Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye’de yürüttüğü casusluk faaliyetleri ve Abu Dabi’nin Ankara’ya karşı uyguladığı karma strateji, iki ülke arasındaki gerilimin diplomatik ve ekonomik boyutların ötesinde güvenlik alanında da derinleştiğini ortaya koyuyor. İstanbul ve Ankara’da tutuklanan casusluk şüphelileri üzerinden açığa çıkan bu kriz, bölgesel rekabetin sadece siyasi değil, istihbarat ve vekalet savaşlarıyla da şekillendiğini gösteriyor.
YDH- Tesnim'in haberine göre, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Türkiye’deki casusluk faaliyetleri ve Abu Dabi’nin Ankara’ya yönelik hibrit stratejisi, iki ülke arasındaki gizli gerilimin devam ettiğini gözler önüne seriyor.
Tesnim, BAE adına casusluk yaptıkları iddiasıyla İstanbul ve Ankara’da üç kişinin tutuklandığını ve bu gelişmenin, Türkiye-BAE ilişkilerindeki gerilimin sadece diplomatik ya da ekonomik alanda kalmayıp, derin bir güvenlik boyutuna da sahip olduğunu gösterdiğini bildirdi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açıklamasında, tutuklanan şahısların Türkiye savunma sanayisinin kilit isimlerinin iş yerleri ve özel yaşamlarına dair kritik bilgileri toplamaya çalıştığı, ancak Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) bu faaliyetleri ortaya çıkararak engellediği belirtildi.
Bu olay, iki ülke arasındaki rekabetin örtülü ve karmaşık bir casusluk boyutu taşıdığını net biçimde ortaya koyuyor.
Türkiye ile BAE arasındaki ilişkiler, normalleşme sürecine rağmen, Ortadoğu ve Afrika’daki bölgesel politika çatışmaları ve gizli operasyonlarla dolu bir zeminde ilerliyor.
Hürriyet gazetesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve MİT iş birliğiyle yürütülen operasyonda BAE istihbaratına bağlı üç kişinin gözaltına alındığını ve Türkiye’de hayati önemdeki kurumlara ait biyografik bilgilerin toplandığını bildirdi.
Bu tür faaliyetler BAE için yeni değil. Dört yıl önce, Sakarya’da Ürdün vatandaşı Ahmed Mahmud Ayş el-Astal, BAE adına Türkiye’de Müslüman Kardeşler hakkında bilgi toplarken yakalanmıştı.
Bu örnek, Abu Dabi’nin Türkiye’deki faaliyetlerinin sürekliliğini gösteriyor.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi, gözaltına alınanların kimlik bilgilerini paylaşmazken, üç kişinin “askeri ve siyasi casusluk” amaçladığını duyurdu.
İktidara yakın Akşam gazetesi ise, BAE istihbarat birimlerinin Türkiye’deki bir GSM operatöründen elde ettikleri sahte profillerle savunma sanayinde görevli yöneticilerin biyografik verilerini topladığını, ayrıca Türk Dışişleri Bakanlığı’nın bazı kanallarının da hedef alındığını aktardı.
Gazetenin analizine göre, bu ekip dört kişiden oluşuyor, üçü tutuklandı ve söz konusu SIM kartlar BAE’ye gönderildi.
Akşam’daki değerlendirmeye göre, BAE’nin Türkiye’nin savunma altyapısı hakkında bilgi toplama çabaları Ankara için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) “Orta Doğu’da Büyük Güç Rekabeti” raporu da Türkiye ve BAE’nin hem büyük güçlerle stratejik ilişkilerinde hem de bölgesel hedeflerinde anlaşmazlıklar barındırdığını ve rekabetin Libya, Suriye ve enerji gibi alanlarda sürdüğünü vurguluyor.
Uluslararası Dış Politika Araştırmaları Enstitüsü (IFIMES) de “Türkiye ve BAE Arasındaki Tehlikeli Çatışma Yolu” başlıklı analizinde, BAE’nin Türkiye’nin bölgesel nüfuzunu zayıflatmak için istihbarat ve vekalet faaliyetlerine başvurduğunu kaydediyor.
Bu rekabetin merkezinde BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnun bin Zayid el-Nahyan bulunuyor.
Fars Körfezi, Arap dünyası ve Afrika’daki bölgesel mücadeleyi yöneten Tahnoun, Türkiye İçişleri Bakanlığı İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın ile karşı karşıya gelmiş durumda.
Bu iki önemli güvenlik figürünün perde arkasındaki gerilimi zaman zaman açıkça dile getirdikleri görülüyor.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin “Faydalı Düşmanlar: Türkiye-BAE Rekabeti ve Ortadoğu Düzeni” raporu, iki aktör arasındaki rekabetin ideolojik ve jeopolitik boyutlarını ortaya koyarken, bu gerginliğin Avrupa için de riskler barındırdığı ve AB’nin bu durumu yönetme sorumluluğu olduğuna dikkat çekiyor.
Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü ise yaşanan gerilimi “garip bir kriz” olarak tanımlıyor ve BAE’nin bölgesel rekabetçi tavrıyla Türkiye’nin karşıt Arap toplumlarıyla etkileşimini analiz ederek, ilişkiyi derinlemesine anlamaya çalışıyor.
Dubai merkezli ORC analiz merkezi, bu gerilimin yalnızca casusluk değil, aynı zamanda stratejik mesaj verme ve caydırma amacına da hizmet ettiğini belirtiyor. BAE’nin Türkiye’yi hem ekonomik hem stratejik olarak izlediği, gerektiğinde istihbarat yöntemlerini kullandığı vurgulanıyor.
BAE, Türkiye’ye karşı sadece ekonomik rekabet değil, istihbarat operasyonları, bölgesel aktörlerle ilişkiler ve açık jeopolitik hamlelerle çok boyutlu bir strateji uyguluyor.
Fars Körfezi Uluslararası Forumu’nun değerlendirmesine göre, Abu Dabi’nin Türkiye’yi kontrol altına alma mücadelesi hem doğrudan gerginlik hem de pragmatik gerilim azaltma taktiklerine dayanıyor.
Tesnim, bu olayın BAE’nin istihbarat birimlerini modernize ederek, ABD ve İsrail desteğiyle siber ve sinyal istihbarat kapasitesini artırdığı bir döneme denk geldiğini vurguladı.
Tesnim'e göre, bu gelişme Türkiye’nin ciddi kaygılarını beraberinde getiriyor.