İsrail’in Gazze’yi ikiye bölme planının ardında ne var?

img
İsrail’in Gazze’yi ikiye bölme planının ardında ne var? YDH

"Etnik temizlik olasılığı ateşkesle ortadan kalkmadı; yalnızca bürokratik planlamayla maskelenen ve normalleştirilen yeni bir politikaya dönüştü."




YDH - İsrail, Gazze’yi kalıcı biçimde ikiye bölerek Doğu kısmını “terörden arındırılmış” bir alan, Batı kısmını ise sürekli bombardıman altında tutulan bir yıkım bölgesi haline getiriyor. Trump yönetiminin desteğiyle yürütülen bu plan, yeniden inşa vaadi altında İsrail’in askeri ve siyasi kontrolünü derinleştiriyor. Hamas’ın sınırlı silahsızlanmaya razı olmasına rağmen, İsrail tam teslimiyet dayatıyor ve yeniden inşayı engelleyerek Filistinlileri tehcire zorlamayı amaçlıyor. Avrupa Dış İlişkiler Konseyinden (ECFR) Filistinli akademisyen Muhammed Şehade, +972 dergisinde kaleme aldığı makalede, "ateşkesin" özünde soykırımın biçim değiştirmiş, bürokratik bir versiyonuna dönüştüğüne işaret ediyor.

İsrail ile Hamas arasında sağlanan ateşkesin ardından, Trump yönetimi Gazze’de “yeni bir dönemin” başladığını ilan ediyor. Başkan, bu ayın başlarında Knesset’te yaptığı konuşmada “Yıllarca süren bitmek bilmeyen savaşın ve sonsuz tehlikenin ardından, bugün gökyüzü sakin, silahlar suskun, sirenler sustu ve kutsal topraklarda nihayet barışın güneşi doğuyor” diye konuştu.

Ancak sahadaki gerçekler çok daha karanlık bir tablo ortaya koyuyor ve İsrail’in bölgeyi kalıcı bir biçimde boyunduruk altına alma planına ışık tutuyor.

İsrail, “Sarı Hat” adını verdiği hatla Şeridi ikiye ayırdı: Gazze’nin batı kesimi, bölgenin yüzde 42’sini kapsıyor; Hamas burada kontrolü elinde tutuyor ve 2 milyondan fazla insan bu dar alana sıkışmış durumda.

Doğuda kalan yüzde 58’lik kesim ise sivillerden tamamen arındırılmış ve İsrail ordusunun, ona bağlı dört vekil grubun kontrolü altında.

Trump planına göre bu hat geçici bir sınırdı; Uluslararası İstikrar Gücü’nün sahada denetimi devralmasıyla birlikte İsrail’in Gazze’den kademeli olarak çekilmesinin ilk aşamasını oluşturuyordu.

Ancak bunun yerine İsrail ordusu mevzilerini güçlendiriyor; toprak setleri, tahkimatlar ve bariyerlerle hattı kalıcı hale getirmeye hazırlanıyor.

Batı Gazze, giderek geçen kasım ayında Hizbullah’la ateşkes imzalamasına rağmen İsrail ordusunun hâlâ aralıklarla bombaladığı Güney Lübnan’a benzemeye başladı.

Gazze’deki ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana İsrail’in hava saldırıları, insansız hava aracı saldırıları ve makineli tüfek atışları her gün sivil halkı hedef almayı sürdürüyor.

Bu saldırılar genellikle “yaklaşan bir saldırının önlenmesi”, “İsrail askerlerine yönelik iddia edilen saldırılara misilleme” ya da “Sarı Hat’a yaklaşan kişilerin hedef alınması” gibi temelsiz gerekçelerle meşrulaştırılıyor.

Şimdiye kadar bu saldırılarda aralarında onlarca çocuğun da bulunduğu 200’den fazla Filistinli öldürüldü.

İsrail, Batı Gazze’ye yönelik yardımları da hâlâ kısıtlıyor. Ateşkesin ilk 20 günü boyunca bölgeye günde ortalama 95 yardım tırı girebildi; bu sayı, İsrail ile Hamas arasındaki anlaşmada öngörülen günlük 600 tırın çok altında.

