Analistlere göre İsrail, işgal altındaki Batı Şeria'daki operasyonlarıyla sadece güvenlik endişelerine yanıt vermiyor, aynı zamanda Filistin devletinin kurulmasını engelleyecek stratejik bir yeniden şekillendirme projesi yürütüyor.
YDH - Analistlere göre, İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria'daki operasyonları, güvenlik amaçlı bir müdahalenin ötesine geçerek Filistin toprakları üzerindeki kontrolü pekiştirme ve bağımsız bir Filistin siyasi projesinin önünü kesme stratejisini ortaya koyuyor.
İsrail ordusu, çekilmesinden 24 saatten kısa bir süre sonra Batı Şeria'nın kuzeyindeki Tubas vilayetine yeniden baskın düzenledi. Ordu, bölgeye havadan asker indirerek güvenlik kordonu oluşturdu ve sokağa çıkma yasağı ilan etti.
'Yıkım ve baskı modelleri Gazze'den taşınıyor'
İsrail meseleleri uzmanı Muhaned Mustafa, bu baskınların arkasındaki temel nedenin güvenlik olmadığını belirterek Tubas'taki hava indirmesini "saçma" olarak nitelendirdi.
El-Cezire'ye konuşan Mustafa, İsrail'in "yıkım ve baskı modellerini" Gazze Şeridi'nden Batı Şeria'ya taşıdığını söyledi. Mustafa'ya göre İsrail bu yolla, yerleşim projesini derinleştirirken Filistin'de siyasi bir yapı kurma girişimlerini engellemeyi amaçlayan siyasi bir mesaj veriyor.
Mustafa, 7 Ekim 2023'ten sonraki İsrail baskısının artık yalnızca Filistin'in askeri yapısıyla sınırlı kalmadığını, toplumsal, sivil ve ekonomik altyapıyı da hedef aldığını vurguladı.
Uzmana göre bu politika, Filistin toplumunu parçalamayı ve direniş kapasitesini zayıflatmayı amaçlıyor.
Batı Şeria'da arananların ve direnişçilerin çoğunun öldürülmesinin, İsrail operasyonlarının artık askeri kapasiteyi değil, Filistin'deki siyasi faaliyetleri kısıtlamak için sivil toplumu hedef aldığı anlamına geldiğini de sözlerine ekledi.
Öte yandan İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Tubas ve Tammun bölgesindeki bir saha turu sırasında, "Ordu, terörün büyümesine izin vermeyecek ve saldırı operasyonları yoluyla bunu önceden engelleyecektir" diye konuştu.
'Oslo Anlaşması'na ölümcül darbe vuruluyor'
Doha Lisansüstü Çalışmalar Enstitüsü'nde uluslararası çatışmalar profesörü olan İbrahim Ferihat ise yaşananların, İsrail'in 7 Ekim 2023 öncesinde de yürüttüğü ve "geri dönüş hakkını" hedef alarak mülteci kamplarına odaklanan politikasının bir devamı olduğunu belirtti.
Ferihat, İsrail'in daha büyük siyasi hedefinin Batı Şeria'daki projesini tamamlamak ve bir Filistin devleti kurma potansiyeli taşıyan her türlü çekirdeği ortadan kaldırmak olduğunu vurguladı.
Ferihat'a göre yerleşimci saldırıları, bu hedefi güçlendirmek için ordu müdahaleleriyle bütünleşiyor.
Ferihat, İsrail'in Batı Şeria'daki (A) bölgelerine yönelik operasyonlarını "Oslo Anlaşması'na indirilen ölümcül darbe" olarak tanımladı.
Anlaşmaya göre bu bölgelerin güvenlik ve idari kontrolünün Filistin Yönetimi'nde olması gerektiğini hatırlatan Ferihat, bu hükmün fiilen değersiz hale geldiğini söyledi.
Ayrıca Ferihat, kampların yıkılması ve hareketin kısıtlanması dahil olmak üzere Batı Şeria'da devam eden baskının Filistin'deki bölünmüşlükten faydalanmayı amaçladığını belirtti.
Ferihat, Filistin halkının İsrail'in projelerine karşı koyabilmesi için güvenilir bir liderliğe ihtiyacı olduğunun altını çizdi.
Ferihat, güç dengesindeki eşitsizlik göz önüne alındığında en iyi yanıtın direniş ve Filistin birliğinin güçlendirilmesi olduğunu ifade etti.
'Ordu ve hükümet arasında tam bir uyum var'
İsrail'in iç dinamiklerine ilişkin olarak Mustafa, işgal ordusu ile sağcı hükümetin politikaları arasında tam bir uyum bulunduğuna dikkat çekti. Mustafa, bu uyumun yerleşimci milislerin engelsiz bir şekilde genişlemesine ve baskı uygulamasına olanak tanıdığını belirtti.
Mustafa'ya göre, Avrupa'nın tutumu da dahil olmak üzere uluslararası pozisyonlar "pratikte dikkate alınmıyor".
İsrail'in politikalarını belirlemede daha özgür hareket ettiğini belirten Mustafa, ABD yönetiminin ise olası bir tırmanışı kontrol altında tutmak için sınırlı bir rol oynadığını da sözlerine ekledi.
