Donald Trump'ın savaş ve barışı

img
Donald Trump'ın savaş ve barışı YDH

"Anlaşma Hamas'ın deklarasyonuna göre mi uygulanacak, yoksa Hamas'ın silahsızlandırılması gerekliliğini hâlâ vurgulayan, Kudüs'ü işgal eden rejimin başbakanlığının bilgi notuna göre mi?"




YDH - Gazze'de ilan edilen ateşkes, İsrail ile direniş ekseni arasındaki mücadelenin geleceğine dair ciddi belirsizlikler doğurdu. Islamic World News portalının analizine göre bu anlaşma; Filistin direnişinin toplumsal dayanıklılığı, İsrail'in Doha'daki başarısız operasyonu ve küresel çapta artan diplomatik yalnızlığı gibi temel etkenler sayesinde mümkün oldu. Geleceğe yönelik olarak ateşkesin uygulanması, bozulması veya müzakerelerin uzaması olmak üzere üç senaryo ele alan portal, bu sürecin İran için hem direnişin konumunu güçlendirme gibi fırsatlar hem de ABD öncülüğünde yeni bir bölgesel ittifak kurulması gibi ciddi tehditler barındırdığına dikkat çekiyor.

Gazze’de ateşkesin ilanı ve Hamas ile Siyonist rejimin esir takasına başlaması, direniş ekseni ile bu rejim arasındaki çatışmanın gelecekteki seyrine ilişkin tereddütleri artırdı. Bu noktada akla gelen en önemli soru şudur: Rejim bu anlaşmaya gerçekten sadık kalacak mı, yoksa Hamas’ı silahsızlandırma arayışına mı girecek?

Aslında bu soru şu şekilde de sorulabilir: Anlaşma Hamas'ın deklarasyonuna göre mi uygulanacak, yoksa Hamas'ın silahsızlandırılması gerekliliğini hâlâ vurgulayan, Kudüs'ü işgal eden rejimin başbakanlığının bilgi notuna göre mi?

Bu soruya cevap vermek için öncelikle mevcut anlaşmanın itici güçlerini tespit etmek gerekir. Görünen o ki en önemli itici güçler şunlardır:

Direnişin Toplumsal Dayanıklılığı: Buradaki önemli nokta, Siyonist rejimin şu varsayımla hareket etmesinde yatmaktadır: Bir yandan katliam ve yıkımı artırmak, diğer yandan Gazze'ye yönelik gıda ve sağlık ablukasını şiddetlendirmek, nihayetinde bu Filistin şeridindeki toplumu direniş gruplarının karşısına dikecektir.

Bu karşıtlık, Hamas üzerinde yaratacağı kitlesel gösteriler ve baskılarla, örgütü Tel Aviv'deki yönetici kanadın isteklerini ve aşırı taleplerini kabul etmeye mecbur bırakacaktı. Ancak bu gerçekleşmedi, çünkü Gazze halkının geneli de Filistin toplumunun diğer kesimleri gibi direnişi hedeflerine ulaşmanın tek yolu olarak görüyor ve aynı zamanda Filistin'i işgal eden rejimin yanı başında barışın sağlanacağına dair bir umut taşımıyor.

Gallup Enstitüsü tarafından yakın zamanda yayımlanan sonuçlar, Filistin halkının bu konudaki görüşünü ortaya koyuyor.

Doğal olarak Gazze'nin içinde bulunduğu kriz koşulları nedeniyle bölge sakinleriyle bir kamuoyu araştırması yapmak mümkün olmadı ve bu anket Batı Şeria ile işgal altındaki bölgelerde yaşayan Araplar arasında gerçekleştirildi.

Bu sonuçlara göre, "Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki Filistinli yetişkinlerin yüzde 65'i kalıcı bir barışın asla gerçekleşmeyeceğini söylüyor ve yüzde 55'i iki devletli çözüme karşı çıkıyor."

Doha'ya Saldırı: Bu saldırı, Hamas'ın Trump'ın önceki teklifini reddetmesinin ardından geldi. O teklif, Hamas'ın hayatta olan ya da ölen tüm rehineleri, önemli sayıda Filistinli tutuklu karşılığında serbest bırakmasını öngörüyordu.

Bu durum, altmış günlük bir ateşkese ve savaşın sona ermesi için kalıcı bir anlaşmaya yönelik müzakerelerin devam etmesine yol açacaktı. Hamas, tek kozu olan esirleri geçici bir ateşkes karşılığında devretmekten haklı olarak vazgeçti ve rejim, Doha'daki Hamas liderlerini ortadan kaldırarak bu grubu geri adım atmaya zorlayabileceğini düşündü.

