Hürmüz Boğazı: İran’ın Kırmızı Çizgisi

img
Hürmüz Boğazı: İran’ın Kırmızı Çizgisi YDH

Her seferinde, bölgeye çatışma gölgesi düştüğünde Hürmüz Boğazı yalnızca petrol geçidi değil, aynı zamanda caydırıcılık ve çatışma stratejilerinde kilit bir unsur olarak ortaya çıkmıştır.




YDH- Araştırmacı yazar Ahmet Erdem, Hürmüz Boğazı’nın jeopolitik konumuna ve dünya ticaretindeki önemine değindiği bu yazısında İran’ın kendisine yönelik yeni bir Amerikan saldırısı sonrasında Hürmüz Boğazı’nı nasıl bir stratejik araç olarak kullanabileceğini analiz etti.

Giriş

Hürmüz Boğazı, bu dar ama stratejik geçit, bugün her zamankinden daha fazla küresel ilginin odağına yerleşmiştir. Bu boğaz, Fars Körfezi’ni Umman Denizi’ne ve oradan da açık sulara bağlamaktadır ve en dar noktasında sadece 39 kilometre genişliğindedir. 

Haritalarda bu genişlik önemsiz görünebilir; ancak jeopolitik açıdan bakıldığında, dünyanın enerji güvenliğinin büyük bir kısmını omuzlayan bir halat gibidir. 

Günlük yaklaşık 18 ila 20 milyon varil petrol – yani dünya genelinde tüketilen petrolün beşte birinden fazlası – bu güzergâhtan geçmektedir. Bu da Hürmüz Boğazı’nda meydana gelebilecek herhangi bir aksaklığın yalnızca bölgesel değil, küresel ekonomik etkiler doğurabileceğini göstermektedir.

Ancak mesele yalnızca dünyanın petrole olan bağımlılığıyla sınırlı değildir. İran, defalarca ülkesinin varlığı veya güvenliği doğrudan tehdit edilirse, Hürmüz Boğazı’nı kapatma seçeneğini caydırıcı bir araç olarak kullanabileceğini ilan etmiştir. 

Bu tutum yalnızca sözlü bir tehdit değil, özellikle ABD kaynaklı olası saldırı senaryolarına karşı İran’ın savunma doktrininin bir parçası olarak görülmelidir. 

Son haftalarda ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine düzenlediği saldırı ve İran’ın buna Katar’daki Amerikan üssüne verdiği karşılıkla birlikte gözler yeniden bu petrol geçidine çevrilmiştir; öyle bir geçit ki artık bir kriz patlama noktasına dönüşebilir.

Bu şartlarda, Hürmüz Boğazı’nın jeopolitik konumunu yeniden değerlendirmek ve İranlı üst düzey askeri yetkililerin boğazı kapatma seçeneğine dair açıklamalarını incelemek, gelecekteki gerilimlerin yeni boyutlarını ortaya koyabilir; öyle bir gelecek ki yalnızca petrol tankerlerini değil, küresel güç, siyaset ve ekonomi denklemlerini de teste tabi tutacaktır.

Hürmüz Boğazı’nın Stratejik Konumu

Hürmüz Boğazı, dünyanın enerji damarlarının ana kapısı olarak uzun süredir yeryüzünün en hassas jeopolitik noktalarından biri olagelmiştir. 

İran’ın en güney sınırında yer alan bu deniz geçidi, Fars Körfezi’ni Umman Denizi’ne ve oradan Hint Okyanusu ve küresel pazarlara bağlamaktadır. 

En dar noktasında yalnızca 39 kilometre genişliğe sahip olan boğazda, petrol tankerlerinin geçişi için belirlenmiş standart deniz yolları çok daha dardır. 

Yalnızca biri gidiş ve biri dönüş için olmak üzere, üçer kilometrelik iki güzergâh tanımlanmıştır ve bunlar bir güvenlik şeridi ile ayrılmaktadır. Bu fiziksel sınırlılık, boğazı küresel enerji düzeninde gerçek bir boğaz noktası haline getirmiştir.

Uluslararası enerji kurumlarının verilerine göre, günde 18 ila 20 milyon varil ham petrol, kondensat ve ilgili ürünler bu boğazdan geçmektedir. Bu miktar, dünya petrol tüketiminin yüzde 20’sinden fazlasına karşılık gelir. 

