Dahiye saldırısının siyasi zamanlaması

img
Dahiye saldırısının siyasi zamanlaması YDH

"Lübnan hükümeti, İsrail saldırıları karşısında savaş ve barış kararına sahip olma aşamasına geçecek mi? En azından tüm Lübnan olmasa bile Beyrut'u korumak için bu adımı atacak mı? Yoksa bu tutum sadece direniş karşı mı sergilenecek?"




YDH - El-Ahbar yazarı Ali Haydar'a göre, İsrail'in Dahiye saldırısı, ABD-İsrail stratejisi kapsamında siyasi olarak zamanlanmış bir hadise ve Aksa Tufanı sonrası değişen İsrail güvenlik doktrinini yansıtıyor. Saldırı, Hizbullah'ı hedef alan bölgesel saldırganlığın bir parçası olup, Lübnan'daki iç baskılarla eş zamanlı olarak direniş ve tabanı üzerindeki baskıyı artırmayı amaçlıyor. İsrail'in, Hizbullah'ın zaman kazanarak toparlanmasından endişe duyduğu ve bu nedenle Washington ile birlikte aceleci davrandığı görülüyor.

İsrail'in dün Beyrut'un güney banliyösüne (Dahiye) yönelik saldırısı, Amerika ve İsrail'in geçen kasım ayındaki ateşkes anlaşması sonrasında izlediği stratejisinin devamı niteliğinde.

Bu saldırı, Tel Aviv ve Washington'daki siyasi ve güvenlik değerlendirme masalarına yansıyan iç değişkenleri de içeren siyasi hesaplamalara dayanarak, birden fazla kritere göre yeni bir tırmanış.

Bununla birlikte, bu saldırının aynı zamanda İsrail'in bölge düzeyinde izlediği ve şu ana kadar Gazze'ye ek olarak Lübnan ve Suriye'yi de kapsayan bölgesel saldırganlık stratejisinin bir parçası olduğu da göz ardı edilmemeli.

Yemen'le mücadele görevini ise Amerika Birleşik Devletleri üstleniyor. Başka bir deyişle, bu durum Aksa Tufanı'nın ardından İsrail güvenlik doktrinindeki dönüşümlerin de bir yansıması.

Bu sadece analitik bir çıkarım değil; resmi olarak ilan edilmiş, araştırma enstitüleri tarafından yayımlanan çalışmalarda yer almış ve uzmanların dilinden dökülmüştü.

Hizbullah'ın bu dönüşümün kapsadığı taraflardan biri olduğu aşikar. Özellikle savaşın, Hizbullah'ı yeteneklerinin tehdidini marjinalleştirecek düzeyde zayıflatmadığı ve tehdidini sona erdirmediği göz önüne alındığında bu durum daha da belirgin.

Bu saldırı, direnişin silahını bırakmasını hedefleyen, aksi takdirde daha fazla saldırı ve baskı olacağı ve yeniden imarın gerçekleşmeyeceği yönündeki iç siyasi, medyatik ve korkutma kampanyalarıyla eş zamanlı olarak gerçekleşiyor.

Dünkü saldırıda dikkat çeken husus, daha önce olduğu gibi İsrail'e atılan füzelere misilleme olduğu bahanesine sığınılmaksızın, Beyrut bölgesinin banliyösünün hedef alınarak kapsanması.

Bu, düşmanın her an benzer bir bahaneyle böyle bir saldırıya girişebileceği ve bunu birden fazla alanda daha tehlikeli ve etkili senaryolara genişletebileceği anlamına geliyor.

Önceki aşamalarla karşılaştırıldığında, bu saldırının geçen kasım ayındaki anlaşmadan sonra başlayan bir sürecin parçası olduğu görülüyor.

Bu süreçte başlangıçta düşman ordusunun ön cephedeki köylerde uyguladığı yıldırma ve yıkım politikasına odaklanıldı, daha sonra Litani Nehri'nin kuzeyindeki saldırılarını yoğunlaştırarak Bekaa'ya kadar ulaşıldı.

Ardından, soruşturmaların da gösterdiği gibi Hizbullah'ın ilgisi olmayan füzeler bahane edilerek başkent hedef alındı, buna paralel olarak diğer bölgelerde suikastlar ve saldırılar devam etti.

Saldırının coğrafi boyutu, bağlamı, zamanlaması ve önleyici nitelikte olması, saldırının kökeni, zamanlaması, kapsamı ve büyüklüğü açısından güvenlik bağlamından ziyade siyasi bir kararın tercümesi olduğunu gösteriyor.

Amaç, daha önceki baskı ve korkutmanın beklenen sonuçları vermediği anlaşıldıktan sonra, direniş ve onun destekçi çevresi üzerindeki siyasi ve psikolojik baskı seviyesini yükseltmek. Aynı zamanda bu saldırının devam eden bir sürecin durağı olduğunu söylemeyi hedefliyorlar.

Düşmanın bu düzeydeki saldırılarda güvendiği en önemli unsurlardan biri, etkilerine olan beklentisinin iç baskılarla buluşması.

Bu etkilerin siyasi ve psikolojik sonuçlarını güçlendirme görevini ise, açıkça direnişin silahsızlandırılması talebini benimseyen ve saldırılarını sürdürmesi için İsrail'e bel bağlayan Lübnanlı güçler, şahsiyetler ve medya organları üstlenecek.

Bununla birlikte, düşmanın savaştan stratejik siyasi hedeflere ulaşma olasılığı açısından zamanın öneminin farkında olduğu artık bariz.

Dolayısıyla Washington ile birlikte aceleci görünüyorlar. Zira Hizbullah'ın bu zamanı toparlanma ve yeniden yapılanma sürecini tamamlamak için kullandığını fark ediyor ve değerlendiriyorlar ki bu durum gizli saklı değil. Aksine, bu, Hizbullah'ın karşılaştığı tüm önceki aşamalardaki yaklaşımının en önemli özelliklerinden biri.

Görünüşe göre bu endişeler, İsrail'e umut bağlayanlara da sirayet etmiş ve onlar da endişelerini ve Hizbullah'ın birkaç ay içinde silahsızlandırılması gerekliliğini dile getirmeye başladılar.

Aksi takdirde, rüzgârın yönü değişebilir ve bu ivme en hafif tabirle azalabilir. Ya da belki de Hizbullah yeni bir aşamaya geçmeye karar verebilir.

Sonuç olarak, düşmanın saldırılarını sürdüreceğini söylemek için özel bilgilere ihtiyaç yoktu ve aynı değerlendirme bu saldırıdan sonrası için de geçerli.

Fakat şimdiki zorluk şu: Lübnan hükümeti, İsrail saldırıları karşısında savaş ve barış kararına sahip olma aşamasına geçecek mi? En azından tüm Lübnan olmasa bile Beyrut'u korumak için bu adımı atacak mı? Yoksa bu tutum sadece direniş karşı mı sergilenecek?

Çeviri: YDH