''İran, güneyde Fars Körfezi, Umman Körfezi ve Hint Okyanusu’na; kuzeyde ise Hazar Denizi ile Kafkasya’ya doğrudan erişimi sayesinde hayati bir 'transit merkez' potansiyeline sahip. ABD destekli 'Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru', İran’ı jeopolitik izolasyona sürüklemeyi hedeflediği için stratejik bir tehdit oluşturuyor.''
YDH- El-Ahbar yazarlarından Hasan Haydar, İran’ın transit koridorlardaki rolü, karşısındaki bölgesel ve uluslararası rakiplerin girişimleri ve bunun İran’ın bölgesel nüfuzu ve güvenliği üzerindeki etkilerini derinlemesine ele aldığı yazısında, İran’ın karşılaştığı tehditlere karşı çok boyutlu bir strateji geliştirdiğini, özellikle Çin ve Rusya ile iş birlikleri sayesinde bu zorluklara karşı güçlü bir dayanıklılık ve alternatif yollar inşa ettiğini savunuyor. Öte yandan, Trump Koridoru’nun İran’ın bölgesel bağlantılarını zayıflatacağına ve güvenlik açısından kritik bir risk teşkil ettiğine dikkat çeken Haydar, bölgesel güç dengeleri ve küresel rekabetin İran üzerindeki somut etkilerini ve bu durumun bölgeyi nasıl şekillendirdiğini açıklıyor.
“Koridorlar Savaşı” eğer Avrasya ve Orta Doğu’daki ticaret ve nüfuz haritasının yeniden çizilmesi sürecinde en kritik çatışma alanıysa, İran da üç kıtayı — Asya, Avrupa ve Afrika’yı — tarihî bir kavşakta birbirine bağlayan benzersiz coğrafî konumu sayesinde bu rekabetin tam kalbinde yer alıyor.
Muazzam jeoekonomik fırsatlarla kuşatılmış olduğu kadar, eşzamanlı olarak önemli jeopolitik tehditlerle de yüzleşen İran, kuzey-güney ve doğu-batı eksenlerinin doğal buluşma noktası olarak, güneyde Fars Körfezi, Umman Körfezi ve Hint Okyanusu’na; kuzeyde ise Hazar Denizi ile Kafkasya’ya doğrudan erişimi sayesinde hayati bir “transit merkez” potansiyeline sahip.
Bu durum, özellikle Hindistan’ın Mumbai limanını İran üzerinden Rusya ve Avrupa’ya bağlayan “Kuzey-Güney Koridoru”nda somutlaşıyor. Bu liman, Süveyş Kanalı’yla karşılaştırıldığında, en kısa ve en uygun maliyetli rota olması ve nakliye süresinden yüzde 40’a varan tasarruf sağlaması sebebiyle kritik öneme sahip.
Bu güzergah, Tahran’ın ekonomik izolasyonunu kırmak ve hem Moskova hem de Yeni Delhi ile stratejik ilişkilerini derinleştirmek adına bir can simidi olarak değerlendiriliyor. İran İslam Cumhuriyeti, aynı zamanda bu koridorun işlevsel hale gelmesini sağlayacak kilit proje olan Reşt-Astara demiryolunun tamamlanması için yoğun bir çaba içerisinde.
Kuzey-Güney Koridoru’nun yanı sıra, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin önemli bir parçası olarak Türkiye ve Avrupa’yı İran Halk Cumhuriyeti’ne bağlayan Doğu-Batı Koridoru da bulunuyor. Ukrayna’da başlayan savaş ve Rusya üzerinden geçen kuzey güzergahının sekteye uğraması bu koridorun önemini daha da artırdı.
Ancak, İslam Cumhuriyeti’nin karşı karşıya olduğu en büyük tehdit, coğrafi avantajını etkisiz kılmak ve nüfuzunu aşan alternatif güzergahlar oluşturmak isteyen bölgesel ve uluslararası projelerin ortaya çıkışı oldu.
Bu bağlamda ABD destekli “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru”, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail üzerinden Hindistan’ı Avrupa’ya bağlayan yeni bir ticaret hattı oluşturarak İran’ı jeopolitik izolasyona sürüklemeyi hedeflediği için İran açısından doğrudan stratejik bir tehdit oluşturuyor.
Bunun yanı sıra, Reşt-Astara demiryolu ve Süveyş Kanalı’na alternatif, Çin ile Rusya-İran iş birliklerine karşı Batılı bir seçenek yaratma girişimleri de devam ediyor. Bu çabalar, Hürmüz Boğazı’na olan bağımlılığı azaltırken, bölgesel enerji güvenliğini sağlamayı amaçlıyor.
İran için varoluşsal bir “kırmızı çizgi” olarak kabul edilen bir diğer mesele ise Kafkasya’daki Trump Koridoru.
Azerbaycan ve Türkiye’nin bu koridoru kullanarak Bakü anakarasını Trans-Ermenistan bölgesi (Syunik eyaleti) üzerinden birbirine bağlama hedefi, İran-Ermenistan kara bağlantısını fiilen ortadan kaldıracak, böylece iki ülke arasındaki tarihî sınır da zayıflayacaktır.
Bu durum, Tahran’ın Avrupa ve Karadeniz’e doğrudan kara erişimini engelleyecektir.
Ayrıca, bu koridor Türkiye’nin Orta Asya’daki Türk dünyasıyla doğrudan bağlantı kurmasını sağlayarak İran’ın Kafkasya’daki jeopolitik çıkarlarına yönelik ciddi bir tehdit oluşturacak ve “Büyük Türkistan” konseptini güçlendirecektir.
Dahası, koridorun kuzey sınırlarında Amerikan-İsrail askeri ve güvenlik nüfuzuna kapı açacak olması, İran açısından doğrudan bir güvenlik tehdidi anlamına gelmektedir.
İran, karşılaştığı bu zorlukları aşmak için çok yönlü bir strateji geliştirdi. Bu strateji kapsamında, Doğu-Batı Koridoru’nun batı güzergahını tamamen işlevsel kılacak olan Reşt-Astara projesi de dahil olmak üzere Rusya ve Hindistan ile altyapı yatırımlarında ortak projelere hız vermek önceliklidir.
Güneydoğu İran’daki Çabahar Limanı’nın geliştirilmesi ise Hindistan’ın Orta Asya’ya açılan kapısı olarak konumlandırılıyor. Ayrıca, Azerbaycan’ı Nahçıvan’a bağlayan ve İran topraklarından geçen Aras Koridoru tamamlanırken bu sayede Bakü’nün lojistik ihtiyaçları karşılanıyor; İran-Ermenistan sınırı korunurken de İran’ın bölgedeki geçiş ülkesi rolü sürdürülebiliyor.
İran, Irak Kalkınma Yolu gibi projelerdeki çıkarlarını korumak amacıyla Ermenistan ve Irak gibi komşu ülkelerle ekonomik ve ticari ilişkilerini derinleştirmekte; ayrıca Tahran, Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS üyeliklerini kullanarak Doğu Bloku’ndaki etkisini artırmayı hedeflemektedir.
Özellikle Hürmüz Boğazı ve Kızıldeniz’deki güvenlik kaldıraçlarını müttefikleri aracılığıyla kullanarak Batılı güçlere geleneksel ticaret yollarını engellemenin küresel ekonomi açısından ağır maliyetler getirdiğini hatırlatmaktadır.
Aynı bağlamda, alternatif ve dışlayıcı koridorların yarattığı jeopolitik tehditlere karşı İran’ın Çin ve Rusya ile kurduğu ikili anlaşmalar, Tahran’ın “koridor savaşları”ndaki konumunu güçlendirmek için hayati öneme sahip.
Bu anlaşmalar, İran’a Batı yaptırımları altında tek başına sağlayamayacağı stratejik derinlik ve finansal ile lojistik destek imkânı sunuyor.
Reşt-Astara demiryolunun finansmanı ve inşası konusunda İran-Rusya arasında yapılan son anlaşma, bu koridoru işlevsel hale getirme çabalarının zirvesini temsil ediyor.
Rusya’nın önemi ise sadece kuzeydeki en kritik ortak olmasıyla değil, aynı zamanda İran’ın karmaşık altyapı projelerini hızlandırmak için gerekli ivmeyi sağlamasıyla da ortaya çıktı. Bu iş birliği, “Kuzey-Güney” girişiminin sadece teorik kalmamasını, Batı hegemonyasına karşı rekabetçi bir ulaşım rotasına dönüşmesini temin etti.
Çin ile ortaklık konusunda ise, Çin koridor sektörüne hemen büyük yatırımlar yapma taahhüdünde bulunmasa da, Kapsamlı Stratejik Anlaşma çerçevesinde İran’a altyapı, enerji ve teknoloji alanlarında geniş bir iş birliği zemini sunuyor.
Bu iş birliği İran’ın Kuşak ve Yol Girişimi’ne entegrasyonunu sağlayarak İran’ın rotasını alternatif bir kara ve deniz İpek Yolu’nun parçası haline getiriyor ve Batı’nın izolasyon politikalarının etkisini azaltan güçlü bir ticaret ortağı konumuna yükseltiyor.
Dahası, Çin’in desteği İran’ın Trump Koridoru gibi stratejik projelere karşı duruşuna ek siyasi ağırlık katıyor, limanlarını ve lojistik altyapısını modernize etmek için gereken teknoloji ve finansmanı çekmesini mümkün kılıyor.
Çeviri: YDH