Fars Körfezi’ne kıyısı olan Arap ülkeleri – özellikle Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Irak, Katar ve Bahreyn – büyük ölçüde bu güzergâha bağımlıdır, zira enerji ihracatlarının büyük kısmı yalnızca Hürmüz Boğazı aracılığıyla mümkündür. 

Bu nedenle, bu güzergâhtaki herhangi bir kesinti, bu ülkelerin ihracat zincirini derhal bozar ve etkileri hızla küresel petrol fiyatlarında, yakıt arzında, taşımacılıkta ve ithalatçı ülkelerde gıda güvenliğinde kendini gösterir.

Hürmüz Boğazı’nın rolü yalnızca petrolle sınırlı değildir. Dünyanın en büyük doğal gaz ihracatçılarından biri olan Katar’ın sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatının bir bölümü de bu güzergâhtan geçmektedir. 

Ayrıca hayati öneme sahip ticari denizcilik hatları, tüketim malları taşımacılığı ve büyük ülkelerin askeri deniz güzergâhları da bu boğazdan geçer. Bu nedenle, bölgede askeri gerilim her arttığında, Hürmüz Boğazı dünya piyasalarının, deniz sigorta kurumlarının ve uluslararası strateji kuruluşlarının odak noktası haline gelir.

Geçtiğimiz on yıllar boyunca, bu boğaz bölgesel krizlerde kilit rol oynamıştır; 1980’lerdeki İran-Irak Savaşı ve Körfez çatışmalarından, son yıllardaki İran-ABD gerilimlerine kadar. Her seferinde, bölgeye çatışma gölgesi düştüğünde Hürmüz Boğazı yalnızca petrol geçidi değil, aynı zamanda caydırıcılık ve çatışma stratejilerinde kilit bir unsur olarak ortaya çıkmıştır.

Küresel Ekonominin Hürmüz Boğazı’ndan Geçen Enerjiye Bağımlılığı

Günümüz küresel ekonomik düzeninde ‘enerji güvenliği’, sadece sürdürülebilir kaynaklara sahip olmak anlamına gelmez; aynı zamanda enerjinin kesintisiz ve sürekli taşınmasının güvence altına alınmasını da içerir. 

Jeoekonomik konumu ve hayati enerji ihracat hatlarının burada yoğunlaşması nedeniyle Hürmüz Boğazı bu akışta merkezi bir rol oynamaktadır.

Boğazda meydana gelebilecek herhangi bir kapanma ya da güvenlik açığı, küresel ekonomi için derhal ve maliyeti yüksek zincirleme etkiler doğurur. Bu etkiler üç ana düzeyde analiz edilebilir:

1- Enerji fiyatlarında artış ve küresel enflasyon şoku: Boğazın kapanması tehdidi ya da oradaki güvenliğin bozulması, derhal petrol ve gaz fiyatlarını artırır. Önceki tecrübeler göstermiştir ki, sınırlı çatışmalar ya da yalnızca sözlü tehditler bile dünya petrol piyasasını birkaç puan oynatabilir. Bu artış, özellikle ithal petrole bağımlı sanayileşmiş ülkelerde enflasyon baskısına, taşımacılık maliyetlerinin artmasına ve tüketici ürünlerinin fiyatlarının yükselmesine neden olur.

2- Küresel tedarik zincirinde bozulma: Batı ve Asya’daki birçok üretim sektörü, ucuz ve güvenilir enerjiye ihtiyaç duyar. Ani fiyat artışı ya da arzda kısıtlama, üretimin aksamasına, bazı sanayi faaliyetlerinin durmasına ve ekonomik büyümenin yavaşlamasına yol açabilir. Ulaşım, petrokimya, çelik ve otomotiv gibi sektörler bu durumdan ilk etkileneceklerdir.

3- Küresel finans piyasalarının ani tepkisi: New York, Londra, Tokyo ve Hong Kong gibi enerji borsaları, Hürmüz Boğazı’ndaki güvenlik tehditlerine son derece duyarlıdır. Artan jeopolitik risk, sermaye kaçışlarına, deniz sigortası primlerinin yükselmesine ve küresel üretim endekslerinin düşmesine yol açar.

Bu şartlar altında, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatmaya yönelik alacağı herhangi bir operasyonel karar ya da resmî tehdit, küresel enerji altyapısına yönelik siber saldırılar veya yaptırımlar kadar etkili bir baskı aracı işlevi görebilir.

İran’ın Caydırıcılık Aracı Olarak Hürmüz Boğazı

İran’ın savunma doktrininde, Hürmüz Boğazı yalnızca hayati bir enerji geçidi değil, aynı zamanda dış tehditlere karşı stratejik bir caydırıcılık aracıdır. Tahran defalarca, ABD tarafından gerçekleştirilecek herhangi bir askeri saldırı durumunda, İran’ın cevabının yalnızca doğrudan bir çatışmayla sınırlı kalmayacağını; aynı zamanda dünya enerji tedarikini de ciddi şekilde sekteye uğratabileceğini açıkça belirtmiştir.

Bu caydırıcı strateji, İranlı üst düzey askeri komutanların açıklamalarında açıkça ve tekrar tekrar dile getirilmiştir.

Genelkurmay eski başkanı, General Muhammed Bakıri, stratejik bir açıklamasında şu vurguyu yapmıştır:

“İran İslam Cumhuriyeti’nin hayati çıkarları tehdit edilirse, İran meşru tüm imkânlarını kullanacaktır ve Hürmüz Boğazı bu meşru araçların bir parçasıdır.”

İslam Devrim Muhafızları eski komutanı General Muhammed Ali Caferi de farklı dönemlerde şu uyarıda bulunmuştur:

“Eğer bir gün düşmanlar İran’ın petrol ihracatını durdurmak isterse, biz de diğer ülkelerin petrolünün Hürmüz Boğazı’ndan geçmesine izin vermeyiz. Bu bölgenin güvenliği ya herkes için vardır ya da hiç kimse için yoktur.”

İsrail saldırısında hayatını kaybeden Devrim Muhafızları komutanı General Hüseyin Selami de defalarca şu ilkeyi vurgulamıştır:

“Eğer İran’ın petrolü Fars Körfezi’nden ihraç edilemezse, diğerlerinin petrol geçişi de garanti altında olmaz.”

Buna ek olarak, Deniz Kuvvetleri yetkilileri de İran’ın operasyonel kabiliyetine dayanarak, Hürmüz Boğazı’nda deniz trafiğini tamamen kontrol etme veya aksatma konusunda hazırlıklı olduklarını belirtmişlerdir.

İran Ordusu Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Şehram İranî ve Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Ali Rıza Tengsiri, ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda şunu açıkça ifade etmişlerdir:

“İran İslam Cumhuriyeti; istihbarat hâkimiyeti, teknik kabiliyet ve geniş fiziksel varlığı sayesinde Hürmüz Boğazı’ndaki deniz trafiğini gerektiğinde tamamen kontrol altına alabilir ya da kesintiye uğratabilir.”

Bu açıklamalar sadece uyarı düzeyinde kalmamış; aksine aktif ve caydırıcı bir savunma stratejisinin parçası olarak kabul edilmiştir. Tahran, kendine özgü jeopolitik konumuna güvenerek, küresel güçlere şu açık mesajı vermektedir: İran’a yönelik herhangi bir saldırı yalnızca doğrudan bir çatışma yaratmakla kalmaz; küresel ekonomik ve jeopolitik yansımaları da beraberinde getirir.

Bu bağlamda Hürmüz Boğazı, İran’ın caydırıcılık politikasında yalnızca potansiyel bir tehdit unsuru değil; aynı zamanda fiili bir araçtır. Hatta bu aracı doğrudan kullanmaya gerek kalmadan bile, düşmanların hesaplarını değiştirmeye yeterlidir.

Hürmüz Boğazı’nı Kapatma Tehdidinin Medya ve Diplomasiye Yansımaları

İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidi, hayata geçirilip geçirilmediğinden bağımsız olarak, uluslararası düzeyde her zaman büyük yankı uyandırmıştır. 

Bu tehdit, boğazın hassas konumu ve dünyanın Fars Körfezi’nden geçen serbest enerji akışına bağımlılığı nedeniyle, medya, finans piyasaları, sigorta şirketleri ve diplomatik kurumlar nezdinde derhal tepki yaratır.

Birincisi, enerji piyasası düzeyinde, İran’ın boğazı kapatma ihtimaline dair en ufak bir ima bile, ham petrol fiyatlarının aniden sıçramasına yol açmaktadır. 

2011, 2012 ve 2019 yıllarında, İran’ın uyarılarından hemen sonra Brent ve Batı Teksas petrol fiyatlarında birkaç dolarlık ani yükselişler yaşanmıştır. Bu artışlar, üretim ya da talep değişikliğinden değil; sadece “jeopolitik tehdit” algısından kaynaklanmıştır.

