ABD’nin yeni Ortadoğu stratejisi: İsrail kenarda, Suudi Arabistan merkezde

img
ABD’nin yeni Ortadoğu stratejisi: İsrail kenarda, Suudi Arabistan merkezde YDH

ABD’nin bölgesel politikalarının birçok temel konuda İsrail’den ayrıştığını öne süren İsrailli uzmana göre, ABD’nin Körfez ile geliştirdiği ilişkiler, İsrail’in geleneksel olarak “kırmızı çizgi” olarak gördüğü birçok konuda oyunun dışında kalmasına ve bedel ödemesine neden olabilir.




YDH- Orta Doğu Enstitüsü ve İsrail Ulusal Güvenlik Enstitüsü uzmanı Yoel Guzinski, ABD Başkanı Donald Trump’ın Körfez ülkelerine yapacağı ziyareti değerlendirerek, bunun sıradan bir protokol ziyareti olmadığını, karşılıklı çıkarların söz konusu olduğu kapsamlı bir anlaşmanın parçası olduğunu belirtti.

Guzinski, Trump’ın Körfez liderlerine özel bir yakınlık duyduğunu ve Suudi Arabistan’ı “ekonomik anlaşmalarına aracılık eden stratejik bir ortak” olarak gördüğünü ifade ediyor.

Trump’ın bölgesel vizyonunda, “İsrail değil, Suudi Arabistan temel taşını oluşturuyor.” Bu nedenle ABD Başkanı, “bölgesel vizyonunu İsrail değil, Suudi Arabistan üzerinden şekillendiriyor.”

Guzinski, dış politika alanında bugüne dek net bir başarısı olmayan Trump’ın, özellikle ekonomik kazanımlar elde ederek bunları artan siyasi kampanyasında başarı olarak sunmak istediğini ifade etti.

Guzinski’ye göre Suudi Arabistan, Trump’ın ajandasında, tıpkı ilk döneminde olduğu gibi, yine merkezi bir yere sahip.

Riyad’a "bölgesel meselelerde önemli bir rol" veriliyor. Hatta Rusya ile Ukrayna konusunda yürütülecek ilk arabuluculuk çabalarında bile Suudi Arabistan’a yer verilmesi bekleniyor.

Yazar, Trump’ın gündeminde nükleer iş birliği konularının da öncelikli olduğunu aktarıyor.

“Suudi Arabistan, ABD'nin desteğiyle sivil bir nükleer program geliştirmek istiyor; tıpkı BAE’nin yaptığı gibi.” Ancak Riyad’ın yerli uranyum zenginleştirmekte ısrar etmesi, “ABD yönetimini zor durumda bırakıyor.”

Guzinski’ye göre böyle bir izin verilmesi, İran ile yürütülen müzakereleri ve nükleer silahların yayılmasını önleme çabalarını tehlikeye atabilecek bir emsal teşkil edecek.

Silah satışları konusunda Guzinski, “devasa anlaşmaların açıklanmasının petrol gelirlerinde düşüş olsa bile, muhtemel olduğunu” belirtiyor.

Körfez ülkeleri açısından bu tür silah anlaşmaları, bu durum İsrail’in askeri üstünlüğüne zarar verebilecek olsa bile, “Washington ile ortaklığı derinleştirme ve uzun vadeli bağlılık yaratma” yolu olarak görülüyor.

Ayrıca Körfez ülkeleri, ABD ile bağlayıcı savunma anlaşmaları imzalamak istiyor. Ancak bu tür anlaşmaların kongre onayı gerektirmesi, ABD iç siyasetinde kolaylıkla gerçekleşemeyeceği anlamına geliyor. Bu nedenle Guzinski, “daha az resmi güvenlik anlaşmaları” görmeyi beklediğini söylüyor.

Ziyaretin teknoloji boyutuna da değinen Guzinski, özellikle yapay zekânın gündemde olacağını belirtiyor.

Körfez ülkeleri, daha önce erişemedikleri ileri düzey Amerikan teknolojilerine ulaşmayı hedefliyor.

Karşılığında ise “Washington, Amerikan ekonomisine büyük miktarda para girişi bekliyor; Trump da bunu kendi ekonomik başarısı olarak sunacak.”

Guzinski, Körfez ülkelerinin İran’dan korktuklarını ama aynı zamanda ekonomik zararlar ve iç istikrarsızlık nedeniyle askeri bir çatışma istemediklerini vurguluyor.

Bu nedenle “Körfez liderleri, Trump’a İran ile bir anlaşmaya yönelmesi gerektiğini fısıldayabilirler; geçici bile olsa.” Bu tutum, “İsrail’in Washington’a verdiği mesajlardan tamamen farklı.”

İsrail, İran’a askeri müdahale yapılmasını, nükleer programının sonlandırılmasını ve “belki de rejimin devrilmesini” istiyor.

Guzinski, Suudi Arabistan ile İsrail arasında normalleşmenin bu ziyarette gündeme gelmeyeceğini söylüyor.

Bu sadece ilerleme eksikliğinden değil, “Suudilerin konunun kamuoyunda gündeme getirilmemesini istemesinden” kaynaklanıyor.

Riyad’ın pozisyonu hâlâ “savaşın sona ermesini ve Filistin devletinin temellerinin atılmasını” şart koşuyor. Bu ise mevcut İsrail hükümetinin reddettiği bir talep.

Yazar, ABD’nin özellikle silah anlaşmalarıyla sunduğu teşviklerin, İsrail ile normalleşmeyi hedeflediğini, ancak Gazze savaşının ve bunun doğurduğu sonuçların bu üçlü planı geciktirdiğini belirtiyor.

Bu durum sonucunda “İsrail, normalleşmeyi sağlayamıyor ve diğer alanlardaki çıkarlarını da güvence altına alamıyor. İsrai’deki hükümetin, olup bitenin ciddiyetinin farkında olup olmadığı bile belli değil.”

Yazara göre, “İsrail, tarihi bağlara rağmen, şu an ABD’nin bölgesel politikasının merkezinde değil.”

Trump’ın duruşu, “Netanyahu’dan ziyade Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zayed’e daha yakın.” Bu da Washington’ın “birçok temel konuda İsrail'den ayrıştığı” izlenimini veriyor.

Trump’ın Katar’a yapacağı ziyaretin, İsrail’in itirazlarına rağmen gerçekleşmesi, “Washington’ın Doha’yı stratejik bir varlık olarak görmeye devam ettiğini ve bu eğilimin değişmesinin beklenmediğini” gösteriyor.

Sonuç olarak, Guzinski’ye göre, “ABD, Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerini İsrail’in aleyhine güçlendirmeye devam ediyor. Bu da İsrail’in, geleneksel olarak kırmızı çizgi kabul ettiği konularda oyunun dışında kalmasına ve bedel ödemesine neden olabilir.