlerin toplumsal düzeyde derinleşmesine neden oluyor.

2- Meclis aritmetiği her ne olursa olsun ulusal uzlaşma adına tüm siyasi ittifaklara hükümette yer verilmesi, demokratik bir yönetimin temel unsurlarından biri olan ‘muhalefeti’ kategorik olarak ortadan kaldırıyor.

3- Bu durum, mecliste çoğunlukta olan siyasi gruplarla azınlıkta olan siyasi grupların çelişkisini, hükümetteki kilit bakanlık paylaşımı düzeyine düşürüyor ve hükümet icraatlarına yönelik taleplerin yerini grupsal çıkarlara dayalı talepler alıyor.

4- Hükümette yer alan her siyasi grup, sahip olduğu bakanlığı rakip grubun aleyhine kullanarak kendi grubu için avantaj sağlamaya çalışıyor.

5- İcraattan sorumlu başbakan, öngördüğü hükümet programının uygulanmasına önderlik eden bir yönetici olmaktan çıkmaya, kabinesindeki birbirine zıt çıkarlara sahip siyasi grupların taleplerini dengelemeye çalışan bir koordinatöre dönüşmeye zorlanıyor.

6- Siyasi grupların birbirlerine karşı dış destek arayışına girmesi, başta tüm bu sorunların sebebi olan ABD olmak üzere diğer ülkelere Irak’ın iç işlerine müdahale imkanı veriyor.

Normalleşme yönünde ilk adım 2010 seçimleri

Irak’ta siyasi grupların etnik veya mezhebi mensubiyetlere göre şekillenmesi işgalin yarattığı anormal bir durumdu.

Bu konudaki ilk normalleşme belirtileri 7 Mart 2010 seçimlerinde ortaya çıktı.

Kürt partilerin ittifakında herhangi bir değişim olmamıştı; çünkü Kürdistan Bölgesi’nde farklı çıkar veya taleplere sahip olsalar da Erbil-Bağdat çelişkisi tüm Kürt partilerin Kürdistan İttifakı’nda birleşmesi için yeterli olmuştu.

2010 seçimlerinde en büyük değişim Sünnilerde görüldü. İhvan’ın Irak kolu olan İslam Partisi’nin liderlik rolü zayıfladı. Güçlenen laik ve milliyetçi çizgideki Sünni gruplar, laik bir Şii olan İyad Allavi’nin liderliğindeki el-Irakiye ittifakında buluştu.

2005 seçimlerine tek bir ittifakla giren Şii gruplar, 2010 seçimlerinde ikiye bölündü.

Allavi’nin liderlik ettiği el-Irakiye, bir sandalye farkla seçimlerin galibi olsa da ABD, Türkiye, ve Köfrez’in desteğine rağmen hükümeti kurmayı başaramadı.

Seçim koalisyonu yapamayan Şii gruplar, İran’ın da müdahalesi ile hükümet koalisyonu yaptı. Sadr Hareketi’nin ile eski Başbakan İbrahim Caferi’nin de dahil olduğu Ammar el-Hekim liderliğindeki Irak Ulusal Koalisyonu, Maliki liderliğindeki ‘Kanun Devleti’ne destek vererek bugünkü Irak hükümetinin kurulmasını sağladı.

Normalleşme yönünde ikinci adım 30 Nisan seçimleri

30 Nisan seçimleri, kurulan ya da parçalanan ittifaklar bakımından Irak tarihinde benzersiz bir tecrübe olacak gibi gözüküyor.

Irak’ta henüz farklı etnik veya mezhebi mensubiyetleri bulunan siyasi grupların birbiriyle ittifakı söz konusu değil; ancak etnik veya mezhebi mensubiyetler temelinde oluşmuş grupların hiçbiri de 30 Nisan seçimlerine ortak bir listeyle gitmiyor.

Siyaseti taifecilik ekseninden çıkarmaya başlamasının ilk adımı olarak olumlu görülebilecek olsa da şu an siyaset alanındaki bu parçalanmışlık hali, 30 Nisan sonrasına dair Irak’a sadece belirsizlik vaat ediyor.

Şiiler üç ana gruba bölünmüş durumda. Başbakan Nuri el-Maliki liderliğindeki Dava partisi ile çok sayıda partinin oluşturduğu ‘Kanun Devleti’ koalisyonu, seçimlerde en fazla şans tanınan gruplardan biri.

Ammar el-Hekim liderliğindeki Irak İslami Yüksek Konseyi’nin ana gövdesini oluşturduğu Vatandaş (Muvatın) koalisyonunda Ahmed Çelebi ve İbrahim Caferi liderliğindeki gruplar da yer alıyor. Vatandaş ittifakı, yerel seçimlerde ikinci sırada yer almış olsa da oylarını en çok arttıran grup olarak dikkat çekti.

Şiilerin üçüncü büyük grubu Ahrar. Mukteda Sadr’ın hem yönetime hem de liderliğini yaptığı Ahrar grubuna yönelik eleştirilerinden sonra siyaseti bıraktığını açıklaması, Ahrar grubunun zayıfladığı izlenimini yarattı. Ancak halen özellikle ülkenin güneyindeki Şii seçmenlerden dikkate değer oranda desteğe sahip olduğu belirtiliyor.

2010 seçimlerinde Sünnileri bir araya toplayan el-Irakiye de parçalanmış durumda. Irakiye, bir önceki genel seçimlerde parlamentoda Maliki’nin liderlik ettiği Kanun Devleti’nden bir sandalye daha fazla kazanmış olmasına rağmen hükümeti kurmayı başaramadı ve zaman içerisinde üç gruba ayrıldı.

Muttehidunkoalisyonu, el-Irakiye’den ayrılan üç gruptan en güçlü olanı olarak kabul ediliyor ve liderliğini Meclis Başkanı Usame Nuceyfi yapıyor.

Başbakan Yardımcısı Salih Mutlak liderliğindeki el-Arabiya koalisyonunu ise İyad Allavi’nin liderlik ettiği el-Vataniye izliyor. Sünni grupların koalisyonları bunlarla sınırlı değil. Bu üç grubun dışında kalan Sünni siyasi gruplar da seçimlerde yer alıyor.

Kürtler de eskisi gibi geniş kapsamlı bir ittifak kurabilmiş değil. Kürtler arasındaki bu parçalanmışlık, Celal Talabani’nin siyasi sahnede yer almayışına bağlanıyor.

Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi, Ali Bapir liderliğindeki Cemaat-i İslami, Muhammed Ferec liderliğindeki İslam Birliği ve Nuşirevan Mustafa liderliğindeki Değişim Hareketi’nin (Goran) kendi başlarına veya yerel ittifaklarla seçimlere gideceği belirtiliyor.

Kürt partiler içerisindeki en dikkat çekici olanı Goran olarak gözüküyor; çünkü Talabani’nin yokluğunda KYB’yi geçerek KDP’den sonra ikinci sıraya yükseldiği bildiriliyor.

30 Nisan’a dair kesin olan tek şey belirsizlik

Irak siyasetindeki bu parçalanmışlık hali, seçim sonuçlarıyla ilgili tahminde bulunmayı neredeyse imkansız kılıyor.

Ancak seçim koalisyonu yapmayan siyasi grupların kazanacakları sandalye oranında birbiriyle hükümet koalisyonu yapacağına kesin gözle bakılıyor.

Yukarıda bahsedilen ittifaklardan birinin açık ara farkla seçimi kazanamaması halinde ‘uzlaşmaya’ dayalı mevcut hükümet yapısında bir değişim beklenmiyor.

30 Nisan sonrasına dair tek gündemin Maliki’nin başbakanlığı üzerine yoğunlaşmış olması ise Irak’taki tüm siyasi grupların bu ‘uzlaşmaya’ dayalı yapıyı benimsemiş olduğunu gösteriyor.

Allavi, el-Hekim, Sadr, Barzani ve Nuceyfi’nin seçim sonuçları her ne olursa olsun Maliki’yi yeniden başbakan seçtirmemek için yaptığı görüşmelerden şimdilik bir sonuç alınamamış olsa da, 30 Nisan’dan itibaren belki de aylar sürecek gündemin hükümet yapısından çok Maliki olacağını söylemek mümkün.

Irak’ta bir denge adamı olan Celal Talabani’nin 3. dönemine sağlık sorunlarına rağmen hiçbir itiraz olmasa da, kararlarında pek de paylaşımcı olmamasıyla tanınan Maliki’nin 3. dönemine itiraz çok büyük.



Makaleler

Güncel