Tahran’da Suudi sırtına saplanan ‘Yeni Osmanlı’ hançeri

Osmanlıyı arkadan hançerlemekle suçlanan ‘Araplar’ şimdi kendilerini ‘Yeni Osmanlı’ tarafından Tahran’da arkadan hançerlenmiş hissediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan’ın argümanlarıyla Yemen konusunda İran’ı suçlaması, beklenenin aksine Tahran’la Ankara arasında bir krize neden olmadı.

Halbuki Erdoğan’ın Tahran ziyaretinden kısa bir süre önce İran’ı hedef alan sözlerinin bağlamı Türkiye-İran ilişkilerinin tarihsel geleneğiyle bağdaşmıyordu ve İran’ın aynı üslup ve bağlamla karşılık vermesi durumunda ikili ilişkilerin ciddi zarar göreceği açıktı.

Elbette bölgenin güç bakımından denk iki büyük ülkesi olan Türkiye ve İran, en azından 1979’dan bu yana farklı medeniyet tercihlerine ve farklı jeopolitik hedeflere, dolayısıyla da rekabete dayalı bir tarihsel ilişkiye sahip oldu.

Ancak aradaki sorunlar resmi düzeyde her zaman rekabet üslubuyla dile getirildi; düşmanlık üslubu ise istisnai olarak sadece ikili ilişkileri ilgilendiren güvenlik sorunları bağlamında söz konusu edildi.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye’yi komşusuz bırakmakla suçlayıp küçümsediği ‘Eski Türkiye’nin de İran’a düşmanlık üslubuyla tepkiler verdiği olmuştu; ancak bu tepkinin bağlamı ikili ilişkileri ilgilendiren güvenlik sorunlarıydı. Dolayısıyla Türkiye’nin ‘rejim ihraç etmeye çalışmak ve içerideki yasadışı grupları desteklemekle’ suçladığı İran’dan bu davranışlarına son vermesini istemesi son derece anlaşılabilir bir durumdu.

Ancak ‘Eski Türkiye’ örneğin Suriye dışındaki tüm Arap dünyasının ve Amerika’nın Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’ı desteklediği 8 yıllık savaş sırasında da, daha sonra İran’la Araplar arasında yaşanan sorunlarda da ikili ilişkileri dikkate alarak tarafsızlığını bozmamıştı.

‘Yeni Türkiye’nin İran’la ikili ilişkilerinin yeni bağlamı

Erdoğan, “bizi de Körfez ülkelerini de hepsini rahatsız etmeye başlamıştır. Buna tahammül etmek mümkün değil. İran'ın bunu görmesi lazım. Irak'ta yapılanları görüyorsunuz. Bir taraftan DEAŞ ile uğraşılıyor bir taraftan devrim muhafızları ile uğraşılıyor”[1] diyerek Yeni Türkiye’nin İran’la ilişkilerinin bağlamını Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez ülkelerinin çıkarları çerçevesinde tanımlamış oldu.

Bu, aslında Genelkurmay Başkanlığının 23 Şubat 1996’da İsrail’le imzalanan Askeri Eğitim ve İşbirliği Anlaşması çerçevesinde ‘Milli Askeri Stratejik Konsept’ini değiştirmesine benzer bir durumdu.

Zira Genelkurmay, ‘28 Şubat postmodern darbesi’ sürecinde İsrail’le yaptığı stratejik diyalog anlaşması sonrasında ‘irtica’yı birinci, ‘bölücülüğü’ ikinci ve bunları besleyen dış kaynaklar olarak da İran ve Suriye’yi öncelikli tehditler olarak nitelemişti.

‘Eski Türkiye’nin’ mutlak belirleyicisi olan Genelkurmay, İsrail’le ilişkilerinden dolayı İran’ı tehdit olarak gösterirken bile bunu ‘irtica’ gibi bir iç tehdit ile gerekçelendirmişti.

‘Yeni Türkiye’nin mutlak belirleyicisi olan Erdoğan’ın ise Suudi Arabistan’la ilişkilerinden dolayı İran’ı tehdit kapsamı içerisine alırken, bunu Türkiye’nin içiyle ilişkilendirmeyi gerekli görmediği anlaşılıyor.        

Zira Erdoğan’ın Yemen sorununu Suudi argümanları ile doğrudan İran’la ilişkilendirmesi, hatta Irak ve Suriye’yi de dahil ederek İran’dan buraları terk etmesini istemesi, Ankara-Tahran ikili ilişkilerinin bağlamıyla irtibatlı değil.