Nüfusun büyük bölümü evsiz kaldı, ancak İsrail hâlâ çadırların, prefabrik evlerin ve diğer temel barınma malzemelerinin girişine izin vermiyor; kış yaklaşırken bu yasak özellikle ağır sonuçlar doğuruyor.

Gazze’nin doğusu, bir zamanlar bölgenin tahıl ambarı sayılırken, şimdi ıssız bir harabeye dönmüş durumda. Yakınlarda yaşayan meslektaşlarım ve dostlarım, patlamaların ve yıkımların hiç dinmeyen seslerinden söz ediyor.

İsrail askerleri ve onlarla çalışan özel yerleşimci yükleniciler, ordunun koruması altındaki çetelere ayrılan küçük kamplar dışında kalan tüm yapıları sistematik biçimde yerle bir ediyor. Bu çeteler silah, para, araç ve çeşitli lükslerle donatılmış durumda.

İsrail’in Doğu Gazze’den yakın zamanda çekilme niyeti yok. Ordu, Sarı Hat’ı beton bloklarla güçlendiriyor; bu sırada Batı Gazze’nin geniş bölümlerini de içine katıyor.

Savunma Bakanı Israel Katz, hatta yaklaşan herkese -evine ulaşmaya çalışanlar da dahil- ateş açılmasına izin verdiğini açıkça övünerek dile getirdi.

Gelen haberler, İsrail’in Sarı Hat’ı Batı Gazze içine doğru daha da genişletmeyi planladığını gösteriyor, ancak Trump yönetimi şimdilik bu adımı ertelemeye çalışıyor.

Geçen hafta düzenlenen bir basın toplantısında Trump’ın özel temsilcisi Jared Kushner, yeniden inşa çalışmalarının yalnızca İsrail ordusunun tam denetimi altındaki bölgelerde yapılacağını, Gazze’nin geri kalanının ise Hamas tamamen silahsızlanıp yönetimini sona erdirene kadar “enkaz ve kül yığını” olarak kalacağını açıkladı.

Doğu ve Batı Gazze arasındaki bu derinleşen ayrım, İsrail Stratejik Planlama Bakanı Ron Dermer’in “Gazze’nin kendi içinde iki devletli çözüm” olarak nitelediği plana işaret ediyor.

Bu plana göre İsrail, vekil çetelerinin kontrolündeki Refah bölgelerinde sembolik bir yeniden inşaya izin verecek; Doğu Gazze’nin geri kalanı ise düzleştirilmiş bir tampon bölgeye ve İsrail’in atık alanına dönüşecek. Böyle bir senaryoda Batı Gazze, sürekli savaş, yıkım ve yoksunluk içinde yaşamaya mahkûm kalacak.

Bu, savaş sonrası yeniden inşa değil; duvarlar, sürekli askeri şiddet tehdidi ve işbirlikçi ağları aracılığıyla dayatılan planlı bir umutsuzluk projesi.

Gazze, halkının yararına değil, İsrail’in kalıcı denetimini pekiştirmek ve yıllardır güttüğü hedefi, yani Filistinlileri Gazze Şeridi’nden çıkarmayı kolaylaştırmak için yeniden şekillendiriliyor.

Hamas kontrolü yeniden tesis etmeye çalışıyor

Hamas ise kendi cephesinde, iki yıldır süren soykırımın yol açtığı toplumsal çöküşü tersine çevirmek amacıyla Batı Gazze’de yeniden kontrol sağlamaya çalışıyor.

Ateşkes yürürlüğe girer girmez, Hamas suçluları yakalamak ve İsrail destekli aşiretleri ile milisleri silahsızlandırmak için geniş çaplı bir güvenlik operasyonu başlattı.

Operasyon, sekiz “işbirlikçi”nin halka açık infazı ve Dagmuş aşiretiyle yaşanan şiddetli çatışmalarla doruğa ulaştı. Bu, rakip grupları sindirmeyi amaçlayan hesaplı bir güç gösterisiydi. Görünüşe göre strateji işe yaradı; kısa süre içinde birkaç aile silahlarını çatışmaya girmeden Hamas’a teslim etti.

