İran, birikim yoluyla caydırıcılık inşa ediyor

img
İran, birikim yoluyla caydırıcılık inşa ediyor YDH

"Yeni bir hegemonya döneminin yolu açılmak şöyle dursun İsrail, İran'a saldırmanın ağır bedeller ve kontrolü zor sonuçlar olmadan kolay olmayacağını anladığı yeni bir dengeyle karşı karşıya buldu."




YDH - İsrail'in ABD destekli son saldırıları, İran'a fiziki zarar verse de Tahran'ın nükleer programını veya siyasi yapısını çökertme gibi stratejik hedeflerine ulaşamadı. El-Ahbar gazetesi yazarı Ali Haydar'ın değerlendirmesine göre İran'ın ölçülü ve kademeli misillemesi, hem caydırıcılık kapasitesini kanıtladı hem de İsrail'in tek taraflı güç kullanma üstünlüğünü sona erdirerek yeni bir karşılıklı denge oluşturdu.

İsrail'in, ABD'nin doğrudan desteğiyle İran'a karşı başlattığı son savaş, sadece şiddeti ve ilan edilen hedefleriyle değil, aynı zamanda çeşitli tarafların güç sınırlarını ve zayıf noktalarını ortaya koymasıyla da bölgesel ve uluslararası savaş sahnesinde dönüm noktası teşkil ediyor.

Bu savaş, birbiriyle karşı karşıya gelen üç gücün iradeleri için adeta kamuoyuna açık bir sınav gibiydi: Bir tarafta İran tehlikesini sınırlandırmak isteyen İsrail, diğer tarafta gerilimi tırmandırmakla kontrol altında tutmak arasında tereddüt eden ABD ve caydırıcılık denklemini oturtup stratejik sabitelerinden taviz vermemeye kararlı olan İran.

12 günlük çatışma, kesin bir askeri sonuca veya güç dengelerinde köklü bir değişikliğe yol açmasa da gelecek dönemin politikalarını, ittifaklarını ve seçeneklerini yeniden şekillendirecek son derece önemli veriler ortaya çıkardı.

'Başarının' sınırları ve misillemenin etkileri

Tahran'ın aldığı darbelerin ağırlığına rağmen, savaşın genel manzarası Washington ve Tel Aviv tarafından ilan edilen stratejik hedeflere ulaşmada bariz bir başarısızlık olduğuna delalet.

Nitekim bu iki ülkenin öncülük ettiği saldırı, ne İran liderliğinin aldığı tutumların teyit ettiği ve ABD ile İsrail'den gelen göstergelerin güçlendirdiği üzere İran'ın nükleer programını felç etmeyi başarabildi ne de savaşın seyrinin ve ateşkesin kanıtladığı gibi İran'ın füze kapasitesini devre dışı bırakabildi.

Ayrıca saldırı, rejimin siyasi veya toplumsal yapısında bir gedik açamadı. İslam Cumhuriyeti, iç düzeyde bütünlüğünü korudu ve ilk darbenin şokundan sadece saatler sonra gecikmeyen yoğun bir füze saldırısıyla hızla yeniden konumlanmayı başardı. Saldırının sürpriz etkisinin, iradenin çökmesi veya yeni denklemlere boyun eğme anlamına gelmediğini pratikte ispat etti.

İsrail ve ABD'nin saldırıları İran'daki nükleer ve ekonomik tesislere ciddi zararlar vermiş olsa da İran stratejisinin özünü değiştirmedi.

Ne Tahran nükleer programından vazgeçti ne de Tel Aviv'in dayatmaya çalıştığı boyun eğdirme denklemine razı oldu.

Tüm bunlar, savaş sonrası dönemde Amerikan ve İsrail karar alma merkezlerindeki hesaplamalar için savaşın sonuçlarını temel bir malzeme hâline getiriyor ve gerilimi tırmandırmanın mantığı ile askeri gücün gerçekte neyi başarabileceğine dair büyük soru işaretleri doğuruyor.

Bu sorulara, İran'ın ne anlık ne de içgüdüsel olan, aksine güç dengeleri ve risklere dair hassas bir farkındalıktan kaynaklandığı anlaşılan misillemesiyle ilgili başka sorular da ekleniyor.

Bu durum, İran'ın misillemesini hedefleri ve araçları bakımından düşünülmüş kılıyordu. Zira İran, büyük caydırıcılık hesaplarıyla alakalı anlaşılır gerekçelerle gerilimi kontrol altında tutmaya özen gösterse de aynı zamanda bir zayıflık veya geri çekilme imajı vermeye de hazır değildi.

Bu durum, İsrail'in derinliklerindeki hassas tesislere yönelik hedefli saldırılarında açıkça görüldü ve bu saldırılar, İran'ın füze kabiliyetlerindeki ve stratejik cüretindeki dikkat çekici gelişmeyi yansıttı.

Böylece İran'ın kurduğu denklem savaşı durdurmayı, zararları sınırlamayı ve savaşın yayılmasını önlemeyi amaçlayan kademeli bir misillemeyi bir araya getirdi.

