ABD’ye kapris yaparken Rusya’dan tokat yemek

Suudi Arabistan’ın dış politika ve güvenlik konularındaki geleneksel karakterini ifade eden ‘muhafazakar’, ‘ılımlı’, ‘temkinli’ ve ‘kapalı’ kavramları, Salman bin Abdulaziz’in krallık dönemi ile birlikte yerini ‘revizyonist’, ‘agresif’, ‘cüretkar’ ve ‘açık’ kavramlarına terk etti.

 

Suudi Arabistan’ın beş gün arayla Rusya ve Fransa ile imzaladığı anlaşmalar, Riyad’ın geleneksel dış politikasında yaşanan ‘radikal değişime’ kanıt olarak sunuluyor.

Arap dünyasının etkili gazetelerinden Rey el-Youm’a göre, Suudi 2. Veliahdı Muhammed bin Salman’ın 19 Haziran’da Rusya’ya, 24 Haziran’da da Fransa’ya yaptığı ziyaretler, Suudi Arabistan’ın ABD ile ‘stratejik boşanmanın’[1] eşiğine geldiğini gösteriyor.

Kral Salman dönemiyle birlikte Suudi dış politikasında hissedilir değişiklikler olduğu doğru; ancak değişimin niteliğini anlayabilmek ve bunun gerçekten ‘ABD ile stratejik boşanma’ anlamına gelip gelmediğine karar verebilmek için öncelikle bu değişimin aktörlerinin, sebeplerinin ve yönünün belirlenmesi gerekiyor.

Suudi Arabistan’daki değişimin yansımaları

Suudi Arabistan’ın dış politika ve güvenlik konularındaki geleneksel karakterini ifade eden ‘muhafazakar’, ‘ılımlı’, ‘temkinli’ ve ‘kapalı’ kavramları, Salman bin Abdulaziz’in krallık dönemi ile birlikte yerini ‘revizyonist’, ‘agresif’, ‘cüretkar’ ve ‘açık’ kavramlarına terk etti.

Şimdi, stratejik ittifaklarını Rusya ve Fransa ile çeşitlendirerek ‘muhafazakarlığını’ terk eden ve bu tercihini geleneksel müttefiki Amerika’ya karşı bir tavır olarak göstermekten çekinmeyen bir Suudi Arabistan var.

Suudiler artık, Yemen’e karşı on ülkeyi savaşa zorlayacak kadar agresif; Ortadoğu’ya dair 7 maddelik planında ‘İran’da rejimi devirmeyi’ ve ‘Türkiye, İran, Irak topraklarını Kürt devleti ile bölmeyi[2] önerecek kadar ‘cüretkar’ ve bu planı İsrail Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Dore Gold’a sunacak kadar da ‘açık’ oynuyor.

Suudi Arabistan’daki değişimin aktörleri

Yeni Kral Salman’ın sağlık sorunlarından dolayı ülkenin aslında fiilen veliahtlar tarafından yönetilmekte olduğu çok yaygın bir kanaat. Gözüken o ki veliahtlar arasında da bir görev paylaşımı söz konusu.

Görevde oldukları bakanlıklar da dikkate alındığında İçişleri Bakanı ve 1. Veliaht Muhammed bin Naif’in iç politikada, Savunma Bakanı ve 2. Veliaht Muhammed bin Salman’ın ise dış politika ve güvenlik stratejisinde karar verici olduğu anlaşılıyor.

Örneğin Suudi Arabistan’ın İran ve Rusya üzerinde ekonomik baskı oluşturmak için üretimi arttırıp petrol fiyatlarını düşürme politikasına karar verirken ARAMCO Başkanı Muhammed bin Salman’la; Yemen savaşına komuta ederken Savunma Bakanı Muhammed bin Salman’la; Rusya ve Fransa ile yapılan stratejik anlaşmalara imza atarken de Veliaht Muhammed bin Salman’la karşılaşıyoruz.

Değişimin sebepleri

Suudi Arabistan’daki bu değişimin başlıca sebebini Obama yönetiminin İran politikası oluşturuyor.

Suudiler, Kral Abdullah döneminde de Amerika’nın Taliban ve Saddam rejimlerini ortadan kaldırarak hem İran’ı düşmanlarından kurtardığını hem de Irak’ta ve Afganistan’da Tahran’a nüfuz alanı yarattığını düşünüyordu.