Bu hamleyle Hamas, hem iç kamuoyuna hem de uluslararası topluma, savaşta ağır kayıplar vermesine rağmen yenilmediğini ve Gazze’nin geleceğine dair tartışmalarda saf dışı bırakılamayacağını göstermek istiyor.

Aynı zamanda, savaşın kaosundan yararlanarak sivilleri yağmalayan ve istismar eden çete üyelerinden intikam alarak sivil düzeni yeniden tesis etmeye çalışıyor. Bu çaba, Gazze’nin büyük yıkımı nedeniyle kaybettiği halk desteğini geri kazanma girişiminin de bir parçası.

Bu sırada Başbakan Benyamin Netanyahu, İsrail’in soykırımı yeniden başlatmasına izin vermesi için Trump’ı ikna etmeye uğraşıyor. Refah’taki münferit olayları gerekçe göstererek yeni bir askeri operasyonun önünü açmaya çalışıyor.

Bir olayda iki İsrail askerinin patlamamış mühimmata çarparak öldüğü bildirildi; bir diğerinde ise ateşkesten haberi olmayan ve örgütün komuta zinciriyle bağlantısı bulunmayan küçük bir Hamas hücresinin saldırısına uğrandığı ileri sürüldü.

Netanyahu, Hamas’ın güvenlik operasyonunu da bir propaganda aracına dönüştürerek bunu sivillere yönelik bir “katliam” olarak tanımlıyor.

Ayrıca, örgütü esirlerin cesetlerini teslim etmemekle ve silah bırakmayı reddetmekle suçluyor. Bütün bunlar, Washington’u Hamas’a baskı bahanesiyle Gazze’de yeni bir saldırıya onay vermeye ikna etme çabasının parçası.

ABD Başkanı, Gazze ateşkesi etrafında oluşan nadir olumlu medya ilgisinin sarhoşluğu içindeyken, şimdilik İsrail’i frenliyor; ancak bunun ne kadar süreceği belirsiz.

Genelkurmay Başkanı, Trump, Başkan Yardımcısı J.D. Vance ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun ziyaretlerinin ardından Netanyahu’yu “kontrol altında tutma” görevini devralmaya hazırlanıyor.

Şimdilik başkan, başarısız görünmemek veya Netanyahu tarafından kandırıldığı izlenimini vermemek için ateşkesi -yalnızca kâğıt üzerinde bile olsa- korumakta kararlı.

Ancak İsrail Başbakanı, zamanla Trump’ın ilgisini kaybedeceğine, yeni bir gündeme yöneleceğine ve nihayetinde kendisine yeniden serbest hareket alanı tanıyacağına güveniyor.

Yeni Refah

İsrail tam kapsamlı bir saldırıya yeniden başlayamazsa, yedek planı Beyaz Saray’ı ikna ederek yeniden inşayı yalnızca İsrail denetimindeki Doğu Gazze ile sınırlamak -ve bu süreci Refah’tan başlatmak- olmuş durumda.

Bu tercih tesadüf değil; Refah, Mısır sınırında yer alıyor ve 150 binden fazla Gazzeli buraya sığınmış durumda. İsrail’in planlarında kuzeydeki Beyt Lahiya gibi bölgelerde herhangi bir yeniden inşa girişimi ise özellikle yer almıyor.

İsrail basınında çıkan haberlere göre yeniden kurulacak kasaba “okullar, klinikler, kamu binaları ve sivil altyapı” içerecek, ancak bunların etrafı geniş bir tampon bölgeyle çevrilerek fiilen bir “öldürme bölgesi” oluşturulacak.

İsrail, sonunda Filistinlilerin Refah’taki yeniden inşa edilmiş bu bölgelere taşınmasına izin verebilir, hatta bunu teşvik edebilir.

Bu bölgeler, Hamas’tan kaçmak isteyen siviller için Gazze’de bir tür “güvenli bölge” olarak sunuluyor ve İsrail yanlısı çevreler bu fikri ABD medyasında uzun süredir pazarlamaya çalışıyor.

İsrailli köşe yazarı ve Netanyahu müttefiki Amit Segal’in yakın zamanda kabul ettiği gibi, Hamas Gazze’den tamamen yok edilemeyeceğine göre, bölgedeki Filistinlilerin geleceği ancak İsrail kontrolündeki askerden arındırılmış Doğu Gazze’de şekillenecek.