Amerika'nın ikili hesapları

Donald Trump yönetiminin Fordo ve Natanz gibi İran nükleer tesislerini hedef alarak doğrudan müdahale etme kararı, ancak bir dizi çelişkili iç mülahaza dikkate alındıktan sonra şekillendi.

Karar alıcılardan bazıları bunu İsrail'in güvenliğini korumak ve Amerika'nın prestijini artırmak için bir zorunluluk olarak görürken, kurum içindeki diğer akımlar Irak ve Afganistan senaryolarını tekrarlayacak açık uçlu bir savaşa sürüklenme ihtimalinden derin endişe duyduklarını ifade ettiler.

Operasyonun tavanını belirleyen de bu görüş ayrılığı oldu ve kapsamlı bir savaş seçeneğinin Washington için masada olmadığını, aksine bunun tamamen siyasi bir mesajlaşma savaşının parçası olduğunu gösterdi.

Özellikle de bu yola başvurmanın, Amerika'nın bölgedeki çıkarları ve ABD'nin Çin ve Rusya ile hegemonya mücadelesi verdiği dünyadaki imajı üzerinde devasa yansımaları olacaktı.

Diğer taraftan Tahran, ilk andan itibaren Washington ile kapsamlı bir savaşa sürüklenmenin tam da Tel Aviv'in arzuladığı şey olduğunu anladı.

Ancak Amerika'nın darbeleri karşısında caydığını göstermek de bir seçenek değildi, zira bu durum düşmanlarını daha fazla baskı yapmaya teşvik edecek ve Benyamin Netanyahu'nun "savaş tehdidinin İran'ı dizginleyip geri adım atmaya itebileceği" yönündeki anlatısını güçlendirecekti.

Bu noktadan hareketle, İran'ın Amerika'nın savaşa müdahil olmasına verdiği yanıtın ikili bir hedefi olduğu görüldü: İlki, ABD ile açık bir çatışmaya sürüklenmekten kaçınmak, ikincisi ise Amerikan saldırılarının devam etmesinin yanıtsız kalmayacağına, bölgedeki üslerinin –konumları ne olursa olsun– hedef alınmaktan muaf olmayacağına ve bu üslerin bulunduğu Arap ülkeleri ve Müslüman ülkelerle olan ilişkilerinin, misilleme ve savunma hakkını kullanmasının önünde bir engel teşkil etmeyeceğine dair açık ve net bir mesaj vermek.

Nihai çözüm hayalleri ve caydırıcılığın gerçekliği

İsrail için Amerika'nın müdahalesi siyasi ve askeri bir başarıydı, fakat Washington'un İran rejimini devirmeyi amaçlayan açık bir savaşa girmesi yönündeki Tel Aviv'in hırsının gerisinde kaldı.

Ayrıca, güvenlik doktrinini daima "önleyici saldırı" ve "yıldırım harekatıyla nihai sonuç alma" fikri üzerine inşa eden İsrail, kendisini uzun soluklu, direniş araçlarına, kararlılığa ve hesaplı tırmandırma yeteneğine sahip bir hasım karşısında buldu.

Bu durum, İran ile açık bir savaşı risklerle dolu bir maceraya dönüştürüyordu.

Başka bir deyişle, İran'ın misillemesi, İsrail'in alışkın olduğu "dokunulmaz saldırgan" imajını yıktı ve caydırıcılık denkleminin artık tek bir tarafa özgü olmadığının anlaşılmasının ardından seçeneklerini yeniden değerlendirmeye zorladı.

Tel Aviv, Amerika'nın kapsamlı koruması olmadan bu büyüklükte bir çatışmadan galip çıkamayacak durumda göründü.

Nakavt edicek darbe olarak tasarladığı şey, "nihai çözüm kapasitesi" ve "tek taraflı caydırıcılığın etkinliği" hakkındaki tahminlerini derinlemesine gözden geçirmesini gerektiren stratejik bir kriz faktörüne dönüştü.

Kısacası, başlangıçta bir başarı gibi görünen şey, karşılıklı caydırıcılık için yeni bir tavana dönüştü.

Yeni bir hegemonya döneminin yolu açılmak şöyle dursun İsrail, İran'a saldırmanın ağır bedeller ve kontrolü zor sonuçlar olmadan kolay olmayacağını anladığı yeni bir dengeyle karşı karşıya buldu.

Böylece, sahada muhtemelen geçici olacak bir "birikim yoluyla caydırıcılık" denklemi oluştu.

Bu sırada taraflar arasında yakın vadede kapanmayacak, aksine herkesi hesaplarını yeniden yapmaya zorlayacak art arda gelişmelerin yaşanması beklenen, geleneksel olmayan açık bir cephe yaratıldı.

Zira savaş sona ermedi, anca araçları değişti. Washington, Tahran'ın haklarını ve onunla olan mücadelede gücün sınırlarını kabul etmedikçe, her an noktasal bir darbeden kapsamlı bir çatışmaya evrilebilir.

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel