Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT), İran-İsrail savaşını analiz eden raporun İsrail'in anlatısını tekrarlayarak, önemli gerçekleri göz ardı ettiği ve tarafsız bir analiz sunamadığı belirtildi.

Araştırmacı yazar Ahmet Erdem, Ağustos 2025’te yayımlanan MİT raporunu, 12 Günlük İran-İsrail Savaşı’nı analiz etmek yerine İsrail’in söylemini tekrar etmekle eleştirdi. Erdem, raporun İran’ın askeri başarılarını görmezden geldiğini belirtti.
Giriş
Ağustos 2025’te Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), “12 Günlük Savaş ve Türkiye İçin Dersler” başlıklı bir rapor yayımladı. Bu raporun amacı, İran ile İsrail arasında yaşanan kısa ama şiddetli savaşı analiz etmek ve Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından birtakım çıkarımlar sunmaktı.
Bu raporu tamamen okumuş ve söz konusu savaştaki gelişmeleri daha önce sahadaki kaynaklardan yakından takip etmiş biri olarak şunu belirtmeliyim: Benim temel izlenimim, bu raporun tarafsız bir analiz sunmaktan ziyade İsrail’in savaş anlatısını yeniden ürettiği ve sahadaki gerçeklikleri göz ardı ettiği yönünde.
Bu eleştiri, ne bir düşmanlık ne de körü körüne bir karşıtlıkla yapılmıştır. Aksine, amacı düşmanı daha iyi tanımak suretiyle ülkemizin güvenliği ve stratejik çıkarları açısından gerçekten faydalı ve sahici dersler çıkarabilmektir.
Umarım bu yazı, bilinçlenme ve doğru kararlar alma yolunda küçük de olsa bir katkı sağlar.
Tarafgirlik ve gerçeklerin silinmesi
MİT raporunu okuduğunuzda, neredeyse her şey sanki bu savaşta üstün olan taraf İsrail’miş ve İran ciddi bir karşılık verememiş gibi kaleme alınmış. Özellikle siber savaş bölümünde yalnızca İsrail’in başarılarına yer verilmiş; İran’ın hamleleri ise sadece “hashtag kampanyaları başlatmak” ve sahte haberler yaymak gibi yüzeysel eylemlerle sınırlanmış şekilde sunulmuş.
Peki, ama neden savaşın gerçek tablosu bu kadar tek taraflı aktarılıyor? İran'ın İsrail altyapısına yönelik hassas saldırılarını, Katar'daki ABD üssüne vurmasını ve hatta İsrailli yetkililerin sonradan ağır kayıpları itiraf etmesini görmezden gelmek mümkün mü?
Raporun yer vermediği saha gerçekleri:
İran’ın füze gücü ve stratejik darbeleri
İran, gelişmiş füze sistemleriyle İsrail’e ait 21 kritik hedefi –hava üsleri ve komuta merkezleri dahil– tam isabetle vurmayı başardı. İsrail’in katmanlı hava savunma sistemleri çoğu durumda bu füzeleri engellemekte yetersiz kaldı.
Katar’daki ABD üssüne saldırı
İran, hatta Katar’daki Amerikan hava üssü el-Udeyd’i bile hedef aldı. Ancak MİT raporunda bu saldırıya hiçbir şekilde yer verilmemiş. Oysa bu saldırı, ABD ve İsrail’in hızla ateşkes arayışına girmesinin başlıca nedenlerinden biriydi.
İran’ın ulusal dayanışması
Batı medyasının analizlerinin aksine, savaş boyunca İran toplumu hükümetin ve silahlı kuvvetlerin arkasında durdu. Bu iç birlik sayesinde, sınırlı kaynaklara rağmen İsrail’e ağır darbeler indirilebildi.
Ateşkesin gerçek nedeni
MİT raporu, ateşkesin nedeni olarak İsrail’in hava üstünlüğünü göstermektedir. Ancak mevcut kanıtlar şunu ortaya koyuyor:
- İsrail ve ABD’nin mühimmat stokları tükenmek üzereydi.
- Altyapıya ciddi zararlar verilmişti.
- İran, halen uzun süreli füze saldırıları yapabilecek kapasitedeydi.
- Sonuç: Ateşkesi isteyen taraf bizzat İsrail ve ABD oldu.
Türk uzmanlar ve medyasından eleştiriler
Türkiye’deki strateji uzmanları da benzer eleştirileri dile getiriyor:
- Siber savaş bölümünde İran’ın hamleleri bilinçli olarak küçümsenmiş durumda.
- İran’a karşı medya karalama kampanyaları kapsamında yapay zekâ ile üretilmiş sahte videolara (deepfake) örnekler verilmiş; buna karşın İsrail’in on binlerce Filistinli sivili katletmesi tamamen görmezden gelinmiş.
- İran’ın isabetli füze saldırılarındaki başarısı ve İsrail savunma sistemlerinin zafiyetleri sansürlenmiş.
Türkiye için gerçek dersler
Eğer Türkiye bu savaştan gerçekten ders çıkarmak istiyorsa, yanlı anlatılara değil, savaş alanındaki gerçeklere odaklanmalıdır:
1- Füze caydırıcılığı
İran, beşinci nesil savaş uçaklarına sahip olmadan da hassas ve gelişmiş füzelerle düşmanın altyapısını felç edebileceğini gösterdi. Türkiye de füze kapasitesini geliştirmelidir.
2- Katmanlı savunma ve pasif korunma
Savaş, İsrail’in üç katmanlı savunma sisteminin dahi tam anlamıyla yeterli olmadığını ortaya koydu. Türkiye, füze savunmasının yanı sıra sığınak ağı, erken uyarı sistemleri ve savaş koşullarına yönelik halk eğitimi gibi unsurları da inşa etmelidir.
3- Savunmada bağımsızlık
İran, ağır yaptırımlar altında olmasına rağmen gelişmiş füzeler üretebildi. Türkiye de yabancı teknolojiye bağımlılığını azaltmalı ve savunma sanayisinde üretim zincirini yerli hâle getirmelidir.
4- Ulusal dayanışma
İran’ın direnişinin temel dayanaklarından biri halk desteği ve iç bütünlüktü. Türkiye de toplumsal dayanışmayı ve halkın krizlere yönelik psikolojik hazırlığını güçlendirmelidir.
5- Modern hava gücü ve entegre kapasite
Bu savaşta İran’ın zayıf noktalarından biri modern bir hava kuvvetine sahip olmamasıydı. Türkiye buradan şu dersi çıkarmalıdır: Füze kapasitesine ek olarak beşinci nesil savaş uçaklarına sahip, güçlü bir hava kuvveti de inşa edilmeli ve bu sayede çok katmanlı, tam kapsamlı bir caydırıcılık sağlanmalıdır.
6- Caydırıcılıkla desteklenen diplomasi
Diplomasi, ancak arkasında gerçek bir caydırıcılık olduğunda başarılı olabilir. Türkiye, hiçbir ülkenin onu tehdit etmeyi dahi düşünemeyeceği bir güç seviyesine ulaşmalıdır.
7- Coğrafi zafiyet ve asimetrik yanıt
İsrail, İran’a saldırdığında Suriye topraklarından ve komşu ülkelerin hava sahasından geçti; savaş uçaklarının uçuşuna ciddi bir engelle karşılaşmadı. Benzer bir saldırı Türkiye’ye yöneltilirse, İsrail’in Suriye veya Irak üzerinden geçmesi Tahran’a ulaşmaktan daha zor olmayacaktır, hatta belki daha da kolaydır.
Bu nedenle Türkiye aynı anda şu adımları atmalıdır:
- Güney sınırlarındaki hava savunma sistemlerini ve önleme kapasitesini güçlendirmelidir.
- Düşmanın sızabileceği muhtemel güzergâhları ortak tatbikatlar ve savunma altyapısıyla kapsamalıdır.
- İran’ın direniş ekseninden asimetrik yanıtlar verebildiği gibi, Türkiye de İsrail çevresinde caydırıcı kapasite oluşturmalıdır; örneğin Kuzey Kıbrıs’ta veya yakın diğer noktalarda.
8- F 35 karşısında füze ve hava savunmasının güçlendirilmesi
İsrail ve Batılı müttefikleri, beşinci nesil savaş uçakları olan F 35’leri kullanmaktadır. Türkiye’nin gerçek bir caydırıcılık oluşturabilmesi için modern hava kuvvetlerine ek olarak, Gökdoğan, Bozdoğan ve Gökhan gibi gelişmiş havadan havaya füzeleri ve SİPER gibi uzun menzilli hava savunma sistemlerini mutlaka geliştirmesi gerekir.
Bunun yanı sıra, Türkiye’nin son dönemde test ettiği “Tayfun Blok 4” gibi yeni balistik füzeler ile “SOM-J” seyir füzesi ve Gazap gibi sığınak delici bombaların da en kısa sürede operasyonel hâle getirilmesi gerekmektedir. Bu sayede, derinlemesine yapılan saldırılara karşı hızlı ve noktasal bir yanıt verilebilir.
9- İsrail karşıtı işbirliği ekseni oluşturmak
İran’ın caydırıcılığı sadece kendi iç gücüne dayanmıyordu. 12 günlük savaş süresince Pakistan, İran’ın yanında yer aldı ve siyasi ve lojistik desteğini açıkladı. Direniş ekseni içinde yer alan Lübnan, Yemen ve Irak da gerektiğinde aktif ve belirleyici roller üstlenebilecek kapasitedeydi. Bu potansiyel dahi savaşın durmasında caydırıcı bir faktör oldu.
Türkiye, gelecekte İsrail’den gelebilecek tehditlere karşı durmak istiyorsa; İran ve Pakistan gibi ülkelerle, daha geniş ölçekte ise Direniş Ekseni’yle, hatta Rusya ve bazı Orta Asya ülkeleriyle savunma ve istihbarat alanlarında İsrail karşıtı bir işbirliği mekanizması kurmalıdır.
Sonuç
MİT raporu, tarafsız bir analiz yapmak yerine İsrail’in savaş anlatısını tekrarlamış ve savaş alanındaki önemli gerçekleri göz ardı etmiştir.
Bu savaşın Türkiye için gerçek dersi şudur:
- Gelişmiş füzelerle stratejik caydırıcılık, çok katmanlı savunma, savunmada bağımsızlık, ulusal dayanışma, modern hava kuvvetleri ve bölgesel iş birlikleri, büyük güçleri bile geri adım atmaya zorlayabilir.
- Güvenlik politikaları, çarpıtılmış anlatılar üzerine değil, saha gerçeklerine ve savaş deneyimlerine dayanmalıdır.
- Türkiye, iç caydırıcılığını güçlendirirken aynı zamanda İsrail karşıtı bölgesel iş birlikleri ağı kurmalı, böylece gelecekteki tehditlere karşı güçlü ve güvenilir bir duruş sergilemelidir.
Tüm bunların yanında kritik bir başka nokta daha vardır: Türkiye, finansal, bankacılık, idari ve kritik altyapı sistemlerini yabancı kontrolünden çıkarıp tamamen yerelleştirmelidir. 12 günlük savaş deneyimi göstermiştir ki, savaş sırasında en büyük darbe buradan gelebilir; ülkenin hayati sistemleri başkalarının elindeyse, gerçek savaş başlamadan önce bile ülke felç edilebilir.