Segal, The New York Times’tan Ezra Klein’a “Yeni bir Refah... işte bu, ılımlı Gazze olurdu. Diğer Gazze ise Gazze Şehri’nin ve merkezdeki mülteci kamplarının yıkıntılarında kalan Gazze olurdu” dedi.

Şu anda Refah’ta yaşayan tek Filistinliler, IŞİD bağlantılı Yasser Ebu Şebab milisinin üyeleri. Bu grup İsrail tarafından silahlandırılıyor, finanse ediliyor ve korunuyor. Ancak birçok Filistinlinin, İsrail adına Gazze’de sistematik biçimde gıda stoklarını yağmalayan ve açlığı dayatan bir savaş ağasının, hükümlü bir uyuşturucu kaçakçısının ve işbirlikçinin yönetimi altında yaşamayı kabul etmesi pek olası görünmüyor.

Üstelik, İsrail kontrolündeki Doğu Gazze’ye geçen herkes “işbirlikçi” olarak damgalanma riski taşıyor. Nitekim kısa süre önce Hamas’ın baskısından kaçarak Ebu Şebab’ın bölgesine sığınan tanınmış Hamas karşıtı aktivist Mümin en-Natur’un, bu nedenle kendi ailesi tarafından reddedildiği bildirildi.

Bazı çaresiz Gazzeliler Refah’a taşınmayı kabul etse bile, İsrail onları Batı’dan Doğu Gazze’ye toplu halde geçirmeye izin vermeyecek; bunu “kalabalıklar arasına Hamas militanlarının sızmasını önleme” gerekçesiyle reddedecek.

Eski Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın 2024 Haziran’ında ortaya attığı “güvenlik baloncukları” planı -Gazze nüfusunun kademeli olarak taşınacağı 24 kapalı kampın kurulmasını öngören proje- bu sürecin bir şablonunu sunuyor.

İsrail ordusu, Doğu Gazze’ye geçmesine izin verilen her bireyi tek tek inceleyip onaylayacak; bu da yapay zekâ destekli, uzun ve müdahaleci bir bürokratik süreci beraberinde getirecek. Başvuranlar, İsrail güvenlik birimlerinin şantajına açık hale gelecek ve giriş izni karşılığında işbirliği talebiyle karşılaşabilecek.

İsrail, Refah’taki bu “steril bölgeye” geçenlerin Gazze’nin diğer tarafına geri dönmesine izin verilmeyeceğini açık biçimde belirtti. Bu, eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in deyimiyle, Refah’ı fiilen bir “toplama kampına” dönüştürecek.

Pek çok Filistinli de, İsrail’in soykırımı eski yoğunluğunda yeniden başlatması halinde Mısır’a sürülme korkusuyla Doğu Gazze’ye girmekten kaçınacak. Dahası, İsrail ordusu Refah’ta yeniden inşa izni vermeyi planladığını söylerken, aynı anda bölgede kalan son evleri ve binaları yıkmaya devam ediyor.

Sonuçta, İsrail’in “Yeni Refah”ı bir Potemkin köyünden -dünyanın, Gazze’deki koşulların gerçekte olduğundan daha iyi olduğuna inanmasını sağlayacak bir vitrinden- ibaret olacak. Bu sahte yerleşim, oraya sığınan Filistinlilere yalnızca temel barınma ve biraz daha fazla güvenlik sunacak.

Fakat kapsamlı bir yeniden inşa ya da siyasi ufuk olmadan bu plan, İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotriç'in mayıs ayında açıkladığı stratejiyi andırıyor:

“Gazze halkı güneye toplanacak. Tam bir umutsuzluğa kapılacak, Gazze’de ne bir umut ne de arayacak bir şey olmadığını anlayacak ve başka yerlerde yeni bir hayata başlamak için göç yollarını arayacak.”

Silahsızlandırma tuzağı

Yeniden inşa Doğu Gazze'de ilerlese de ilerlemese de, İsrail giderek burayı “terörden arınmış” ve “radikalizmden arındırılmış” bir bölge olarak gösterecek ve Hamas’ı silahsızlandırma ve devirmek bahanesiyle diğer tarafı bombalamaya devam edecek.

