"Kesin olan şey, bu vilayetin ve dolayısıyla Suriye’nin güneyinin geleceğinin bildirilerin satırlarında değil, aktörlerin rekabet sahasında—Dürzi milislerden Bakü’deki müzakere masasına ve bölgesel güçlerin hesaplarına kadar—belirleneceğidir."

16 Eylül 2025 tarihinde Associated Press şu haberi geçti: “Suriye, Ürdün ve Amerika Birleşik Devletleri, temmuz ayında kanlı çatışmalara sahne olan Suriye’nin güney bölgesine güvenliği yeniden kazandırmak için bir yol haritası üzerinde anlaştılar. Bu yol haritası, ana güzergâhların korunmasını ve halkı şiddete teşvik edenlerin takibini içeriyor.”
Görünüşte Süveyda vilayetindeki son kanlı olaylara bir cevap olarak sunulan bu üçlü mutabakatın yanında, uluslararası kaynaklar ABD’nin doğrudan aracılığıyla Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejimi ile Tel Aviv arasında gizli görüşmeler yürütüldüğünü de aktardılar.
Reuters aynı gün şöyle yazdı: “Amerika’nın baskısı altında, Suriye ve İsrail temkinli bir şekilde sınırlı bir güvenlik anlaşmasına doğru ilerliyorlar… Washington’un amacı, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan önce diplomatik bir ilerleme duyurmaktır.”
Aynı zamanda Axios, İsrail’in 1979’daki Mısır barış antlaşmasını örnek alan bir teklif sunduğunu ifşa etti; bu teklif, uçuşa yasak bölgeyi, silahsızlandırılmış alanların oluşturulmasını ve hatta Suriye üzerinden İran’a uzanan bir hava koridorunun açılmasını içeriyor.
Böylece Süveyda artık yalnızca yerel bir kriz değildir. Bu vilayet, daha geniş bir siyasi ve güvenlik mühendisliğinin zemini haline gelmiştir; burada yerel aktörler (Dürziler ve Arap kabileleri), HTŞ ve dış güçler (Amerika, İsrail, Ürdün) hep birlikte, Suriye’nin bağımsızlığının sınırlarını kısıtlayabilecek ya da hatta yeniden tanımlayabilecek bir geleceği şekillendirmektedirler.
Birinci bölüm: Süveyda anlaşmasının resmî anlatısı
Şam’da yapılan ve HTŞ ile Ürdün dışişleri bakanlarının yanı sıra Amerika temsilcisi Tom Barrack’ın da katıldığı ortak toplantı, anlaşmanın resmî anlatısında bir dönüm noktası oldu. Bu toplantıda üç taraf da “birlik”, “ulusal uzlaşı” ve “istikrar” gibi kavramların altını çizdi.
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safedi, “Suriye’nin istikrarı bütün bölgenin istikrarıdır” diyerek özellikle İsrail’in saldırıları başta olmak üzere her türlü dış müdahalenin kabul edilemez olduğunu vurguladı. Safedi, Ürdün’ün Suriye’nin ulusal uzlaşı sürecini destekleyeceğini belirtti.
Amerika’nın özel temsilcisi Tom Barrack ise sözlerine yolun zorluklarını hatırlatarak başladı: “Güven inşası yıllar alabilir.”
Barrack, Washington’un HTŞ rejimini destekleme taahhüdünü yineledi ve Süveyda anlaşmasını “Amerika’nın Suriye’de istikrarı destekleme konusundaki bağlılığının bir örneği” olarak nitelendirdi.
HTŞ rejimi makamlarının bakış açısına göre de bu anlaşma, kanlı ayların ardından iç yeniden yapılanmanın bir parçasıydı. HTŞ rejiminin dışişleri bakanı Esad eş-Şeybani, “Sivillere zarar veren herkes hesap verecek” diye söz verdi ve bu yol haritasının “istikrarı ve birliği yeniden tesis etmek” amacıyla hazırlandığını vurguladı.
Sonuç olarak, anlaşmanın resmî anlatısı üç sütun üzerine oturuyordu: toplumsal uzlaşı, geçiş dönemi adaleti ve güvenin yeniden inşası. Ancak aynı zamanda pek çok gözlemci, kullanılan diplomatik dilin—“bölgesel istikrar”dan “yeni sayfa”ya kadar— yerel ihtiyaçlardan çok, yabancı güçlerin Suriye’nin güneyi için yaptığı tasarımın yansıması olduğunu belirtiyordu.
Süveyda’nın demografik yapısı ve gerilimlerin zemini
Yabancı aktörlerin neden bu kadar Süveyda’ya odaklandığını anlamak için bölgenin demografik yapısını bilmek önemlidir.