Diğer yandan da müzakerelerde Mısır’ın rolünü öne çıkararak Hamas üzerindeki baskıyı artırabileceğini sandı. Fakat bu terör operasyonunun başarısız olması, Körfez ülkelerindeki Arapların, Gazze savaşı da dâhil olmak üzere Amerika'nın bölge politikasındaki rolünün artmasına neden oldu.

Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsünün notuna göre, "Bir dayanışma göstergesi olarak BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid, Doha'ya nadir bir ziyaret gerçekleştirdi ve Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman da bu ülkeyi ziyaret etti. Katar'a yönelik saldırı, muhtemelen bu ülkelerin rejimle olan gizli ilişkilerini durduracaktır. Körfez İşbirliği Konseyi başkentleri bu ilişkilerin değerini sorguluyor ve bazı düzenlemelerin yapılması olası görünüyor."

Aslında bu saldırının etkisi, esir takasını Siyonist ordunun Gazze'den tamamen çekilmesine bağlayarak Trump'ın barış planının Hamas lehine değiştirilmesinde görülebilir. Bu, Arap ülkelerinin ortak ve ciddi desteğini de beraberinde getirdi.

Siyonist Rejimin Büyük Yalnızlığı: Günden güne artan bir diğer önemli itici güç ise Siyonist rejimin dünya kamuoyunda ve medyada giderek büyüyen bir şekilde tecride maruz kalmasıydı.

Avrupa'daki spor müsabakalarına bu takımın katılmasına yönelik itirazlardan eşi benzeri görülmemiş gösterilere ve anketlere kadar her şey, rejimin Gazze'deki suçlarına karşı nefretin artış eğiliminde olduğunu açıkça gösteriyordu.

Özellikle Amerikan toplumunda, çoğunluk, rejime sağlanan askeri destekle güçlenen bir ordunun sivilleri katletmesinden derin endişe duyuyordu.

Pew Araştırma Merkezinin Amerikalılarla yaptığı en son ankete göre, "yüzde 80'i Gazze halkının açlığından ve İsrail tarafından sivillerin öldürülmesinden endişe duyuyor. Yüzde 70'i Gazze halkının bu bölgeden zorla çıkarılmasından endişe duyuyor ve yüzde 59'u İsrail hükümetine karşı olumsuz bir görüşe sahip."

Senaryolar

Bu itici güçlere odaklanarak Trump'ın barış planı hakkında üç senaryo düşünülebilir:

1. Planın Uygulanması: Bu senaryonun uygulanması, Trump yönetiminin bu ateşkesi sürdürme iradesine bağlı. Görünen o ki bunun en önemli itici gücü de Washington'un Arap başkentleriyle olan ilişkisi.

Aslında bu durum, Trump'ın bu ilişkiyi korumaya ne kadar önem vereceğine bağlı. Körfez ülkelerindeki Arapların, Aksa Tufanı öncesine göre rejimle ilişki kurma konusunda bugün çok daha temkinli olduklarını ve bu endişeyi Washington'a ilettiklerini belirtmek gerekir.

Gazze savaşı Ekim 2023'te başladığında Ürdün, Mısır ve BAE, rejimi kınamak yerine Hamas'ı kınamış ve gerilimin düşürülmesini istemişti.

Ancak Washington Enstitüsünün raporuna göre, "Filistinli kayıplar arttıkça, bu ülkelerin resmi tutumları, her ülkeyi saran öfkeli kamuoyu duyarlılığıyla daha uyumlu hale gelmeye başladı. Örneğin Mısır hükümeti, rejimin hava kuvvetlerinin Gazze'yi bombalamaya başlamasının ardından kitlesel gösteriler düzenledi; Ürdünlü yetkililer, Siyonist rejimin Amman'daki boş büyükelçiliği yakınında bir dizi büyük protestoya izin verdi; Ürdün, Kasım 2023'te Tel Aviv'deki elçisini geri çağırdı; Mısır'ın üst düzey diplomatı Eylül 2024'te ayrıldı ve Bahreyn büyükelçisi Nisan 2025'te çekildi."

2. Ateşkesin İhlali: Gazze'nin yeniden abluka altına alınmasını ve bombalanmasını içeren bu senaryo, Netanyahu'nun bu planın uygulanmasından sonra konumunun zayıflamasından kaynaklanıyor.

Nitekim şu anda bile radikal sağ ve köktenci Siyonist kanada bağlı bazı isimler, bu planın uygulanmasından duydukları memnuniyetsizliği dile getirdi.

İtalyan Uluslararası Politika Çalışmaları Enstitüsünün raporuna göre, "Netanyahu'nun koalisyon ortaklarından bazıları (Smotriç ve Ben-Gvir), savaşın şu anda sona erdirilmesine yönelik her türlü çabayı bir başarısızlık işareti olarak gördükleri için koalisyon hükümetini dağıtmakla tehdit etti. Onlara göre bu durum, Hamas'ın tamamen ortadan kaldırılmasına, Filistinlilerin kitlesel olarak sürülmesine ve muhtemelen Yahudilerin Gazze'ye yeniden yerleştirilmesine yol açmayacaktır. Aynı zamanda Netanyahu, kendisine Hamas'a karşı zafer kazanma imkânı tanıyacak ve 7 Ekim 2023 saldırısı arifesinde rejimle ilişkileri normalleştirmenin eşiğinde olan başta Suudi Arabistan olmak üzere ılımlı Arap ülkeleriyle resmi diplomatik ilişkilerin kapısını aralayacak bir anlaşmayla ilgileniyor."

3. Müzakerelerin Uzatılması: Bu senaryoda müzakerelerin sonraki aşamaları askıda kalacak, ancak ateşkes devam edecek.

Muhtemelen Hamas için en iyi durum olan bu senaryoya göre, ateşkes sonrası Gazze yönetiminin seçimi ve rejim ile Filistin Yönetimi arasındaki barış görüşmelerinin nasıl yürütüleceği gibi konuları içeren sonraki aşamalar, ki bunlar için net bir takvim belirlenmedi, detayları sonraki görüşmelerde netleşene kadar şimdilik uygulanmayacak.

Carnegie Vakfının raporuna göre, "Amerika ve İsrail planı, yalnızca bir hizmet sağlayıcı olarak işlev gören, siyasi olmayan ve teknokratik bir Filistin kurumu öngörüyor. Bu, Filistin Yönetiminin Batı Şeria'da oynadığı role benziyor. Amerika ve İsrail planı, bu yönetimi, belirsiz reformları uygulayana kadar Gazze'deki herhangi bir yönetim rolünden dışlıyor. Netanyahu da İsrail güçlerinin Gazze'nin çoğu bölgesinde kalacağını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına izin vermediğini açıkça belirtti." Dolayısıyla, temel zorluklar hâlâ varlığını koruyor.

Sonuç

İran İslam Cumhuriyeti'nin bölgesel politikası açısından bu ateşkesin uygulanması hem fırsatlar hem de tehditler barındırıyor.

Fırsatları; Gazze'de direnişin toplumsal tabanının güçlenmesi, Filistinlilerin katledilmesinin durması ve Amerika tarafından Hamas'ın Filistin krizindeki aktörler sistemindeki konumuna itibar kazandırılmasıdır.

Bu, İran'ın krizin diğer bölgesel aktörleri olan Katar ve Suudi Arabistan ile birlikte bu dosyada diplomatik rol oynamaya devam edebileceği ve rejimin saldırgan hedeflerini müzakereler yoluyla takip etmesini engelleyebileceği önemli bir fırsattır.

Fakat bu planın içerdiği tehditler ise, iki devletli çözümü takip etmek ve ardından Hamas'ı silahsızlandırmak için Amerika ekseninde Körfez ülkelerindeki Arapların daha güçlü bir koalisyon oluşturmasına yol açmasıdır. Bu, Filistin'i fiilen 1967 sınırlarına hapsedecek ve direnişin her türlü eylem imkânını elinden alacak bir plandır.

Elbette, rejimdeki sağ kanadın iktidarı göz önüne alındığında, bu planın uygulanması için net bir gelecek görünmüyor. Buna ek olarak, şu tehdidi de göz önünde bulundurmak gerekir: Netanyahu hükümetinin Gazze savaşından kurtulması ve Siyonistlere huzuru geri getiren esirlerin serbest kalmasıyla Netanyahu, hem elde ettiği daha fazla odaklanma imkânı hem de iktidar koalisyonu içindeki çatlakların derinleşmesini önlemek için İran'a saldırmayı gündemine alabilir. Ya da en azından daha fazla terör ve sabotaj operasyonuna girişebilir.

Ve son olarak, Trump'ın Arap dünyasının ve bölge toplumlarının bir kısmının gözünde bir barış ve istikrar çıpası olarak görülmesi ve Arap ülkelerinin Amerika ile ilişkilerinin daha da güçlenmesi tehdidi var.

Bu, muhtemelen tetik mekanizmasının etkinleştirilmesinden sonra İran'a karşı azami baskıların uygulanma biçiminde de etkili olacaktır.

Çeviri: YDH