İslamcı grup, Gazze'yi idari bir teknokrat komitesine devretmeyi ve Mısır ile Ürdün tarafından eğitilecek yeni bir Filistin güvenlik gücünün, uluslararası bir koruma misyonuyla birlikte bölgeye konuşlandırılmasına izin vermeyi kabul etti.

Fakat Netanyahu, Gazze'ye 5.500 Filistinli polisin girişine tamamen karşı çıktı, Türk veya Katar istikrar güçlerinin Şerid’e girmesine izin vermeyi reddetti ve idari komitenin oluşturulmasını engelledi.

Benzer şekilde, silahsızlandırma belirsizliğe açık bir alan sunuyor ve İsrail’e Batı Gazze’de yeniden inşayı engellemek ve askeri kontrolü sürdürmek için neredeyse sınırsız bir bahane sağlıyor.

Hamas, saldırı amaçlı silahlarını (örneğin roketler) devre dışı bırakmayı kabul edebileceğini işaret etti ve barış anlaşmasının sonucu olarak -ön koşul değil- geri kalan hafif savunma silahlarından (ateşli silahlar ve tanksavar füzeleri dahil) vazgeçmeyi şimdiden kabul etti.

Hamas ayrıca, Kuzey İrlanda modeli benzeri bir süreç için de açık: Savunma amaçlı silahlarını depolara kilitleyip onları kilit altında tutma ve on ya da yirmi yıl boyunca (ya da İsrail’in hukuka aykırı işgalinin sona ermesine kadar) tam karşılıklı saldırmazlık taahhüdünde bulunma.

Bu durumda, kalan hafif silahlar, İsrail’in Gazze’den çekileceği ve soykırımı sona erdireceği sözünü tutmaması halinde bir tür sigorta işlevi görecekti.

Britanya ve Mısır hükümetleri ile Suudi Arabistan ve diğer bölgesel aktörler şu anda Kuzey İrlanda tarzı silahsızlandırma modelini destekliyorlar; bu, silahsızlandırma meselesinin hassasiyetini ve karmaşıklığını kabul ettiklerinin bir işareti.

İsrail’in hemen tam silahsızlandırma ısrarı, Filistinlilerden tam teslimiyet talep eden kasıtlı olarak uygulanamaz bir tuzak. Doha’daki Hamas liderliği zorla bu teslimiyeti kabul etse bile, kendi üyelerinin ve Gazze’deki diğer militan grupların birçoğu buna itaatsizlik edecektir.

Bu, Kolombiya’daki bir anlaşmaya benzer bir tabloya yol açabilir; FARC militanlarının birçoklarının ayrılarak yeni milisler kurması veya çetelere katılması gibi.

İsrail ordusu Gazze içinde bulunduğu sürece, ablukayı ve ayrımcı yönetimi sona erdirecek gerçek bir olasılık yokken, bazı aktörlerin silaha sarılma teşviki her zaman var olacak. İsrail, bu bölünmüş gruplara veya bireysel militanlara işaret ederek Gazze’yi bombalamaya ve işgal etmeye devam etmek için mazeret bulabilecek.

İsrail, Gazze'yi haritadan silmek için 740 günden fazla zaman harcadı, neredeyse 100 milyar dolar sarf etti ve yaklaşık 470 asker kaybetti. Netanyahu’nun mayıs ayında övünerek söylediği gibi, “Daha fazla ev yıkılıyor ve Filistinlilerin geri dönecek yeri kalmıyor,” ve ekledi: “Tek açık sonuç, Gazzelilerin Şerid’in dışına göç etmeyi seçmesi olacak.”

Doğrudan askeri saldırıyla kitlesel sürgün hedefine ulaşamasa bile, İsrail yönetimi şimdi aynı sonucu yıpratma ve planlı umutsuzluk yoluyla izliyor; moloz, abluka ve dönemsel bombalamayı demografik yeniden yapılandırmanın araçları olarak kullanıyor.

Etnik temizlik olasılığı ateşkesle ortadan kalkmadı; yalnızca bürokratik planlamayla maskelenen ve normalleştirilen yeni bir politikaya dönüştü.

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel