Irak’ın bölünmesi: ABD projesine Türk müteahhitliği

Projesi ABD’ye, müteahhitliği Türkiye’ye ve finansmanı da Suudi Arabistan’a ait olan Irak’ın bölünmesi ‘tezgahı’nın Irak’ta da müşterisi var.

Irak-Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) birkaç bin kişilik bir güçle 48 saat içinde Neyneva ve Selahaddin kentlerini ele geçirmesi, Irak’taki zihinsel bölünmenin fiziksel bölünmeye dönüşmesinin ilk adımı olarak okunabilir.

Irak’ta zihinsel bölünmenin teorik temeli, ‘tek taraflılığı’ öngören Bush Doktrini ile atılmıştı.

2003’te Amerikalılara göre Saddam rejiminin ‘Iraklılık’ kimliğini aşındırması nedeniyle, Iraklıların siyasal tavırlarında belirleyici olan ‘Iraklılık’ kimliği değil, ‘Şiilik’, ‘Sünnilik’ ve ‘Kürtlük’ kimliğiydi.

Dolayısıyla Irak’a yapılacak askeri müdahaleye Saddam rejimine destek veren yüzde 18’lik Sünni nüfustan başka karşı çıkan olmayacaktı.

ABD’yi 2003’te BM iradesine rağmen Irak’ı tek taraflı olarak işgal etmeye cesaretlendiren işte bu kimlik tespitiydi.

Saddam rejiminin üç hafta içerisinde devrilmesi, yapılan bu tespitin doğruluğunu teyit eden bir gösterge olarak okuyan Amerika, Irak’ta düzen kurucu rolünü de bu tespit çerçevesinde geliştirdi.

Iraklı Sünniler, ‘ABD’nin düzen kurucu rolüne itiraz’ argümanıyla 30 Ocak 2005’teki siyasal süreçleri boykot ettiler.

Ancak 15 Aralık 2005’te siyasal süreçlere katılarak, asıl itirazlarının ‘ABD’nin düzen kurucu rolüne’ değil, nüfusun yüzde 60’nı oluşturan Şiilerin iktidar olmasına yönelik olduğunu göstermiş oldular.

Sünnilerin bu itirazı, uzlaşma çerçevesinde dikkate alındı ve Lübnan’dakine benzer; ama hukuksal olmayan taifeci bir siyasal sistem kuruldu.

2005’ten beri yapılan tüm seçimlerde nüfus sayısına paralel olarak Şii ağırlıklı bir meclis tablosu çıktı; ancak hiçbir zaman sandalye çoğunluğuna dayalı bir Şii hükümet kurulmadı.

Meclisteki sandalye sayısına göre her kesime bakanlık verilerek ulusal uzlaşma hükümetleri kuruldu; cumhurbaşkanlığından bürokrasiye kadar tüm makamlar ‘uzlaşma’ çerçevesinde bölüşüldü.

Ancak şeklen kurulan bu uzlaşma modeli, Sünniler ile Şiilerin merkezi hükümetteki paylaşım çelişkisini; Kürtlerin ise merkezi hükümetle ‘tartışmalı bölgeler’ çelişkisini gidermeye yetmedi.

Fiziksel bölünmenin öncülleri olarak özerk bölgeler

Irak’ın bölünmesine yönelik senaryoların 1990’a uzanan bir geçmişi var.

Baba Bush’un Körfez Savaşı sonrasında 36. Paralelin kuzeyinde uçuşa yasak bölge ilan etmesi, bugünkü Kürdistan Bölgesi’ne giden yolu açmış; bu gelişmenin Irak’ın bölünmesine yol açacağı öngörüsünde bulunan Türkiye, 2004’te Kürt özerk bölgesi kurulmasını savaş sebebi sayacağını açıklamıştı.

Bölünmeye yol açacağı kaygısıyla Irak’ta özerk bölge kurulmasına karşı çıkan sadece Türkiye gibi bölgesel aktörler değildi.

Bunun Iraklılar tarafından da kaygı verici bir gelişme olarak algılandığını gösteren ilk gelişme dönemin Irak İslami Yüksek Konseyi Başkanı Abdulaziz el-Hekim’in güneyde federal bölge oluşturulması önerisine verilen tepkiler oldu.

Abdulaziz el-Hekim’in anayasanın federal bölge kurulabilmesini öngören ilgili maddelerini hatırlatarak daha iyi hizmet götürme gerekçesiyle[1] sunduğu bu teklif, Sünnilerden ve Sadr grubundan büyük tepki alınca el-Hekim de teklifini geri çekmişti.

