ABD’nin Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Harir Üssü’nü ileri bir harekât ve istihbarat merkezine dönüştürmesi, “çekilme” söylemlerine rağmen işgalin yeni biçimi olarak görülüyor. Washington’un Barzani yönetimiyle yürüttüğü bu yeniden konuşlanma, hem Irak egemenliğini hem de bölgesel güvenliği tehdit ederken; uzmanlar, Irak güçlerinin ülkeyi korumak için yeterli kapasiteye sahip olduğunu vurguluyor.

YDH- ABD, Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Harir Askeri Üssü’nü, Irak topraklarından kademeli çekilme süreciyle eşzamanlı olarak Orta Doğu’daki gelişmeleri yönetmek için gelişmiş bir harekât odasına dönüştürüyor.
Bağdat hükümeti, ABD güçlerinin tamamen çekilmesi konusunda ısrarcı olurken, Washington askeri ağırlığını Kuzey Irak’a kaydırıyor. Böylece Kürt yönetiminin siyasi esnekliği ve desteği üzerinden “güvenlik etki paylaşımı” uygulanıyor.
Washington’un uzun vadeli stratejisinin parçası olan bu hamle, Bağdat ile varılan ortak güvenlik anlaşmasının gölgesinde “tam çekilme” söylemlerine rağmen sahadaki gerçekliği gözler önüne seriyor.
Sahadaki tablo, uluslararası koalisyon aracılığıyla ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin doğrudan desteğiyle yürütülen sistematik bir yeniden konuşlanmayı işaret ediyor.
Kürdistan yönetimi de bu uzun vadeli askeri ve istihbarat varlığını benimsemeye her zamankinden daha hazır görünüyor.
Siyasi analizlere ve istihbarat kaynaklarına göre Kürdistan, artık yalnızca ABD güçlerinin lojistik destek noktası değil; aynı zamanda CIA için entegre bir istihbarat merkezine dönüşmüş durumda.
Mesud Barzani liderliğindeki yönetimin koruması altında faaliyet gösteren ekiplerin, bölgede farklı noktalarda çalışmalar yürüttüğü belirtiliyor.
Uluslararası raporlar, Harir Üssü’nden yürütülen faaliyetlerin niteliğine dikkat çekiyor. İstihbarat toplama, insansız hava araçlarını yönlendirme ve özellikle Suriye, Lübnan, İran ve Direniş Ekseni'ndeki isimlere yönelik hassas hedefleme operasyonları bu kapsamda öne çıkıyor.
Bu adım, Irak egemenliğinin ihlali ve ulusal ortaklık kavramına darbe olarak görülüyor. Zira ABD’nin varlığı, “uluslararası koalisyon” kisvesi altında, Kürtlerin iç onayıyla yeniden üretiliyor ve “stratejik müttefik” olarak sunuluyor.
Geçtiğimiz günlerde Harir Üssü’nde olağan dışı bir gelişme yaşandı. Üs kapılarının, havada uçan insansız hava araçları nedeniyle aniden kapatıldığı doğrulandı. Bir kaynağa göre, herhangi bir siren veya acil durum sinyali duyulmadı ve son günlerde şüpheli bir olay da kaydedilmedi.
ABD’nin bu yeni konuşlanmasının yalnızca Irak egemenliğiyle sınırlı olmadığı, aynı zamanda bölgesel güvenliği de tehdit ettiği vurgulanıyor.
Gözlemcilere göre Harir, Washington’un Suriye, İran ve Lübnan’a yönelik muhtemel operasyonları için başlangıç noktası haline geliyor.
Kürdistan’daki varlık, ABD’ye Orta ve Güney Irak’taki halk baskılarından uzak, rahat bir hareket alanı sağlıyor. Bu durum, direniş gruplarının hedef alınmasına, insansız hava aracıyla suikastlara ve Irak unsurları arasında iç çatışmaların körüklenmesine kapı aralıyor.
Güvenlik uzmanı Adnan el-Kinani, Irak güçlerinin koalisyon desteğine ihtiyaç duymadan ülkeyi koruma kapasitesine sahip olduğunu belirtti. El-Kinani, Washington’un bazı güvenlik güçlerini zayıflatarak bağımlılığı sürdürmeye çalıştığını ifade etti.
El-Kinani, “Irak’ın tüm askeri kapasitesi, uluslararası koalisyonun desteğine güvenmeden terör unsurlarını bastırmaya yeterlidir. Ancak ABD, İsrail’in korunması da dahil olmak üzere çıkarlarına hizmet edecek kötü niyetli misyonlar için Irak’ın hava gücünü zayıflatmaya çalışıyor” dedi.
Bu tablo, Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin rolünü gündeme taşıyor. Zira bölgesel yönetimin, Amerikan varlığına toprak, siyasi ve lojistik destek sağlayarak Irak ulusal çıkarlarıyla çelişen gündemlere hizmet ettiği değerlendiriliyor.
Halk işgalin son bulmasını beklerken, bazı aktörlerin “arka kapıları açma” ısrarı Irak’ın geleceğini ve birliğini tehdit ediyor. Harir Üssü ise Kürdistan’ı, bölgesel istikrarı baltalayan ileri bir Amerikan karakoluna dönüştürüyor.