‘Normalleşme’nin askeri-endüstriyel omurgası

img
‘Normalleşme’nin askeri-endüstriyel omurgası YDH

‘İbrahim Anlaşmaları’ çerçevesinde İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki ‘normalleşme’, silah satışları, siber ve gözetim iş birlikleriyle derinleşen askeri-endüstriyel bir eksene dönüştü.




YDH- Middle East Research and Information Project’te (MERIP) yayımlanan bir analiz, uluslararası toplumun İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma yönelik tepkilerinin en üst seviyeye ulaştığı 2025 Şubat ayında, Abu Dabi’de düzenlenen Uluslararası Savunma Fuarı ve Konferansı’na (IDEX) dikkat çekiyor.

Beş gün süren etkinlik boyunca, İsrail Havacılık Endüstrileri (IAI) ve Rafael Gelişmiş Savunma Sistemleri gibi dev şirketlerin de aralarında bulunduğu rekor sayıda 34 İsrailli silah firması, en son ürünlerini Emirlikli ortaklarıyla birlikte sergiledi.

Etkinlik, “bölgesel iş birliğinde bir dönüm noktası” olarak sunuldu ve ileri seviye insansız sistemler ile siber araçların ortak sergilenmesiyle dikkat çekti.

Analizde, “İsrail’in Gazze’deki soykırımının başlamasından bu yana işlerin hiç olmadığı kadar büyüdüğü” belirtildi. 2024 yılında İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki ikili ticaretin 3,24 milyar dolara yükseldiği, bunun da bir önceki yıla göre yüzde 11’lik bir artışa işaret ettiği kaydedildi.

‘Barışın ve refahın’ görünümü

Söz konusu fuar, BAE’nin, ABD Başkanı Donald Trump döneminde İsrail ile birkaç Arap ülkesinin ilişkilerini “normalleştirmesini” öngören İbrahim Anlaşmaları’na katılımı sayesinde mümkün hale geldi.

Trump yönetimi bu anlaşmaları “tarihi birer dönüm noktası” olarak nitelendirmiş ve “barış ve refah mirası oluşturmak” olarak tanımlamıştı.

Washington merkezli Abraham Accords Peace Institute tarafından dağıtılan tanıtım broşürlerinde de benzer ifadeler yer aldı. 2021’de kurulan bu kuruluş, normalleşmeyi teşvik eden ve izleyen bir “sivil toplum kuruluşu” olarak tanımlandı.

Kuruluş, her yıl ticaret, turizm ve güvenlik iş birliğini ölçen “puan kartları” yayımlıyor ve “Yeni Ortadoğu”yu; açık ticaret yolları, Tel Aviv-Dubai arasında uçuşlar ve parlak teknoloji merkezleriyle bölgesel yenilik vaat eden bir tablo olarak resmediyor.

Parıltılı vitrinin ardındaki gerçek

Analize göre, bu parıltılı vitrin, çok daha karanlık bir gerçeği gizliyor. Arap-İsrail iş birliğinin en dinamik alanları kültürel alışveriş veya çatışma çözümü değil; silah ticareti, istihbarat, gözetim iş birliği ve dijital baskı.

İbrahim Anlaşmaları’nı imzalayan BAE, Fas ve Bahreyn, İsrail’in askeri-sanayi kompleksine büyük sermaye akıtarak, Filistinlilerin topraklarından edilmesini mümkün kılan altyapının finansmanına katkıda bulunuyor.

İsrail ise işgal altında test ettiği teknolojileri, bu devletlerin kendi halkları üzerindeki otoritesini sağlamlaştırmasına yardımcı olmak için ihraç ediyor.

Analizde, “Baskıcı yeteneklerin bu karşılıklı alışverişi, normalleşme projesinin merkezinde yer alıyor.” ifadeleri kullanıldı.

Bir çıkar ittifakı

Makalede, normalleşmenin maddi siyasetinin özünde “bir çıkar ittifakının” bulunduğu kaydedildi.

Arap rejimleri, halklarını kontrol altında tutmak için İsrail silahlarına ve gözetim araçlarına erişim sağlıyor; İsrail, müşteri tabanını ve stratejik erişimini genişletiyor; ABD ise bölge üzerindeki emperyal etkisini güçlendirecek bir çerçeve inşa ediyor.