İran’ın Irak ve Suriye’deki askeri varlığı, Tahran-Bağdat ve Tahran-Şam ilişkilerini ilgilendiren bir bağlama sahip olduğu için İran’a ‘gücü, kuvveti neyi varsa çekmesi gerektiğini’ söyleyecek taraf Erdoğan değil, Bağdat veya Şam olmalıydı.

Erdoğan’ın Yemen nüfusunun üçte birini oluşturan Husileri kastederek ‘terörist grupları’ ve İran’ı Yemen’den çekilmeye çağırması, Türkiye-İran ilişkilerinin geleneğiyle bağdaşmayan bir bağlam ve üsluba sahipti; peki Tahran buna neden Erdoğan’ın 7 Nisan ziyaretini gölgeleyecek bir karşı cevap vermemişti?

Ankara’da Suudi koalisyonundan, Tahran’da siyasi çözümden yana olmak

Tahran’ın Yemen sorunun çözümü için başlattığı diplomatik girişimin Suudilerin yalnızlaşmasına sebep olan sonuçları, İran’ın Erdoğan’ın kendisini hedef alan sert suçlamalarını neden önemsemediğine açıklık getiriyor.

Çünkü 26 Mart’ta Yemen saldırısını destekleyen ve Suudi koalisyona lojistik destek vaat eden Erdoğan[2] 7 Nisan’da Tahran’a yaptığı ziyarete Yemen konusunda İran’la ortak hareket kararı aldı.[3]

Yemen konusunda Pakistan’ı da etkileyerek Suudileri yalnızlaştıran bu süreç şöyle gelişti:

1- Husiler, IŞİD’in 20 Mart’ta Sana ve Sa’da kentlerindeki camilere düzenlediği, 150’ye yakın kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırılar üzerine el-Kaide ve IŞİD’e yönelik geniş çaplı bir saldırı başlattı ve güney illerine doğru ilerledi.

2- Husiler tarafından el-Kaide ile işbirliği yapmakla suçlanan Mansur Hadi, Husilerin Taiz’i ele geçirip Aden’e yaklaşması üzerine, 23 Mart’ta askeri müdahale çağrısı yaptı.[4]

3- Suudi Arabistan, 26 Mart’ta Hadi’nin çağrısını ve Yemen’in ‘İran tarafından işgal edildiğini’ gerekçe göstererek 10 ülkeden oluşan bir koalisyonla askeri müdahale başlattı.[5]  Ancak hava saldırılarına rağmen Husilerin ilerleyişini durduramayınca Pakistan ordusunun desteği ile kara operasyonları gündeme geldi.

4- Rusya 5 Nisan’da Yemen’deki çatışmaların durdurulması için BM Güvenlik Konseyi’ne bir karar taslağı sundu. Güvenlik Konseyi Geçici Başkanlığını yapan Ürdün’ün BM Temsilcisi bu konuda hızlıca karar alınamayacağını söyleyerek[6] Suudilere zaman kazandırmaya çalışsa da Rusya’nın Yemen meselesine bu ani girişi hem Suudi Arabistan’da hem de Mansur Hadi’de kaygı yarattı.

Öte yandan saldırıların bir an önce durdurulmasını isteyen İran da 4 maddelik bir çözüm planı sundu. Plan çatışmaların durdurulmasını, Yemen’e insani yardım ulaştırılmasını, siyasi müzakereler başlatılmasını ve geniş tabanlı bir ulusla birlik hükümeti kurulmasını öngörüyordu.

Kara harekatı olmadan sonuç alınamayacağı, Rusya ve İran’ın ateşkes ve çözüm girişimlerinin sonuç vermesinin ise kara harekatını imkansız hale getireceği Suudiler tarafından bile görülmeye başlanmıştı.

Suudilerin Pakistan’dan operasyona destek istemesi, ‘Arap gücü’ kurmaktan bahseden Suudilerin kara harekatı için Pakistan’dan başka kimseyi ikna edemeyeceğini düşündüğünü gösteriyordu.

Suudilerin Yemen planına Tahran’da darbe

Suudi Arabistan Veliaht Yardımcısı Muhammed bin Naif’in İran ziyaretinden bir gün önce görüştüğü Erdoğan’dan[7] ne istediğini bilmiyoruz.  

Ancak 26 Mart’ta Suudi operasyonlarına lojistik destek ve istihbarat yardımı vaat eden Erdoğan 7 Nisan’da Tahran’da ‘İran’la birlikte Yemen’de çözüm için ortak hareket’ kararı aldı.[8]

Erdoğan’ı Yemen’de çözüme ikna eden İran’ın Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, 8 Nisan’da Pakistan’a bir buçuk günlük bir ziyarette bulundu. Yemen konusundaki 4 maddelik çözüm planını sundu.[9]

Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, Zarif’in ziyaretinden iki gün önce Meclis Güvenlik Komisyonu üyeleriyle yaptığı toplantıda İran ve Türkiye’nin Yemen’deki savaşın diplomatik yollarla durdurulması konusunda girişim başlattığını belirterek Pakistan’ın bu fırsatı değerlendirmek için Suudi koalisyonuna katılmakta acele etmemesi gerektiğini söyledi.[10] 10 Nisan’da da Pakistan meclisi, Yemen’e yönelik kara harekatı için Suudi Arabistan’a asker gönderilmesini reddeden bir karar aldı.

ABD’yi ve aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 10 bölge ülkesini yanına alan Suudi Arabistan, İran’ı yalnızlaştırıp Husileri teslim almaya çalışırken, Erdoğan’ın Tahran’daki tavır değişikliğinin Pakistan’a Suudi askeri olmama fırsatı yaratması, Suudi planına öldürücü darbe vurdu.

Birleşik Arap Emirilikleri’nin dışişleri bakanlığı yetkilisi Enver Muhammed Gargaş, Türkiye ve Pakistan’ın Yemen konusunda İran’ı tercih ederek kendilerini yalnız bıraktığını söylemesi,[11] Osmanlıyı arkadan hançerlemekle suçlanan ‘Arapların’ şimdi kendilerini ‘Yeni Osmanlı’ tarafından Tahran’da arkadan hançerlenmiş hissettiklerini gösteriyor.



[1] Vatan, 26 Mart 2015. "İran'ın Yemen'den kuvveti, gücü neyi varsa çekmesi lazım" http://www.gazetevatan.com/-iran-in-yemen-den-kuvveti-gucu-neyi-varsa-cekmesi-lazim--754346-gundem/

[2] Habertürk 26 Mart 2015. Cumhurbaşkanı Erdoğan: Yemen operasyonunu destekliyoruz http://www.haberturk.com/dunya/haber/1058249-cumhurbaskani-erdogan-yemen-operasyonunu-destekliyoruz

[3] Hürriyet. 7 Nisan 2015. İran ve Türkiye, Yemen'de çözüm için ortak hareket kararı aldı http://www.hurriyet.com.tr/dunya/28672180.asp

[4] Milliyet. 23 Mart 2015. Yemen’in devrik lideri Hadi müdahale istedi http://www.milliyet.com.tr/yemen-in-devrik-lideri-hadi/dunya/detay/2032443/default.htm

[5] Hürriyet. 26 Mart 2015. Arap ülkelerinden Yemen’e hava saldırısı. http://www.hurriyet.com.tr/dunya/28557021.asp

[6] DW. 5 Nisan 2015. Rusya, Yemen’de ateşkes istedi. http://www.dw.de/rusya-yemende-ate%C5%9Fkes-istedi/a-18362170

[7] Cumhurbaşkanlığı resmi sitesi. 6 Nisan 2015 Suudi Arabistan Veliaht Vekili Prens Muhammet Bin Naif Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda https://www.tccb.gov.tr/haberler/170/92856/suudi-arabistan-veliaht-vekili-prens-muhammet-bin-naif-cumhurbaskanligi-sarayinda.html

[8] Hürriyet. 7 Nisan 2015. İran ve Türkiye, Yemen'de çözüm için ortak hareket kararı aldı http://www.hurriyet.com.tr/dunya/28672180.asp

[9] Farsnews. 12 Nisan 2015. یک روز و نیم با ظریف در اسلام‌آباد و دیپلماسی فعال ایران در قبال یمنhttp://www.farsnews.com/newstext.php?nn=13940118000357

[10] Ali Musevi Halhali, Diplomasi-yi İrani. 12 Nisan 2015. زمزمه حل دیپلماتیک بحران یمن http://www.irdiplomacy.ir/fa/page/1946331/% 86.html

[11] Yeni Şafak. 12 Nisan 2015. Yemen sitemi. http://www.yenisafak.com.tr/dunya/yemen-sitemi-2117492



Makaleler

Güncel