"Bu yapının krizini çözme sorumluluğu halkta, örgütlerde ve ortak siyasi programda olsa da, sorunun kaynağı da yine örgütlerin kendisi: Filistinli gruplar, soykırım saldırılarına ve tüm tehlikelere rağmen ulusal birlik ve uzlaşıyı hâlâ sağlayabilmiş değil."
YDH - Yakın zamanda Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDKC) Genel Sekreteri Fahd Süleyman’ın çalışması Filistin siyasi sisteminin çöküş nedenlerini ve reform gereğini ele alıyor. Çalışma, seçimlerin ve ulusal uzlaşının sistemin meşruiyetini yenilemenin tek yolu olduğunu vurgluyor. 2007 bölünmesinin Filistin davasını zayıflattığı, Arap rejimlerinin de sistemin çöküşünde payı olduğu belirtiliyor. El-Ahbar yazarı Hamza el-Beştavi'nin aktarımına göre Süleyman, çözümün tüm kesimleri kapsayan yeni bir Ulusal Konsey ve “kazan–kazan” temelli bir siyasi yeniden yapılanmadan geçtiğine işaret ediyor.
Filistin siyasi sisteminin onlarca yıldır süren zayıflığı ve karmaşıklığı ile bugünkü koşulların getirdiği belirsizlikler gölgesinde, Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi, Genel Sekreter Fahd Süleyman’ın katılımıyla Mar İlyas Kampı’nda bir panel düzenledi.
Toplantıda Süleyman’ın “Filistin Siyasi Sistemi ve Kaçırılmış Demokratik Fırsat” başlıklı çalışması tartışıldı.
Çalışma, ulusal hedeflerle yönetim ve idare gereklerini birleştiren, mevcut Filistin siyasi sistemi içinden -özellikle Filistin Ulusal Konseyi ve Filistin Kurtuluş Örgütü Yürütme Komitesi aracılığıyla- yeni bir irade ve çalışma mekanizması inşa etme çağrısı niteliği taşıyor.
Süleyman, bu mekanizmaların, 2002’de Filistin Yasama Konseyi tarafından kabul edilen ve Filistin devletinin kurulmasına kadar geçici anayasa işlevi gören Temel Yasa çerçevesinde yeniden işler hâle getirilmesi gerektiğini vurguladı.
Filistin Yönetimi’nin yetkisi Batı Şeria ve Gazze Şeridi ile sınırlı olsa da, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün -Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak- yetkisi tüm Filistin topraklarını ve halkını -Batı Şeria’yı, Kudüs’ü, 1948 sınırları içindeki Filistinlileri, Gazze’yi ve diasporayı- kapsıyor.
Dolayısıyla Filistin siyasi sisteminden söz edildiğinde, aslında örgüt ve onun bileşenleri kastediliyor.
Süleyman’a göre, bu yapının krizini çözme sorumluluğu halkta, örgütlerde ve ortak siyasi programda olsa da, sorunun kaynağı da yine örgütlerin kendisi: Filistinli gruplar, soykırım saldırılarına ve tüm tehlikelere rağmen ulusal birlik ve uzlaşıyı hâlâ sağlayabilmiş değil.
Bu da Filistin Kurtuluş Örgütü’nün ve siyasi sistemin yeniden inşasını zorunlu kılıyor; zira mevcut yapı artık ciddi bir yorgunluk, çözülme ve bölünmüşlük içinde.
Açılış konuşmasında dikkat çeken nokta, Aksa Tufanı operasyonuna yapılan göndermeydi. Bu olay, sadece bir askeri eylem olarak değil, stratejik ve tarihsel bir dönüm noktası olarak nitelendi. Bunun, Filistin siyasi sistemi üzerinde halkın iradesine uygun biçimde yeni bir etki yaratacağı vurgulandı.
Bu değerlendirme, Trump Planı’nın öngördüğü “yeni işgal biçimi” sayılabilecek yönetim modeline bir karşı duruşu da içeriyor. Ayrıca, ABD yönetimi ile bazı Arap rejimlerinin siyasal ve güvenlik kararlarında belirleyici rol oynaması nedeniyle, Filistin Yönetimi’ne ilişkin köklü reform talepleri yinelendi.
Tüm uluslararası tanınmalara ve dayanışma açıklamalarına rağmen, bu bağımlılık ve müdahale koşulları altında Filistin siyasi sistemi, anlamını ve işlevini yitirmiş durumda.
Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi’nin hanesine yazılabilecek önemli adımlardan biri, Filistin siyasi sistemine dair temel soruları gündeme taşıması oldu.
Cepheye göre bu sistemin sadece siyasal değil, güvenlik, ekonomik ve kültürel düzlemlerde de köklü bir gözden geçirmeye ihtiyacı var.
Fakat örgüt, Filistin Ulusal Konseyi seçimlerinin yapılmasının, sistemin itibarını yeniden kazanması için en etkili yol olduğunu savunuyor.
Buna karşılık bazı çevreler, ulusal birliğin ancak Filistin Yönetimi düzeyinde bir birlik hükümetiyle sağlanabileceğini, Ulusal Konsey ve Filistin Kurtuluş Örgütü kurumlarının bu süreçte tali bir rol oynayacağını öne sürüyor.
Çalışmaya göre, Filistin siyasi sisteminin itibar kaybının temel nedenleri sandığın terk edilmesi, siyasi program eksikliği ve ulusal mutabakatın ortadan kalkmasıdır.
Ulusal mutabakatın yokluğu, sistemi çürüten başlıca etkenlerden biri olarak gösteriliyor. Bu nedenle bugün Filistin siyasi sisteminin meşruiyetini yenilemenin yolu hem uzlaşmadan hem seçimlerden geçiyor.
Araştırma, 2007’deki bölünmeye odaklanmakla birlikte, Filistin sahnesindeki siyasi ayrışmanın bundan çok önce başladığını da hatırlatıyor. Bu bölünmeler, İsrail işgaline karşı ulusal mücadelenin seyrini ve tüm ulusal projeyi olumsuz etkilemiş durumda.
Bu yüzden de İsrail Başbakanı Netanyahu, Filistin içi bölünmenin “İsrail’in en büyük çıkarı” olduğunu açıkça dile getirmişti.
Bazı Arap hükümetlerinin bu bölünmedeki ve siyasi sistemin zayıflamasındaki rolüne de değinen çalışma, Filistin siyasi sistemine “seçimle yenilenmek yerine yasayla uzatılan” bir meşruiyet kazandırılması pratiğini eleştiriyor.
Arap Birliği’ne bağlı, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden oluşan takip komitesi, bu çerçevede Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a yeni seçimler yapılıncaya kadar görevini sürdürme “desteği” vermişti.
Süleyman ise şu soruyu soruyor: Başkanın görevini sürdürmesi için gerçekten böyle bir “destek eline” ihtiyaç var mı? Örgütün kurumsal meşruiyeti yeterli değil mi? Yoksa Arap rejimleri, kurucu oldukları Filistin siyasi sistemini bugün yeniden biçimlendirme -hatta çözme- sürecine mi katkı veriyor?
Çalışmada ayrıca Filistin siyasi sistemindeki “üç başkanlık” (devlet başkanlığı, hükümet, yasama) meselesi de inceleniyor.
Bugün bu üç makamın da Filistin Devlet Başkanı’nın elinde toplanmış olması, yetki yoğunlaşmasını beraberinde getiriyor.
Fakat Süleyman, şu soruyu açık bırakıyor: Bu üç makamın tek elde toplanması bugünkü krizin bir parçası mı, yoksa ileride birbirinden ayrılması çözümün başlangıcı mı olur?
Sonuçta çalışma, ulusal mutabakata dayalı yeni bir siyasi yapı kurulması çağrısı yapıyor. Bu yapı, tüm kesimleri temsil edecek bir Filistin Ulusal Konseyi aracılığıyla, herkesin kazançlı çıkacağı bir “kazan-kazan” formülünü hedefliyor.
Süleyman’ın dileği, bu formülün yalnızca fraksiyonlar için değil, Filistinlilerin tamamı için -dönüş, devlet, adalet ve ulusal hakların gerçekleşmesi yönünde- somut sonuçlar doğurması.
Aksi takdirde bu çaba, sadece durgun suları biraz hareketlendirme girişimi olmaktan öteye geçmeyecek. Belki de Süleyman, Mahmud Derviş’in dizelerini hatırlatmak istiyor: “Biz, mahkûmların yaptığı gibi yapıyoruz; işsizlerin yaptığı gibi: Umudu büyütüyoruz.”
Çeviri: YDH