Bu süreçte, 2011 Arap ayaklanmalarının bastırılmasının ardından yeniden yükselişe geçen karşıdevrimci güçlerin daha da kökleştiği vurgulandı.

Analizde, bunun, Filistin’in ve bölgedeki halkların kendi kaderini tayin hakkı pahasına, seçkinlerin iktidarlarını yukarıdan pekiştirdiği “anti-demokratik bir eksenin kurumsallaşması” anlamına geldiği kaydedildi.

El sıkışmalardan silah ticareti gerçeğine

Normalleşme, daha önce İsrail’e kapalı olan Arap silah pazarlarını açarak, bölgeyi Tel Aviv’in askeri-sanayi kompleksi için yeni bir ihracat cephesine dönüştürdü.

2020’de imzalanan İbrahim Anlaşmaları’nın ardından İsrail’in askeri sektörü “tam kapasiteyle çalışmaya başladı.”

2020–2022 arasında İsrail’in savunma ihracatı yüzde 55’ten fazla artış gösterdi, Körfez ülkeleri bu ihracatın giderek büyüyen bir bölümünü oluşturdu.

Sadece 2021 yılında İsrail, 11,3 milyar dolar değerinde silah ihraç etti; bu, bir önceki yıla göre yüzde 30’luk bir artış anlamına geliyordu ve Arap ülkeleri bu miktarın %7’sini oluşturdu.

2024 yılına gelindiğinde ise İsrail’in silah ihracatı 14,79 milyar dolarla tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı, bu da bir önceki yıla göre %13 artışa işaret ediyordu. Arap ülkelerinin payı ise %12’ye yükselerek, normalleşmenin artık İsrail’in silah ekonomisinin “merkezi bir direği” haline geldiğini gösterdi.

BAE ve Fas’ın askeri ortaklıkları

MERIP’te yayımlanan makaleye göre, BAE özellikle İsrail ile askeri ortaklığını hızla artırdı. 2022 yılı itibarıyla İsrail’in en büyük askeri üreticisi olan Elbit Systems, BAE’de bir yan kuruluş açtı ve Emirlik hava kuvvetlerine gelişmiş aviyonik sistemler sağlamak üzere 53 milyon dolarlık bir sözleşme imzaladı.

Aynı dönemde uydu görüntüleri, İsrail’in Barak füze önleme sisteminin sessizce BAE’ye konuşlandırıldığını ortaya koydu. Bu sistem, İran etkisini dengelemek amacıyla tasarlanmıştı.

Ertesi yıl, İsrailli ve Emirlikli şirketler, Abu Dabi’de düzenlenen Yıllık Deniz Savunma ve Deniz Güvenliği Fuarı’nda insansız bir deniz aracı ortaklaşa tanıttı. Bu araç, İsrail Havacılık Endüstrileri tarafından geliştirilmiş ve BAE’nin devlet destekli EDGE grubu tarafından finanse edilmişti. Makalede, bu seviyede bir askeri ortak üretimin normalde NATO veya ABD ve AB gibi uzun süreli müttefikler için ayrıldığı belirtildi.

Fas’ın hızlı adımları

Makaleye göre, Fas da hızlı hareket etti. 2021’de İsrail ile bir güvenlik mutabakatı imzalayan Rabat, İsrail’den dronlar ve hava savunma sistemleri satın almaya başladı ve Merkava tanklarını almak için görüşmeler yürüttü.

2023 Haziran’ında İsrail’in tartışmalı Golani Tugayı, ABD öncülüğündeki tatbikatlara Fas topraklarında katıldı. Makale, bunun normalleşmenin yeni bölgesel güvenlik mimarisini kurumsallaştırdığını gösteren eşi görülmemiş bir gelişme olduğunu aktardı.

ABD’nin rolü ve ortak algılar

Makale, bu silahlanmayı tetikleyen ortak algılar ve paylaşılan bir “koruyucu” güç olarak ABD’nin etkisine dikkat çekti.

İbrahim Anlaşmaları’nın Körfez üyeleri İran ve bölgesel direniş hareketlerine karşı ortak bir tutum sergiliyor.

Makaleye göre, Fas hükümeti ise komşu Cezayir’in askeri harcamalarına karşılık vermek ve İsrail’in “karşı isyan uzmanlığını” Sahra’daki milliyetçilerle mücadelesinde kullanmak istiyor.

ABD, bu bağları birleştirmede merkezi rol üstlendi. 2021’de Washington, İsrail’i ABD Avrupa Komutanlığı’ndan (EUCOM) ABD Merkez Komutanlığı’na (CENTCOM) geçirdi ve bu sayede İsrail ile Arap ülkeleri arasında doğrudan askeri koordinasyon imkânı sağladı.

General Kenneth McKenzie, o dönemde CENTCOM komutanı olarak, bu hamlenin “anlaşmalara operasyonel bir perspektif kazandıracağını ve İsrail ile Arap ülkeleri arasında yeni koridorlar ve fırsatlar açacağını” söyledi.

Ortak hava ve füze savunması planları

ABD yetkilileri, İsrail ve Körfez ülkeleri arasında entegre hava ve füze savunma ağları kurmayı önceliklendirdi. Bunlar; paylaşılan erken uyarı sistemleri ve koordineli önleme kapasiteleri öngörüyordu.

Bu hedefler, Haziran 2025’te İsrail ve İran arasında 12 günlük bir askeri çatışma sırasında kısmen uygulandı ve bunun, bölgesel güvenlik koordinasyonunun gerçek zamanlı bir denemesi olduğu belirtildi.

Stratejik kazanımlar

Makale, İsrail açısından bu durumun stratejik faydalarını vurguladı:

İsrail, Filistinlilere yönelik sömürgeci politikalarını değiştirmeden Arap güvenlik alanlarına resmi erişim sağladı.

Normalleşme, İsrail’in bölgesel meşruiyetini artırırken, işgali sonlandırmaya yönelik diplomatik baskıyı da zayıflattı.

Arap ülkeleri açısından ise anlaşmalar, Filistinliler üzerinde test edilmiş İsrail güvenlik teknolojilerine kamu erişimini sağladı. Makalede, “Eskiden gizli yürütülen işler artık açık şekilde, barış ve modernleşme diliyle sunuluyor.” ifadeleri yer aldı.

Baskının işleyişi: Siber ve gözetim alanı

MERIP’te yer alan makalede, normalleşmenin etkisinin yalnızca askeri değil, siber ve gözetim alanında da hissedildiği bildirildi.

İbrahim Anlaşmaları imzalanmadan önce bile, BAE, Bahreyn ve Fas, İsrail’in özel casus yazılım endüstrisinin müşterisi konumundaydı. Örnek olarak NSO Group ve Pegasus yazılımı, gazeteciler, muhalifler ve aktivistleri izlemek için kullanıldı.

Normalleşmenin, bu bağları başlatmadığı; kurumsallaştırdığı vurgulandı.

Anlaşmaların imzalanmasının ardından, İsrail, BAE, Bahreyn ve Fas siber güvenlik ortaklıklarını resmileştirdi.

Böylece dijital baskı, yeni bölgesel güvenlik altyapısının bir parçası haline geldi.

2023’te Tel Aviv’de düzenlenen bir siber teknoloji konferansında, ABD İç Güvenlik Bakanlığı yetkilisi bu ortaya çıkan siber ittifakı “siber güvenlik tarihinde bir adım ve güvenlik ortaklıklarını derinleştirmek için mükemmel bir fırsat” olarak nitelendirdi.

MERIP’in aktardığına göre, İsrail, silahlandırılmış dronlar ve AI destekli sistemler konusundaki uzmanlığını on yıllardır işgal ve savaşla inşa etti. Makaleye göre, Gazze’deki saldırılar, tarihte AI destekli ilk soykırım olarak nitelendirildi.

İsrail, Gospel ve Lavender programları gibi yapay zeka sistemlerini kullanarak “kitlesel infaz fabrikası” oluşturdu. Bu sistemler, binlerce sivilin ölümüne ve altyapının geniş çaplı tahribatına yol açtı.

Arap ülkeleri, bu teknolojiyi kendi güvenlik ve kontrol altyapılarını güçlendirmek için kullanmak istiyor. Örneğin, 2021 Mart’ında İsrail Havacılık Endüstrileri ile BAE’nin EDGE grubu arasında AI destekli insansız deniz araçları geliştirme ortaklığı kuruldu.

Bu sistemler, ileri robotik, gerçek zamanlı veri işleme ve özerk tehdit tespit yeteneklerini içeriyor. Makalede, bu tür projelerin NATO veya uzun süreli ABD müttefikleri için ayrılan işbirliği seviyesinde olduğu vurgulandı.

BAE ayrıca, İsrail’in elit siber birliği Unit 8200’den eski personel ile ortak bir “Siber Akademi” kurdu. Bu akademi, Emirlikli personeli hem saldırgan hem savunmacı siber tekniklerde eğitiyor.

Kentsel gözetim ve yapay zekâ

MERIP, AI ve gözetim teknolojilerinin sivil alanlarda da yoğun kullanıldığını bildirdi.

2016’da Abu Dabi, “Falcon Eye” adlı bir kentsel gözetim sistemi kurdu.

Bu sistemin kurulumu, İsrailli güvenlik müteahhitleri tarafından yapıldı.

Bugün bu tür ortaklıklar resmi ve açık şekilde yürütülüyor.

İbrahim Anlaşmaları sonrası, BAE’nin Mubadala varlık fonu, önümüzdeki yıllarda İsrail’e 10 milyar dolarlık yatırım planladı. 2022 başında 100 milyon dolarlık fon, İsrail merkezli girişim sermayesi firmalarına aktarıldı. Bu firmalar, askeri ve güvenlik teknolojileri geliştiren ve İsrail ordusu tarafından test edilen şirketleri destekliyor.

Dubai’de başlatılan Oyoon programı, 300.000’den fazla yüz tanıma kamerasıyla çalışıyor ve İsrail’in AnyVision sistemine benzer şekilde Filistinli nüfus üzerinde izleme sağlıyor. Makale, bu sistemlerin normalleşme süreciyle birlikte yeni pazarlara erişim sağladığını aktardı.

Asimetri, bağımlılık ve kontrol

MERIP, anlaşmaların askeri ve güvenlik boyutunun derin bir hiyerarşik yapı oluşturduğunu belirtti:

İsrail, teknolojik üstünlüğünü ve operasyonel özgürlüğünü koruyor.

Arap imzacı ülkeler, sınırlı savunma yetenekleri elde ediyor ve İsrail ile ABD’ye bağımlı kalıyor.

Örneğin, BAE’ye 50 F-35 savaş uçağı ve 18 MQ-9 Reaper dronunu kapsayan 23 milyar dolarlık silah paketi vaat edildi. Ancak ABD, İsrail’in bölgesel üstünlüğünü korumak için operasyonel kısıtlamalar getirdi ve anlaşma çökertildi.

Makaleye göre, askeri teknoloji akışı çoğunlukla tek yönlü. İsrail, güvenlik ve askeri ürünlerin başlıca tedarikçisi; Arap ülkeleri ise finansör ve müşteri konumunda.

Bu model, bağımlılığı sürdürmeyi amaçlıyor. İsrail’in sistemleri sürekli bakım, yedek parça, yazılım güncelleme ve operasyonel rehberlik gerektiriyor. Bu “teknolojik göbek bağı”, İsrail’e satış sonrası bile bölgesel kontrol gücü sağlıyor.

ABD’nin stratejik gözetimi

Makaleye göre, İbrahim Anlaşmaları çerçevesinde tüm güvenlik yapısı ABD’nin stratejik denetimi altında çalışıyor. İsrail ve Arap orduları, ABD komuta yapılarıyla entegre edilerek, bölgesel politikalarını Washington’un vizyonuna uygun yürütüyor.

Normalleşme, ABD’nin bölgesel dengeyi müttefiklerine devrederek hegemoniyi sürdürme stratejisiyle uyumlu bir adım olarak görülüyor. Makale, Suudi Arabistan’ın sürece dahil edilmesi planlarını ve Filistin meselesinde sembolik adımlar karşılığında güvenlik garantileri verilmesini, bu stratejinin bir parçası olarak aktardı.

Sonuç olarak, MERIP, anlaşmaların yerleşimci-kolonici politikaları pekiştirdiğini, İsrail’i hesap verebilirlikten koruduğunu belirtti.