— Süveyda vilayetinin nüfusunun yüzde 90’ından fazlasını Dürziler oluşturmaktadır ve bu durum bölgenin temel kimliğini belirlemektedir.
— Vilayetin kuzey ve doğusunda Arap bedevi aşiretleri yaşamaktadır; bu aşiretler Dürzi toplumu ile karmaşık ilişkiler içinde olmuşlardır. 2025 yılının temmuz ve ağustos aylarında iki grup arasında yaşanan çatışmalar ana yolları kapatmış ve doğrudan yabancı müdahalesine zemin hazırlamıştır.
— Süveyda’da küçük bir Hristiyan azınlık da bulunmaktadır, ancak bu topluluk son gelişmelerde belirleyici bir siyasi ya da güvenlik rolü oynamamaktadır.
Bu özel demografik yapı, Süveyda’yı farklı anlatıların çatıştığı bir sahneye dönüştürmüştür:
— Dürziler, bağımsızlıklarını güvence altına almayı ve Arap aşiretlerinin ya da merkezi hükümetin baskısını engellemeyi amaçlamaktadır.
— Arap aşiretleri, kuzey ve doğu bölgelerindeki nüfuzlarını korumaya çalışmaktadır.
— Yabancı aktörler, özellikle İsrail, bu ayrışmaları bir “tampon bölge” oluşturmak için firsat olarak görmektedir.
Başka bir ifadeyle, Süveyda küçük bir vilayet olsa da, sınırlı fakat hassas çeşitliliği, krizlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamış ve bu krizler hızla yerel düzeyden bölgesel hatta uluslararası düzeye taşınmıştır.
İkinci bölüm: Paralel süreç, Amerika’nın baskısı ve İsrail’in teklifi
“Uzlaşı” ve “birlik” üzerine resmî anlatının yanında, perde arkasında başka bir süreç işliyordu. Uluslararası medya, Amerika’nın HTŞ rejimini doğrudan Tel Aviv ile güvenlik müzakerelerine girmesi için yoğun baskı altında tuttuğunu ortaya çıkardı.
Reuters 16 Eylül 2025 tarihinde şöyle yazdı: “Amerika’nın baskısı altında, Suriye ve İsrail temkinli bir şekilde sınırlı bir güvenlik anlaşmasına doğru ilerliyorlar… Washington’un amacı, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan önce diplomatik bir ilerleme duyurmaktır.”
Jerusalem Post gazetesi de 25 Ağustos 2025’te bilgili bir kaynağa dayanarak şu haberi verdi: “Amerikan yönetimi, eylüldeki BM Genel Kurulu’na kadar İsrail ile Suriye arasında güvenlik mutabakatlarının ilan edilmesini mümkün kılmaya çalışıyor.”
Bu mutabakatların ayrıntıları 16 Eylül 2025 tarihli Axios haberinde ortaya çıktı. Haberde şu ifadeler yer aldı: “İsrail, Şam’ın güneybatısından İsrail sınırına kadar uzanan bir uçuşa yasak bölge ile silahsızlandırılmış bölgelerin oluşturulmasını içeren bir plan sundu.” Bu planın, “1974 Ayrışma Anlaşmasının yerine geçmek üzere tasarlandığı” ve “1979 Mısır barış antlaşmasından esinlenildiği” belirtiliyordu.
Fakat bu planın en önemli kısmı, İsrail’e “Suriye üzerinden İran’a uzanan bir hava koridoru” imkânı tanıyan maddelerdi—ki bu imkân açıkça olası gelecekteki saldırı senaryolarıyla bağlantılıydı.
Aynı zamanda Sky News Arabia, HTŞ ve İsrail yetkilileri arasında Bakü’de yeni bir güvenlik toplantısının yapılacağını bildirdi. Bu toplantı, söz konusu güvenlik teklifini ilerletme amacıyla tasarlanmış olup, görüşmelerin gizli düzeyin ötesine geçtiğini ve uygulama aşamasına yaklaştığını göstermektedir.
Dolayısıyla, Süveyda anlaşması görünüşte adalet ve uzlaşı diliyle sunulmuş olsa da, fiiliyatta Washington ve Tel Aviv’in Suriye’nin güvenlik kurallarını yeniden tasarlamak için yürüttükleri paralel sürecin bir parçasıdır.
Başka bir deyişle, “Süveyda yol haritası” ile “İsrail’in güvenlik teklifi” aynı madalyonun —biri kamuoyunun desteğini kazanmak için diplomatik–toplumsal, diğeri güç dengesini yeniden tanımlamak için güvenlik–askerî— iki yüzüdür.
Üçüncü bölüm: İsrail’in ve Dürzilerin sahadaki rolü
Müzakere masasına paralel olarak İsrail, Süveyda sahasında da aktif rol oynamaktadır. İsrail medyası 17 Eylül 2025’te önemli ayrıntıları ortaya koydu.
Haaretz gazetesi şöyle yazdı: “İsrail, yaklaşık üç bin Dürzi milis için maaş ödemekte ve aynı zamanda bu kişilere silah temininde rol almaktadır.” Aynı zamanda Times of Israel internet sitesi de şu bilgiyi doğruladı: “İsrail’in Süveyda bölgesindeki Dürzi güçlerine silah sağladığı ve bu milislerin maaşlarını ödediği söyleniyor.”
Bu raporlar, Tel Aviv’in paralel olarak iki yönde ilerlediğini göstermektedir:
1) Amerika’nın aracılığıyla HTŞ ile yürütülen diplomatik müzakere süreci.
2) Dürzi güçlerini silahlandırma ve finanse etme yoluyla iç baskı aracı oluşturma
süreci.
Dürziler açısından bu destekler görünüşte Arap aşiretlerinin ve hatta merkezi hükümetin baskısına karşı bir varlık garantisi niteliğindedir. Ancak gerçekte İsrail, bu destekleri Suriye topraklarında bir tampon bölgeyi pekiştirmek için kullanmaktadır—öyle bir bölge ki Tel Aviv’e hem muhtemel tehditleri sınırlarının uzağında karşılama hem de siyasi nüfuzunu genişletme imkânı sağlamaktadır.
Bu durumun iki sonucu vardır:
— Yerel düzeyde, Dürziler güçlü bir dış destekçinin arkalarında olduğunu hissetmektedirler.
— Bölgesel düzeyde ise İsrail, toplumsal bir çatlağı kendi güvenlik hedeflerini ilerletmek için bir araca dönüştürmeyi başarmıştır.
Dördüncü bölüm: Suriye’nin bağımsızlığı ve bölgesel rekabet için sonuçlar
Süveyda üçlü anlaşması ve bunun İsrail–Suriye güvenlik müzakereleriyle eşzamanlılığı, Suriye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü konusunda ciddi sorular ortaya çıkarmıştır.
Reuters 16 Eylül tarihli haberinde, Washington’un asıl amacının “BM Genel Kurulu’ndan önce diplomatik bir ilerleme sağlamak” olduğunu aktardı. Bu durum, Süveyda yol haritasının basit bir yerel anlaşmanın ötesinde olduğunu ve Şam’ın dışında tasarlanan yeni bir güvenlik mimarisinin parçası olduğunu göstermektedir.
Aynı zamanda, İsrail’in Dürzi güçlerine doğrudan desteği (17 Eylül’de Haaretz ve Times of Israel’de teyit edildiği üzere) fiilen HTŞ rejimini Suriye’nin güneyinde zayıflatmaktadır. Bu durum, daha derin etno-dini çatlakların oluşma riskini beraberinde getirmekte ve bölgenin kırılgan birlikte yaşama dengesini tehdit edebilmektedir.
Bölgesel açıdan tepkiler farklı olmuştur:
— Türkiye Dışişleri Bakanlığı (resmî bir açıklama ile) Süveyda anlaşmasını memnuniyetle karşılamış ve bunu istikrar ile Suriye’nin egemenliğine saygı yolunda bir adım olarak nitelendirmiştir. Ancak aynı zamanda Türk medyası, Ankara’nın güney dosyasının dışında bırakılmasının, Suriye’yi Türkiye ile İsrail’in doğrudan rekabet sahasına dönüştürebileceğini hatırlatmıştır.
— Katar Dışişleri Bakanlığı yayımladığı bir bildiride yol haritasını “iç barışın güçlendirilmesi, adaletin uygulanması ve tüm Suriyelilerin katılımının güvence altına alınması yönünde önemli bir adım” olarak tanımlamıştır.
— Suudi Arabistan da benzer bir açıklama ile “Ürdün ve Amerika’nın çabalarını” takdir etmiş, HTŞ'nin “istikrar ve refah” için attığı adımları desteklediğini vurgulamıştır.
Bu tepkiler, her ne kadar Arap ülkeleri düzeyinde başlangıçta bir uzlaşının mevcut olduğunu gösterse de, Türkiye’nin dışarıda bırakılması ve İsrail’in belirgin rolü bu uzlaşının gelecekte kırılgan hale gelmesine yol açabilir.
Beşinci bölüm: Olası senaryolar
Mevcut veriler ve medya raporları dikkate alındığında, Süveyda anlaşmasının geleceği üç temel senaryo çerçevesinde düşünülebilir:
1) Anlaşmanın pekişmesi ve güvenlik mühendisliği
Mevcut süreç devam eder ve Bakü’deki HTŞ–İsrail görüşmeleri bir anlaşmayla sonuçlanırsa, Suriye’nin güneyi yeni bir güvenlik tasarımına girecektir. Axios’un ifşa ettiği İsrail planına göre, uçuşa yasak bölge ve İran’a doğru uzanan bir hava koridoru oluşturulacak, HTŞ güçleri ise güneyde ciddi biçimde sınırlandırılacaktır. Bu senaryo, Şam’ın güneydeki fiilî bağımsızlığının zayıflatılması ve ülkenin güvenlik mimarisinde Washington ile Tel Aviv’in rolünün pekişmesi anlamına gelecektir.
2) Anlaşmanın durdurulması ya da başarısızlığı
İkinci ihtimal, toplumsal hassasiyetler veya Suriye içindeki anlaşmazlıkların süreci durdurmasıdır. Dürziler şu ana kadar İsrail’in desteğini memnuniyetle karşılamışlardır; ancak bu desteğin Suriye’nin bağımsızlığına karşı bir dış baskı aracına dönüştüğünü hissederlerse dengeler değişebilir. Böyle bir durumda anlaşma, uzlaşıyı tesis etmek yerine yeni bir istikrarsızlık kaynağına dönüşecektir.
2) Bölgesel rekabet ve krizin çok kutuplu hâle gelmesi
Anlaşmanın kısmi olarak başarıya ulaşması durumunda bile, Türkiye’nin dışarıda bırakılması ve İsrail’in güneyde etkinleşmesi krizi çok kutuplu bir yapıya dönüştürebilir.
Türk medyası, Suriye’nin Ankara ile Tel Aviv’in doğrudan rekabet sahasına dönüşeceği konusunda uyarmıştır. Böyle bir durumda Türkiye, dengeyi sağlamak için gelecekteki pazarlıklarda kuzey Suriye ve Kürt meselesi kartını devreye sokabilir.
Sonuç: Uzlaşı mı, yoksa güvenlik mühendisliği mi?
Farklı raporlar bir araya getirildiğinde birkaç net sonuç ortaya çıkmaktadır:
1) Resmî ve insani boyut: Katar ve Suudi Arabistan’ın desteğiyle HTŞ, Amman ve Washington arasında varılan üçlü anlaşma, görünüşte adalet ve uzlaşı için bir yol haritası olarak sunulmuştur. Eymen Safedi ve Tom Barrack’ın sözleri “birlik ve güven inşası” vurgusu taşımaktadır.
2) Gizli güvenlik boyutu: Axios ve Reuters gibi kaynaklar, İsrail’in Mısır anlaşmasını örnek alan bir teklif sunduğunu göstermiştir; bu teklif, uçuşa yasak bölge ve İran’a uzanan bir hava koridoru içermektedir — ki bu madde açıkça Tel Aviv’in güvenlik çıkarlarıyla bağlantılıdır.
3) Saha boyutu: Haaretz ve Times of Israel’in haberleri, İsrail’in Dürzi milislere maaş ödeyip silah temin ederek Suriye’nin güneyinde fiilen gayriresmî bir tampon bölge oluşturduğunu göstermektedir. Dürziler için bu destekler görünüşte bir varlık garantisi olsa da, gerçekte Tel Aviv’in nüfuz mühendisliğinin bir aracıdır.
4) Bölgesel boyut: Arap ülkelerinin (Katar ve Suudi Arabistan) nispi uzlaşısı ve Türkiye’nin resmî düzeydeki olumlu karşılaması ilk bakışta bir yakınsamanın işaretidir; ancak İsrail’in belirgin rolü ve Ankara’nın devre dışı bırakılması bu uzlaşının gelecekte zayıflamasına yol açabilir.
6) Nihai senaryo: Eğer Bakü’deki müzakereler ilerlerse, Suriye’nin güneyi Washington ve Tel Aviv’in güvenlik mühendisliğinin laboratuvarına dönüşecektir. Aksi takdirde, Süveyda muhtemelen etnik ve bölgesel gerilimlerin odağı olmaya devam edecektir.
Nihayetinde asıl soru şudur: Süveyda anlaşması gerçek bir uzlaşıya doğru atılmış bir adım mıdır, yoksa yeni bir güvenlik mühendisliğinin örtüsü mü? Kesin olan şey, bu vilayetin ve dolayısıyla Suriye’nin güneyinin geleceğinin bildirilerin satırlarında değil, aktörlerin rekabet sahasında—Dürzi milislerden Bakü’deki müzakere masasına ve bölgesel güçlerin hesaplarına kadar—belirleneceğidir.