‘Türkiye’nin Suriye stratejisi İsrail’in nüfuzunu güçlendirdi’

img
‘Türkiye’nin Suriye stratejisi İsrail’in nüfuzunu güçlendirdi’ YDH

El-Kanadek’in analizine göre, Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü müdahaleler “beklenen stratejik kazancı sağlamadı” ve “İsrail’in sahadaki etkisini artıran bir boşluk yarattı.” Ankara’nın nüfuz çabalarının, farkında olmadan Tel Aviv’in elini güçlendirdiği ileri sürüldü.




YDH – El-Kanadek web sitesinde yayımlanan bir analizde, Türkiye’nin 2011 yılından itibaren Suriye’de yürüttüğü müdahalenin, başlangıçta hedeflendiği gibi sonuçlanmadığı ve aksine “İsrail’in sahadaki etkinliğini artıran bir sürece dönüştüğü” ileri sürüldü.

2011’den 2024’e: Türkiye’nin müdahalesi ve değişen dengeler

Analizde, Suriye’de 2011 yılında eski rejime karşı ayaklanmaların başlamasıyla birlikte Türkiye’nin “muhalefet gruplarına hem mali hem de askerî destek sağladığı” belirtildi.

Türkiye’nin aynı dönemde silahlı gruplara da “güvenli sığınak” sunduğu, bu müdahalenin zirve noktasını ise 2016’daki “Barış Pınarı Operasyonu”nun oluşturduğu kaydedildi.

Haberde, “Beşşar Esed yönetiminin devrilmesinin Ankara’nın en büyük hedefi olduğu” değerlendirmesi yer aldı.

Bu bağlamda Türkiye’nin, “Nusra Cephesi” gibi gruplara, lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) öncülüğünde artan şekilde destek verdiği ve bu grupları “rejime alternatif bir güç olarak konumlandırdığı” ifade edildi.

Ancak, “rejimin 2024 yılında düşmesinin ardından oluşan güvenlik boşluğunun İsrail’e beklenmedik bir fırsat sunduğu” ve Tel Aviv’in bu durumu kendi lehine kullanarak “Suriye içinde serbest hareket alanı kazandığı” belirtildi.

 “Büyücü, kendi büyüsünün kurbanı oldu”

El-Kanadek’e göre Türkiye, kuzey Suriye ve sınır hattında nüfuzunu artırmaya çalışırken, bu girişim “stratejik bir çelişkiyi” ortaya çıkardı.

Haberde, “silahlı gruplara verilen Türk desteğinin yalnızca rejimi zayıflatmakla kalmadığı, aynı zamanda İsrail’in müdahalesini engelleme kapasitesini de azalttığı” belirtildi.

Analizde, “Ankara, nüfuzunu genişletmek isterken, İsrail’in hızlı ve etkili adımları karşısında zayıf bir konuma sürüklendi” ifadesi kullanıldı.

Bu durumun, “Türk müdahalesinin farkında olmadan İsrail lehine sonuçlar doğurduğunu” gösterdiği kaydedildi.

İsrail’in boşluğu fırsata çevirmesi

Haberde, “İsrail’in Türk müdahalesinin yarattığı güvenlik boşluğunu hızla fırsata çevirdiği” aktarıldı.

İsrail’in Suriye’nin güney bölgelerinde stratejik noktaları kontrol altına aldığı, iç çekişmelerden ve sınır güvenliğindeki zafiyetlerden faydalanarak “güvenlik varlığını kalıcı hale getirdiği” belirtildi.

Analize göre, “rejimin düşmesinden yalnızca birkaç saat sonra İsrail’in geniş çaplı hava saldırıları başlattığı” ve bu saldırılarda Suriye ordusuna ait askeri tesislerin hedef alındığı bildirildi.

Ayrıca, bu bombardımanların, “Şam ve Meze gibi bölgelerdeki üslerin Türkiye veya başka aktörler tarafından kullanılmasını engellemek” ve “Türk etkisini sınırlamak” amacıyla yapıldığı iddia edildi.

Rejim döneminde kapalı, müdahale sonrasında açık kapılar

Makalede, Türk müdahalesinden önceki dönemde Suriye rejiminin “İsrail’e karşı sert bir tutum izlediği” ve “her türlü güvenlik ya da istihbarat iş birliğini reddettiği” vurgulandı.

Bu durumun, Suriye’yi “İsrail karşıtlığını açıkça ilan eden tek Arap rejimi” haline getirdiği ifade edildi.

Ancak rejimin çöküşüyle birlikte “İsrail’in daha önce mümkün olmayan operasyonel adımlar atma fırsatı bulduğu” belirtildi.

Tel Aviv’in güney Suriye’de stratejik bölgeleri doğrudan kontrol altına aldığı, ayrıca “Dürziler gibi bazı azınlık gruplardan destek alarak etkisini kalıcı hale getirdiği” ileri sürüldü.

Haberde, “Türk müdahalesinin İsrail’in hareket alanını kısıtlamadığı, aksine genişlettiği” değerlendirmesi yapıldı.

Türk-İsrail çatışması olasılığı

İsrail’in Suriye’de her geçen gün artan varlığının “Türkiye’yi daha zayıf bir konuma ittiğini” iddia eden el-Kanadek’e göre, “iki tarafın çıkarları çatışma noktasına geldi.”

Bu durumun özellikle kuzey bölgelerinde, Türk etkinliğinin en yüksek olduğu alanlarda daha belirgin hale geldiği belirtildi.

Haberde, İsrail’in şu ana kadar Türk birlikleriyle doğrudan bir çatışmadan kaçındığı, ancak “stratejik bölgelerde Türk etkisini etkisiz hale getirmeye” odaklandığı ifade edildi.

Bu çerçevede, Türkiye’nin önünde üç seçenek bulunduğu aktarıldı:

Ya “sınırlı bir varlığı İsrail’in belirlediği koşullarda sürdürmek”, ya “bölgeden tamamen çekilmek”, ya da “nüfuzunu korumak için doğrudan çatışmayı göze almak”.

Analizde ayrıca, İsrail merkezli “Alma” adlı web sitesinin değerlendirmesine atıfta bulunuldu.

Alma’nın haberine göre, “Esad rejiminin devrilmesinden on ay sonra, Ahmed eş-Şara liderliğindeki yeni Suriye yeniden yapılanma sürecine girdi.”

Haberde, “Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın yeniden inşa yarışına katıldığı ve her birinin Şam’ı kendi çıkarlarına uygun biçimde şekillendirmeye çalıştığı” kaydedildi.

El-Kanadek bu durumu, “Katar-Türkiye ekseninde şekillenen yeni Sünni hilalin ne İsrail’e ne de Batı’ya yakın bir çizgi izlediği” şeklinde yorumladı.

Ankara için artan maliyet, azalan kazanç

Analizde, “Türkiye’nin Suriye’ye girişinin başlangıçta stratejik bir kazanç olarak görüldüğü, ancak zamanla ekonomik ve siyasi bir yük haline geldiği” belirtildi.

Kuzeydeki “yüksek maliyetli askeri operasyonlar” ile güneydeki “İsrail’in artan etkisi”nin Ankara açısından sürdürülebilir bir sonuç üretmediği ifade edildi.

Haberde, Türkiye iç siyasetinde bu müdahalenin “maliyetleri ve belirsiz sonuçları nedeniyle eleştirilerin arttığı” vurgulandı.

Ayrıca bölgesel düzeyde Türkiye’nin, “İsrail, Rusya ve ABD gibi aktörlerle karmaşık ilişkiler ağı içinde hareket etmek zorunda kaldığı” ve bunun “Ankara’nın manevra alanını daralttığı” kaydedildi.

Sonuç olarak, makalede “Türkiye’nin Suriye stratejisinin bölgesel düzeyde beklenen getiriyi sağlamadığı, aksine uzun vadeli bir baskı ve risk kaynağına dönüştüğü” ifade edildi.