Sadr grubunun itirazında öne çıkan husus ‘bölünme’, Sünnilerin itirazında öne çıkan husus ise petroldü.

Her iki kesim de işgal sonrasının kendine özgü şartlarından doğan Kürdistan Özerk Bölgesi’ne itiraz edebilecek durumda değildi; ancak güneyde federal bölge ilan edilmesinin ülkeyi bölünmeye götüreceğini öne sürüyor; petrolün bulunmadığı Sünni bölgelerinin açlığa mahkum edilmek istendiğini savunuyordu.

Türkiye’nin ve Iraklı Sünnilerin federalizmi keşfi

Ankara’nın 2004’te varlığını savaş sebebi saydığı Kürdistan Bölgesi’yle Bağdat’ı devre dışı bırakan ilişkiler geliştirmesi, sadece ikili ilişkilerdeki ticari ve ekonomik potansiyellerle açıklanmıyor.

Erdoğan yönetimi, Kürdistan Bölgesi’yle Erbil ile Bağdat arasındaki karşılıklı bağımlılığı zayıflatan ilişki biçimine stratejik bir anlam da yüklüyor.

Türk dışişleri yetkililerinin Maliki’nin üçüncü defa başbakan seçilmesi ihtimaline dair yaptığı değerlendirmeyi hatırlayalım:[2]

 - Irak sekiz yıllık Maliki yönetimi altında üçe bölünmüş halde. Yeniden başbakan olursa bu bölünmüşlük derinleşecek. 

- Bu gidişat Irak'ın bölünmesi demektir. Bu da yeni bir jeopolitik deprem anlamına gelir. 

- Irak'ta gidişat güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gidiyor. Bu olmazsa Irak bir çatışma alanına tekrar dönüşebilir. Bizim aramızda bir 'tampon' olarak Kürtler ve Sünniler Maliki'yi dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratıyor. 

- Barzani’nin en iyimser öngördüğü konfederasyon gerçekleşirse bizim açımızdan Kürt politikası etrafında bir oyun kurulması gerekecek. 

Ankara’nın Kürtlerle ve Sünnilerle kurduğu oyun

Ankara, Kürtlerle ve Sünnilerle Irak’a dair yeni bir oyun kurma hedefini Maliki’nin şahsıyla izah etmeye çalışsa da zihinsel olarak bölünmüş Irak’ı fiziksel olarak da bölmeye yönelik adımlarını 2010’dan itibaren atmaya başlamıştı.

7 Mart 2010 seçimlerinde desteklediği İyad Allavi’nin başbakan olamaması üzerine Türkiye’nin Sünni kartıyla oynamaya başladığını gösteren ilk gelişme Irak’ın orta ve batı kesimlerinde bir Sünni federal bölge oluşturmak için temas başlatması oldu.[3]

Sünnilerin 2007’de güneyde federal bölge kurulması önerisine gösterdiği tepki göz önünde bulundurulduğunda inanılmaz gibi gözüken bu gelişme, Suriye krizinden sonra somut bir gerçekliğe kavuştu.

“Biz, idari engellerden kurtulmak için anayasanın garanti ettiği idari ademimerkeziyetçilik ilkesi çerçevesinde her ilin yeni federal bölge kurma talebini destekliyoruz”[4] diyen Usame Nuceyfi, 15 Kasım 2011’de Ankara’ya sürpriz bir ziyarette bulundu.

Nuceyfi’nin ziyaretinden dört gün sonra da Türkiye’ye sığınan eski Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi, Sünni federal bölge kurulmasını desteklediğini açıkladı.[5]

2013 yılı ortalarında el-Enbar bölgesinde başlayıp diğer Sünni kentlere yayılan ve “Irak Baharı” diye adlandırılan Maliki karşıtı gösterilerde temel vurgu bu Sünni federal bölge talebiydi.

Bu talebe karşı çıkan Sünni aşiretler de bulunmasına[6] rağmen Sünni federalizm tezinin önde gelen savunucularından biri Usame Nuceyfi’nin Musul Valisi olan kardeşi Esil Nuceyfi’ydi.

Irak’ın bölünmesi için IŞİD katalizörü

IŞİD’in birkaç bin militanla, Sünni federal bölge kurulmak istenen yerleri 48 saat içerisinde ele geçirmesi, örgütün bu bölgede kalıcı olacağı anlamına gelmese de Irak’ın idari yapısını değiştirebilecek potansiyeller taşıyor.

Başbakan Maliki “Askerlere savaşmayın emri verenler cezalandırılacak”[7] diyerek IŞİD saldırısının içeriden ihanetle gerçekleştirilen bir tezgah olduğunu açıkladı.

Irak hükümeti, bu ‘tezgahın’ dış destekçileri ile yereldeki unsurlarının Maliki’nin üçüncü dönem başbakanlığını engellemeyi ve bir Sünni federal bölge kurmayı hedeflediğini düşünüyor.

Kontrol edilemez bir örgüt imajına sahip olan IŞİD’in kendine özgü hedeflerinin olduğu; dolayısıyla da ‘tezgahı’ kuranlarla doğrudan bir emir komuta ilişkisi içinde bulunmuyor olması mümkün.

Ancak bu durum, ‘tezgahı’ kuranların bu hedef için liderlerinin büyük bir bölümü Saddam’ın Cumhuriyet Muhafızlarından oluşan IŞİD’le koordinasyon içinde olmadığı anlamına gelmiyor.

Çünkü 2006-2008 yıllarında Uyanış Konseyleri tecrübesi, IŞİD’in Irak’ta Sünni aşiretlere karşı pek de dirençli olamadığını göstermişti.

Aslında şu an yaşanan gelişmeler bir bakıma 2004-2006 yıllarının adeta bir tekrarı gibi gözüküyor. O yıllarda adı Irak İslam Devleti olan örgütün yarattığı Şii-Sünni çatışması, Kürdistan Bölgesi’nin sorunsuz bir şekilde ortaya çıkmasını sağlamıştı.

Bugün aynı şartlar, Kürdistan Bölgesi’ne ‘tartışmalı bölgeleri’ kendi topraklarına katma zemini yaratıyor.

Başta Kerkük olmak üzere ‘tartışmalı bölgeler’den IŞİD’le savaşmak için ayrılan Irak ordusunun boşluğunu fırsat bilen Kürdistan Bölgesi, buralara yerleştirdiği Peşmerge güçleriyle fiili durum yaratarak Kerkük’e ve diğer tartışmalı bölgelere hakim oldu.

2004’te Kürdistan Bölgesini savaş sebebi sayan Türkiye’nin yerine, şimdi Kürtleri ve Sünnileri Irak’a karşı denge aracı olarak kullanmak hedefinde olan bir Türkiye var.

Maliki’nin 11 Haziran’da olağanüstü hal kararı ilan etmesi talebiyle toplanmaya çağırdığı meclisin ancak 2 gün sonra ve yetersiz katılımla toplanabildiği düşünülürse, projesi ABD’ye, müteahhitliği Türkiye’ye ve finansmanı da Suudi Arabistan’a ait olan Irak’ın bölünmesi ‘tezgahı’nın Irak’ta da müşterisinin olduğu anlaşılıyor.

Maliki, gönüllü milislerin ve aşiretlerin desteği ile Selahaddin, Neyneva ve el-Enbar’ı yeniden kontrol altına almayı başaramazsa, Irak’ın bölünmesinin başlangıç tarihini 10 Haziran 2014 olarak kaydedebiliriz.

 



[1] YDH. 11 Nisan 2007, El-Hekim: Federalizm için yakında harekete geçeceğiz. http://www.ydh.com.tr/HD2843_el-hekim--federalizm-icin-yakinda-harekete-gececegiz.html

[2] YDH. 25 Mayıs 2014. Kürdistan Bölgesi ile ‘parantez kapatmak’ http://www.ydh.com.tr/YD414_kurdistan-bolgesi-ile-parantez-kapatmak.html

[3] YDH. 4 Aralık 2010. Türkiye Iraklı Sünnilere federal bölge kurmak istiyor. http://www.ydh.com.tr/HD8480_turkiye-irakli-sunnilere-federal-bolge-kurmak-istiyor.html

[4] YDH. 15 Kasım 2011. Nuceyfi, Federal bölge görüşmeleri için mi Ankara’da http://www.ydh.com.tr/HD9493_nuceyfi-federal-bolge-gorusmeleri-icin-mi-ankarada.html

[5] YDH. 19 Kasım 2011. Tarık Haşimi’den yeni federal bölgelere destek. http://www.ydh.com.tr/HD9505_tarik-hasimiden-yeni-federal-bolgelere-destek.html

[6] YDH. 13 Şubat 2012. El-Enbar’daki aşiretlerden federal bölgeye sert tepki. http://www.ydh.com.tr/HD9853_el--enbarli-asiretlerden-federal-bolgeye-sert-tepki.html

[7] YDH. 11 Haziran 2014. Maliki: Askerlere savaşmayın emri verenler cezalandırılacak. http://www.ydh.com.tr/HD12907_maliki--askerlere-savasmayin-emri-verenler-cezalandirilacak.html



Makaleler

Güncel