Ancak Suudiler bu düşüncelerinden kaynaklanan tepkilerini sadece söylem düzeyinde tutmuştu. ABD’yi Irak’ı İran’a altın tepside sunmakla ve ‘Şii Hilali’nin doğmasına sebep olmakla suçlamış olsalar da ‘işgalci’ diye niteledikleri Amerikan ordusunun Irak’ı işgal ederken Arabistan topraklarını kullanmasına itiraz etmemişlerdi.

Yemen, Bahreyn, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin’de İran nüfuzundan kaygı duyan Suudiler açısından Irak’ın rövanşının alınacağı altın fırsat Suriye isyanı ile doğmuştu. Ama ne kendileri ne de ‘Dostlar Grubundaki’ Türkiye ve Katar gibi müttefikleri vekalet savaşını zafere taşıyabildi.

Kitle imha silahları gerekçesiyle Irak’ı İşgal eden Amerika’yı Suriye’ye müdahaleye yöneltecek senaryoyu hazırlamak Suudi aklının ürünüydü.

Ancak 21 Ağustos 2013’te Doğu Guta’daki kimyasal silah saldırısı sebebiyle Suriye’ye müdahale hazırlıkları yapan Obama yönetimi, son anda müdahale kararını Kongre’ye bırakarak Suudilerle ortaklarının umudunu söndürdü.

İsrail, Obama’yı Suriye’ye saldırıdan İran’ın vazgeçirdiğini[3] iddia ederken, Suudiler Amerika’ya olan öfkelerini “ilişkileri azaltmak ve başka müttefikler bulmak”la[4] tehdit ederek gösterdi.

O dönemde Amerika’ya yönelik tehdit, sadece lafta kaldı; hatta ‘muhafazakar’ ve ‘temkinli’ Kral Abdullah, tehdidin sahibi Bender bin Sultan’ı görevinden alarak Amerika’dan zımnen özür bile dilemiş oldu.

Ancak Kral Salman’la birlikte Bender’in tehditlerine gerçeklik kazandıracağının ve Bender’e iade-yi itibarda bulunulacağının işareti 29 Nisan’daki saray darbesi ile verilmişti.[5]

29 Nisan’da dışişleri bakanlığına atanan Adil el-Cubeyr ve İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Dore Gold’la görüşen Danışmanı Enver Macid Eşki, Muhammed bin Salman’ın A takımında yer alıyorlar. Adil el-Cubeyr, Washington büyükelçiliği döneminde Bender bin Sultan’a asistanlık, Enver Eşki ise danışmanlık yapmış bir isim.

Bender bin Sultan’ın Bush ailesiyle olan kadim dostluğu dikkate alındığında bu bilgiler, Muhammed bin Salman’ın İran sebebiyle Washington’la başlattığı savaşın Amerika ile değil, Obama ile bir savaş olduğunu ve Jeb Bush başkanlığındaki Cumhuriyetçi Amerika’ya yatırım anlamı taşıdığını gösteriyor.

‘Riyad-Moskova ilişkilerinde devrim’

Muhammed bin Salman’ın 19 Haziran’daki Rusya ziyareti, Bender bin Sultan’ın ABD ile ilişkileri azaltmak ve başka müttefikler bulmak yönündeki tehdidinin ilk somut adımıydı.  

Arabistan’ın Rusya Büyükelçisi Abdurrahman er-Reisi, ziyaretin amacını “İki ülke arasındaki karşılıklı saygıya dayalı sağlam ‘stratejik ilişkilerin’ geliştirilmesi ve ilişkilerde yeni bir dönem başlatılması” olarak açıkladı.   

Riyad’la Moskova’nın başta Suriye olmak üzere bölgesel meselelerdeki zıt tutumlarına işaret eden Rey el-Youm da Muhammed bin Salman’ın Rusya ziyaretini ikili ilişkilerde ‘devrim’ olarak niteledi.

Ancak ziyaret öncesinde yapılan değerlendirmelerden ve ziyaretin adının “Suudi Arabistan'dan Putin'e Suriye ziyareti” olarak konmasından Rusya’dan başka herkesin Riyad-Moskova ilişkilerindeki ‘yeni dönemi’ ikili ilişkiler boyutuyla değil, bölgesel gelişmelere etkileri bakımından önemsediği anlaşılıyordu.

Zira ziyaret öncesinde oluşturulan havaya göre Rusya zaten Suriye’de Beşşar Esed’siz bir geçiş sürecine hazır hale gelmişti[6] ve Muhammed bin Salman’ın hedefi de Putin’i “Esed’siz bir geçişe ikna etmekti.”[7]

Putin’den Suudilere Suriye tokadı

Putin’in Suudi heyetini Moskova’da değil de Uluslararası Ekonomik Forum çerçevesinde St. Petersburg’da kabul etmesi, Rusya’nın Suudilerin stratejik önerileriyle değil, sadece parasıyla ilgilendiğinin ilk göstergesi oldu.

