ABD'nin saldırısı İran'ı veya nükleer programını zayıflatmadı, ancak İran, bölgeyi daha geniş bir çatışmaya sürükleme tehdidi oluşturan ABD'nin açıkça tırmanan gerginliği karşısında tepki seçeneklerini değerlendiriyor.

YDH- El-Ahbar gazetesinden Muhammed Havacuyi’nin analizine göre, ABD Başkanı Donald Trump, İsrail’in İran’a karşı savaşına doğrudan müdahil olma kararıyla bölgede önemli bir kırılma noktasına imza attı.
İsrail, on gün süren çatışmalar sonrası stratejik hedeflerine ulaşmakta zorlanırken yaygın füze saldırılarıyla karşılaştı.
Bu gelişmeler üzerine ABD, vekilinin lehine dengeleri değiştirme kararı aldı ve İran’ın Natanz, İsfahan ve Fordo’daki üç nükleer tesisine “Midnight Hammer” kod adlı operasyonla hava saldırısı düzenledi.
Tesislerin tamamı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) denetimi altındaydı.
Trump, Fordo tesisine tam yük bombaların atıldığını ve tesisin “bitirildiğini” iddia etti. Ancak saldırının etkinliği ve verilen hasarın kapsamı konusunda önemli şüpheler bulunuyor.
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in İran’ın nükleer programının “tamamen yok edildiği” yönündeki açıklamalarına rağmen, İran iç kaynakları saldırıların esasen tesislerin giriş noktalarını hedef aldığını, temel altyapıya zarar verilmediğini bildiriyor.
Bu durumun, İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stoklarını halk sağlığını korumak amacıyla önceden bilinmeyen bölgelere taşımasıyla bağlantılı olduğu belirtiliyor.
İran Yüksek Lideri’nin danışmanı Ali Şemhani ise “Tesislerin tamamen yok edildiği varsayılsa bile, mesele henüz bitmiş değildir” dedi.
İran Atom Enerjisi Kurumu sözcüsü Behruz Kemalvendi ise İran televizyonuna yaptığı açıklamada, nükleer endüstrinin ülkede derin köklere sahip olduğunu vurguladı ve “Zarar doğru ancak bu sektör daha önce de zarar gördü ve elimizdeki kapasiteyle zararlar telafi edildi. Bu sektör büyümeye devam edecek” dedi.
UAEA’nın son raporuna göre, İran’ın %60 oranında zenginleştirilmiş 400 kilogramdan fazla uranyumu bulunuyor.
Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması üyesi olan İran, uranyumu yakıt üretimi için zenginleştirme hakkına sahip olduğunu savunuyor.
Batı ise bu programın nükleer silah geliştirme amaçlı olabileceğinden endişe ediyor.
İranlı yetkililer, saldırı öncesi diplomasiye bağlı olduklarını ve Haziran ayında yapılacak müzakereleri beklediklerini ifade etmişti. Ancak İsrail’in ABD onayıyla gerçekleştirdiği saldırılar, müzakere sürecini tehlikeye attı.
İran’ın önceliği şu aşamada İsrail ve ABD saldırılarına karşı caydırıcılık kapasitesini yeniden tesis etmek olarak görünüyor.
Bu kapsamda, İran’ın ABD üslerini ve çıkarlarını hedef alan karşı saldırılar düzenleme ihtimali bulunuyor.
İran Devrim Muhafızları, ABD’yi “pişmanlık doğuracak yanıtlar” konusunda uyarırken, “İran meşru müdafaa hakkı çerçevesinde karşılık verecektir” açıklamasında bulundu.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında yaptığı açıklamada, ABD Başkanı’nın hem İran’ı hem kendi halkını aldattığını ve diplomasinin başarısız olduğunu belirtti.
Öte yandan, İran Parlamentosu ABD’nin saldırısına yanıt olarak Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasını tavsiye etti ancak nihai karar Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nin yetkisinde kaldı.
İran Şura Konseyi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komitesi üyesi İsmail Kevseri, saldırı karşısında ülkesinin İsrail’e yönelik operasyonlarını sürdüreceğini ve Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasının gerçek bir olasılık olduğunu belirtti.