İkincisi, Londra, Singapur ve diğer finans merkezlerindeki denizcilik sigorta şirketleri, bu tehditlere karşılık olarak boğazdan geçen petrol tankerleri için sigorta primlerini yükseltir. Bu adım sadece enerji ticaretinin maliyetini artırmakla kalmaz; aynı zamanda taşımacılık şirketlerini daha uzun ve riskli alternatif rotaları düşünmeye zorlar ki bu da fiyat ve teslim süresi üzerinde ciddi etkiler yaratır.

Üçüncüsü, Batılı medya analizlerinde İran’ın bu tehdidi, yumuşak ve sert gücünün bir parçası olarak değerlendirilir. Financial Times, New York Times, Le Monde gibi gazeteler ve Brookings Institution gibi düşünce kuruluşları, İran’ın boğazda aksama yaratma kapasitesinin, Tahran’ın saldırı veya felç edici yaptırımlara karşı en önemli caydırıcı araçlarından biri olduğunu birçok kez vurgulamışlardır.

Dördüncüsü, resmî diplomasi sahasında Batılı ülkeler, bu tehdide karşı genellikle “uluslararası deniz yollarının açık tutulması” gerektiğini dile getirirler. ABD Dışişleri Bakanlığı birçok açıklamasında boğazın kapatılmasını “kırmızı çizgi” olarak nitelemiş ve bunu uluslararası güvenliğe tehdit olarak tanımlamıştır. Ancak bu tutumlar, İran’ın gücünün farkında olunduğunu da yansıtır; zira bu tehdidin gerçekleşmesi, küresel ekonomi için öngörülemeyen sonuçlar doğurabilir.

Sonuç olarak, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidi basit bir blöf değil; etkili bir psikolojik harp ve karşı baskı diplomasisi aracıdır. İran bunu fiilen uygulamasa bile, tehdidin piyasalarda ve siyasal hesaplamalarda yarattığı etki göz ardı edilemez. Bu yönüyle Hürmüz Boğazı, sadece bir petrol geçidi değil; çok katmanlı bir caydırıcılık denklemine dönüşmüştür.

İran’ın Hürmüz Boğazı’nı Fiilen Kapatma Gücü ve İradesi

Her ne kadar İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidi geçmişte genellikle siyasi ve askeri uyarılar düzeyinde kalsa da, İran İslam Cumhuriyeti’nin operasyonel ve stratejik kapasitesine dair kapsamlı bir değerlendirme, bu tehdidin gerektiğinde hayata geçirilebileceğini ortaya koymaktadır. Bu bölümde, İran’ın “askerî kapasitesi”, “siyasi-stratejik iradesi” ve “muhtemel senaryoları” somut biçimde ele alınmaktadır.

a) İran’ın Askerî Kapasitesi

Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri, son yirmi yılda yapısını asimetrik deniz savaşı temelli olarak yeniden inşa etmiştir. Bu gücün ana taktikleri; sürat tekneleri kullanımı, deniz mayınları döşeme, kıyıdan denize füze atışları, intihar dronları ve elektronik harp yöntemlerini kapsamaktadır. Yüksek hareketlilik, ateş yoğunluğu, gizlilik ve boğaz gibi dar geçitlerde büyük gemilere saldırı, bu stratejinin kilit özellikleridir.

Son yıllarda yapılan “Yüce Peygamber”, “Zülfikar” ve “Velayet” gibi tatbikatlarda; hızlı mayın döşeme, gemi yollarını bloke etme ve ABD savaş gemileri ile petrol tankerlerini hedef alma senaryoları canlandırılmıştır. Buna ek olarak, “Nur”, “Kadir”, “Halic-i Fars” ve “Zülfikar-i Basir” gibi yüzlerce kilometre menzile sahip hassas deniz füzeleri, İran’ın güney kıyılarından gemilere nokta atışı yapabilme imkânı tanımaktadır.

b) İran’ın Siyasi ve Güvenlik İradesi

Özellikle 12 günlük savaş sonrası, İran’ın askerî ve siyasi liderleri açıkça ABD veya müttefiklerinin İran topraklarına yeniden saldırırmasi halinde, Tahran’ın yalnızca savunma ile yetinmeyeceğini; Batı’nın hassas çıkarlarını da hedef alacağını ifade etmiştir.

General Hüseyin Selami, General Muhammed Ali Caferi, Amiral Şehram İranî ve Amiral Tengsiri gibi üst düzey isimler defalarca şu cümleyi vurgulamıştır:

“Hürmüz Boğazı’nın güvenliği, İran’ın güvenliğiyle eşdeğerdir.”

Bu ifade açıkça göstermektedir ki, boğazın kapatılması yalnızca askerî bir seçenek değil, aynı zamanda “saldırıya karşı meşru karşılık” olarak siyasi düzeyde de kabul görmektedir.

c) Hürmüz Boğazı’nı Kapatılmasına İlişkin Operasyon Senaryoları

ABD tarafından İran’a karşı geniş çaplı bir saldırının başlaması durumunda, İran’ın Hürmüz Boğazı’ndaki hamlesi büyük olasılıkla aşamalı olacaktır:

1- Diplomatik ve askerî uyarılar eşliğinde ön bildirim.

2- Petrol tankerlerinin geçişini sınırlamak için kilit noktalarda mayın döşeme.

3- ABD savaş gemileri ve onlara eşlik eden gemilere tehdit ya da doğrudan saldırı.

4- Körfez çevresindeki üslerin füze ve İHA’larla hedef alınması.

5- Sigorta risklerinin artmasıyla ticari gemilerin geri çekilmesi — bu da fiilî bir “yumuşak kapanma” etkisi yaratır.

RAND ve CSIS gibi uluslararası güvenlik kuruluşlarının değerlendirmelerine göre İran, boğazı birkaç gün hatta birkaç hafta boyunca kapalı tutabilecek kapasiteye sahiptir. Boğazın yeniden açılması ise yüksek maliyetli bir askerî operasyon ve ağır kayıplar gerektirecektir.

Sonuç: İran, Hürmüz Boğazı ve Artan Gerilimler Çağında Caydırıcılık Denklemi

Modern jeopolitik krizlerde “enerji boğazlarını kontrol etmek”, caydırıcılığın ve baskının en önemli araçlarından biri haline gelmiştir. 

Hürmüz Boğazı, dünyanın en kritik petrol geçidi olarak yalnızca bir deniz yolu değil; İran İslam Cumhuriyeti’nin tekrar tekrar gösterdiği gibi, tehditleri dizginlemek, düşmanların güvenlik hesaplarını değiştirmek ve oyunun kurallarını yeniden tanımlamak için bir “jeostratejik güç kaldıracı”dır.

İran’ın askerî doktrini, özellikle 12 günlük savaş deneyimi sonrasında, yalnızca aktif savunmayı değil; aynı zamanda stratejik ön almayı da kapsayacak operasyonel kapasiteye sahiptir. Boğazı kapatma tehdidi artık yalnızca psikolojik savaşın ya da propaganda aracının parçası değil; bir saldırı durumunda İran’ın çok katmanlı ve simetrik cevabının bir unsurudur.

Bir yanda ABD, Avrupa, Çin, Hindistan ve Japonya gibi güçler, Hürmüz Boğazı’ndan geçen enerjinin serbest akışına büyük ölçüde bağımlıdır; diğer yanda ise İran açıkça boğazın güvenliğini kendi ulusal güvenliğiyle ilişkilendirmektedir. 

Bu durum, iki taraflı bir denklem yaratmıştır: İran’a yönelik herhangi bir askerî eylem, doğrudan dünya enerji piyasaları ve uluslararası ekonomik düzen üzerinde etkili olacaktır.

Bu şartlar altında boğazı kapatma tehdidi yalnızca savunmacı bir refleks değil; İran’ın aktif caydırıcılık sisteminin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu sistem, askerî güç, operasyonel hazırlık ve açık siyasi mesajların birleşiminden oluşur.

Sonuç olarak, İran İslam Cumhuriyeti, Hürmüz Boğazı’nı kapatmak için sadece teknik ve askerî kapasiteye değil, gerektiğinde bu iradeyi uygulamaya koyacak siyasi kararlılığa da sahiptir. 

Böylece Hürmüz Boğazı, İran’ın savunma politikasında belirleyici bir unsur haline gelmiş; yalnızca savaşın önleyicisi değil, savaş gerçekleştiğinde oyunun gidişatını değiştiren bir araç olmuştur.



Makaleler

Güncel