Nitekim Suudiler de Moskova’da kabul edilmemekten dolayı kendilerini aşağılanmış hissetseler de ‘ziyaretin başarısını’ sadece ikili ilişkilerle sınırlı olan nükleer alanda işbirliği, altyapı yatırımları ve silah ithalatı[8] konularında yaptıkları anlaşmalarla izah ettiler.

Putin’in Suudi heyetinin bulunduğu gün Libya ve Irak örneklerini vurgulayarak Suriye yönetiminin terörle mücadelesine verdiği güçlü destek[9] ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreter Yardımcısı Yevgeni Lukiyanov’un “Körfez ülkeleri şu an Beşşar Esed’in iktidarda kalması için dua etmelidir; çünkü IŞİD’i yenebilecek tek kişi odur”[10] şeklindeki açıklaması, sadece Suudilerin umuduna değil, Suudilerin bölgesel liderliğine bağlanan umutlara da öldürücü son darbe oldu.

Suudilerin, ABD’ye kapris için başlattıkları müttefik arayışlarının ikinci durağı olan Paris macerası, terörle mücadele nasihati dinledikleri Rusya macerasından aslında nitelik olarak farksızdı.

Suudilerle nükleer santral inşası ve 21 adet helikopter satışı için 12 milyar dolarlık anlaşma imzalayan Fransızlar da tıpkı Ruslar gibi Suudi Arabistan’a bir stratejik müttefik olarak değil, bir pazar olarak değer veriyordu.

Çünkü hem Moskova hem de Paris, Suudilerin kaprislerinin ABD’ye değil Obama’ya olduğunun farkındaydı ve stratejik müttefiklik süresinin ABD’deki başkanlık seçimlerine kadar süreceğini çok iyi biliyordu.

Obama sonrasının iki muhtemel başkanından Hillary Clinton’un Demokrat Parti içindeki bir ‘Cumhuriyetçi’, Jeb Bush’un ise Suudilerle aynı frekanstan bir Cumhuriyetçi olduğu düşünüldüğünde Moskova ve Paris, İran’la nükleer yarışa azmeden Suudileri azami ölçüde pazar olarak kullanmayı kârlı gördü.

Suudi Arabistan, ABD başkanlık seçimlerine kadar yatırımcısı için her bakımdan karlı bir pazar.

 



[1]Rey el-Youm. 24 Haziran 2015. http://www.raialyoum.com/?p=277135

[2]YDH. 12 Haziran 2015. Suudilerden İsrail’e bağımsız Kürdistan planıhttp://www.ydh.com.tr/HD13943_suudilerden-israile-bagimsiz-kurdistan-plani.html

[3]YDH. 1 Aralık 2013. Mossad: Obama’yı Suriye saldırısından İran vazgeçirdi http://www.ydh.com.tr/HD12464_mossad--obamayi-suriye-saldirisindan-iran-vazgecirdi.html

[4]Fehim Taştekin. Radikal. Sinirler bozuk mirim. 25 Ekim 2013. http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/sinirler_bozuk_mirim-1157242

[5]YDH. 3 Mayıs 2015. Sudeyri darbesi ve ‘Yeni Suudi Arabistan’ http://www.ydh.com.tr/YD459_sudeyri-darbesi-ve-yeni-suudi-arabistan.html

[6]YDH. 14 Haziran 2015. Suriye’de Alevi darbesi senaryosu http://www.ydh.com.tr/YD464_suriyede-alevi-darbesi-senaryosu.html

[7]BBC Türkçe. 18 Haziran 2015. Suudi Arabistan'dan Putin'e 'Suriye ziyareti' http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150618_suudi_arabistan_putin

[8] Sputnik. 21 Haziran 2015. Suudi Arabistan: Rusya'dan silah almamıza kimse mani olamaz. http://tr.sputniknews.com/ortadogu/20150621/1016115664.html#ixzz3eV7F8Rc9

[9] YDH. 19 Haziran 2015. Putin’den Suudilere umutsuzluk veren Suriye açıklaması http://www.ydh.com.tr/HD13959_putinden-suudilere-umutsuzluk-veren-suriye-aciklamasi.html

[10] YDH. 24 Haziran 2015. Rusya: Körfez ülkeleri Suriye yönetimine dua etmeli. http://www.ydh.com.tr/HD13970_rusya--korfez-ulkeleri-suriye-yonetimine-dua-etmeli.html



Makaleler

Güncel