"7 Ekim Savaşı, askeri gücün tek başına İsrail'e huzuru sağlayamayacağını ve Ortadoğu’da bile barış anlaşmalarının ne kadar büyük bir değere sahip olduğunu kanıtladı."
 
											YDH - İsrailli tarihçi Yuval Noah Harari, Yedioth Ahronoth gazetesinde kaleme aldığı makalede Aksa Tufanı operasyonunun beklenen bölgesel savaşı tetiklemediğini, bunun yerine İsrail’in Arap komşularıyla yaptığı barış anlaşmalarının dayanıklılığını kanıtladığını savunuyor. Mısır, Ürdün ve Körfez ülkelerinin barışa bağlı kaldığını, Filistin Yönetimi ile İsrailli Arap vatandaşların da büyük ölçüde sükuneti koruduğunu anımsatan Harari, tarihsel örnekler üzerinden Siyonist rejim açısından askeri gücün tek başına güvenliği sağlamayacağını, bunun ancak Arap ülkeleriyle yapılacak anlaşmalar yoluyla mümkün olduğunu söylüyor.
Hamas, sürpriz saldırısının Arap ve Müslüman dünyasını İsrail’e karşı topyekûn bir savaşa sürükleyeceğini ummuştu, ancak bu olmadı.
İsrail’e doğrudan şiddet eylemleriyle karşılık veren tek aktörler Hizbullah, Yemen, İran ve Suriye ile Irak’taki İran yanlısı milislerdi; bunların hiçbiri İsrail’in var olma hakkını hiçbir zaman tanımamıştı.
Buna karşılık Mısır, 1979’da İsrail’le imzaladığı barış anlaşmasını ihlal etmedi; Ürdün, 1994’teki anlaşmayı korudu; Körfez ülkeleri ise 2020’de imzaladıkları anlaşmalara bağlı kaldı.
Üstelik bu Arap ülkelerinin tümü, İsrail’in kendini savunmasına çeşitli yollarla yardımcı oldu. Örneğin Nisan 2024’te ve yeniden Haziran 2025’te Ürdün, Körfez ülkelerinden alınan istihbarat sayesinde İsrail’e yönelen İran füzelerini ve insansız hava araçlarını havada imha etti.
Filistin Yönetimi de, Hamas’ın büyük baskısına ve İsrail hükümeti ile yerleşimcilerin çok sayıda provokasyonuna rağmen sükuneti korudu.
İsrail vatandaşı olan Filistinliler söz konusu olduğunda da, büyük çoğunluğu devlete sadık kaldı.
Hamas, 7 Ekim’de ve onu izleyen haftalarda İsrail Araplarının ayaklanacağını ummuştu; pek çok İsrailli Yahudi ise Arap komşularının kendilerine saldırıp katliam yapmasından korkuyordu, fakat bu da gerçekleşmedi.
Gerçekte, çok sayıda İsrailli Filistinli komşularına yardım etmek için harekete geçti, hatta bazıları bu uğurda hayatını kaybetti.
Örneğin Abdülkerim Hasan Nesasra ve Avvad Daravşe, Nova Festivalindeki katliamdan insanları kurtarmaya çalışırken 7 Ekim’de öldürüldü.
Sonraki iki yıl boyunca on binlerce İsrailli Filistinli, İsrail’in hastanelerinde, kliniklerinde, devlet kurumlarında, polis teşkilatında ve hatta ordusunda sadakatle görev yaptı.
Arap partilerinin liderleri, 7 Ekim katliamını sert bir dille kınadı ve defalarca barış çağrısında bulundu.
Filistin Yönetimi, Mısır ve Ürdün neden barışı korudu?
Elbette Filistin Yönetimi’nin, Mısır’ın ve Ürdün’ün barışı sürdürmesinin en önemli nedenlerinden biri İsrail’in askeri gücüydü. Ancak son iki yılın olayları, askeri kapasitenin tek başına kalıcı istikrarı garanti edemeyeceğini kanıtladı.
7 Ekim 2023’te İsrail, Hamas karşısında ezici bir askeri üstünlüğe sahipti; fakat bu, savaşın patlak vermesini önlemeye ya da iki yıl süren yıkıcı çatışmadan sonra bile İsrail’in tüm hedeflerine ulaşmasına yetmedi.
İsrail’in güvenliğini sağlamanın tek yolu olarak potansiyel tüm düşmanların askeri kapasitesini tamamen yok etmeyi savunanlar, Mısır örneği üzerinde düşünmeli.
Askeri açıdan Mısır, Hamas ya da İran’a kıyasla İsrail için çok daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Mısır ordusunun personel sayısı bir milyonu aşıyor ve İran’ın aksine Mısır’ın İsrail’le uzun bir kara sınırı var. Bu, İsrail’in geç olmadan Mısır’a karşı önleyici bir saldırı başlatıp Mısır ordusunu imha etmesi gerektiği anlamına mı geliyor?
En aşırı görüşlü hükümet üyeleri bile böylesine çılgın bir planı desteklemiyor. Herkes, İsrail ile Mısır arasındaki barış anlaşmasını korumanın çok daha akılcı olduğunu biliyor.
Ortadoğu genellikle son derece şiddetli bir bölge olarak tanınır. Fakat unutmamak gerekir ki bu topraklar aynı zamanda barış anlaşmalarının da tarihsel doğum yeridir. MÖ 2350 yılına tarihlenen bir kil tablet, Ebla ve Abarsal şehir devletleri arasında imzalanmış bir anlaşmayı kayda geçmiştir.
Daha fazla belge ise MÖ yaklaşık 1259 yılında Mısır ile Hitit Krallığı arasında imzalanan barış antlaşmasına aittir. Yaklaşık yetmiş yıl süren kanlı savaşlardan sonra iki taraf, şiddetten kaçınmaya, birbirlerinin topraklarına saygı göstermeye ve hatta acil durumlarda birbirine yardım etmeye söz verdi.
Her iki taraf da soylarının bu barış anlaşmasına sonsuza dek bağlı kalacağını taahhüt etti.
Bu antlaşma gerçekten de yaklaşık bir yüzyıl boyunca yürürlükte kaldı; Hitit Krallığı, Mısır’la ilgisiz nedenlerle çökmeye başlayana kadar sürdü.
Hatta Mısır, Hititler zor günler geçirirken onlara yardım etmeye çalıştı ve uzun süren kıtlık döneminde tahıl sevkiyatı yaptı.
Kuşkusuz Mısırlılarla Hititlerin barışa yönelmesinin ve onu sürdürmesinin temel nedenlerinden biri, Asurlular ve Deniz Kavimleri gibi yeni düşmanlardan duydukları ortak tehditti. Ancak ortak çıkarların varlığını tanıyabilme kabiliyeti, her başarılı barış anlaşmasının temelidir.
Son iki yılın korkunç olaylarını düşünürken, Ortadoğu’daki barış anlaşmalarının sessiz başarısına da kulak vermek gerekir. Bu sessizlik, patlamaların ve savaş gürültüsünün eksikliği kadar değerlidir.
İsrail’in Arap komşularıyla imzaladığı anlaşmalar aşırı bir sınavdan geçti ve bu sınavı başarıyla tamamladı.
7 Ekim Savaşı, askeri gücün tek başına İsrail'e huzuru sağlayamayacağını ve Ortadoğu’da bile barış anlaşmalarının ne kadar büyük bir değere sahip olduğunu kanıtladı.
Çeviri: YDH
 
         
									 
											 
											 
											 
											 
											 
											 
											 
											 
											 
											 
										 
										 
										 
										 
										 
										 
										 
										