Aksa Tufanı'nın ardından İsrail’de yeni güvenlik paradigması

img
Aksa Tufanı'nın ardından İsrail’de yeni güvenlik paradigması YDH

''İsrail, iPhone’ların da tamamen delinmez olmadığını ve defalarca hacklendiğini herkesten iyi biliyor. Tel Aviv iPhone’lara güveniyor ancak riskleri minimize eden bir yaklaşımı tercih ediyor. Aksa Tufanı, İsrail’in "mutlak teknolojik üstünlüğü"nün ve kabiliyetlerinin temel taşlarından biri olarak görülen bu kimliği sarstı.''




YDH- El-Ahbar yazarlarından Yahya Dabbuk, modern savaş ve güvenlik paradigmasının artık yalnızca fiziksel güç ve askeri kapasiteyle değil, aynı zamanda dijital ve siber alanlardaki zafiyetlerle doğrudan ilişkili olduğunu vurguladığı yazısında, İsrail’in teknolojik üstünlüğüne rağmen karşı karşıya kaldığı siber güvenlik zafiyetleri ve bunun ulusal güvenlik stratejisine etkisine odaklanıyor. Tarafsız teknoloji kavramının gerçek dışı olduğunu belirten Dabbuk, küresel teknoloji üretim süreçlerinin siyasi ve jeopolitik çıkar ağlarının içine sıkıca bağlı olduğunu ve bu durumun ulusal güvenlik için potansiyel tehdit oluşturduğunu ortaya koyuyor.

7 Ekim 2023'te gerçekleştirilen Aksa Tufanı Operasyonu, yalnızca saha ile sınırlı bir olay değildi; Tel Aviv'deki güvenlik uzmanlarının "İsrail’in güvenlik kimliği" olarak tanımladığı yapıya derin bir şok etkisi yarattı.

Aksa Tufanı, İsrail’in "mutlak teknolojik üstünlüğü"nün ve kabiliyetlerinin temel taşlarından biri olarak görülen bu kimliği sarstı. Aradan geçen iki yıl bir ay boyunca, bu olayın yankıları artarak devam ediyor.

En son örnek, yakın zamanda İbrani medyasına sızdırılan bir iç askeri emir oldu. Bu emirle, Aralık ayından itibaren üst düzey İsrailli ordu subaylarının herhangi bir askeri faaliyette Android işletim sistemli telefon kullanmaları yasaklanarak, derhal iOS işletim sistemli iPhone’lara geçmeleri zorunlu kılındı.

Bu karar sadece teknik bir değişiklik ya da rutin bir prosedür değil; aynı zamanda yeni keşfedilen kritik bir zafiyete dayanmadığı gibi, bölgenin en güçlü istihbarat teşkilatlarından birinin dolaylı itirafını da içinde barındırıyor.

Daha önce düşman hakkında bilgi toplamak ya da saflarına sızmak için potansiyel bir zafiyet olarak kabul edilen bu durum, artık İsrail güvenliği için somut bir tehdit olarak tanımlanıyor. Telefonlar ve diğer akıllı cihazlar ile sistemlerin (araçlar dahil) potansiyel olarak ihlal edilmesi, sadece kullanıcı gizliliğini tehdit etmekle kalmayıp; askeri ve güvenlik sırlarını, istihbarat değerlendirmelerini, gizli askeri üslerin konumlarını ve hatta subayların nerede olduklarını ve hareketlerini ifşa edebilir.

Henüz ortaya çıkmamış olanları düşündüğümüzde, İsrail’i bu tür bir önlem almaya iten sebepler bununla sınırlı kalmayabilir. Bu durumu anlamak için, modern çatışmaların alışılmadık doğasına bakmak gerekir; zira günümüz savaş dinamiklerinin önemli bir kısmı sadece uçaklar ve tanklarla değil, aynı zamanda sistem kodları ve yazılım açıklarıyla da şekilleniyor.

Akıllı cihazlar, İsrail ile düşmanları arasında olduğu kadar İsrail ile müttefikleri arasında da gizli bir savaş alanına dönüştü. Tüketici elektroniği sektörünün artık tek bir ulusun tekelinde olmadığı bir dünyada; özellikle yazılım ve donanım bileşenlerinin, çıkarları çatışan ülkelerden şirketlerin dahil olduğu birbirine bağlı küresel ağlar üzerinden tasarlanması nedeniyle tehlike, kullanıcının cihazına yüklediği verilerin ötesinde, üretici veya ortakları tarafından yerleştirilen gizli verilere kadar uzanıyor.

Bu küresel sistemdeki güvenlik girdilerinin fazlalığı, güvenlik açıkları ve ihlaller için potansiyeli katlanarak artırıyor. Dolayısıyla, gücünün önemli bir bölümünü bu güvenlik açıklarını kendi lehine kullanarak inşa eden İsrail, rakiplerinin ve hatta müttefiklerinin de aynı araçları kendisine karşı kullanabileceğinin farkında.

İsrail’in son kararı sadece telefonları kapsamıyor. Güvenlik birimleri, entegre navigasyon ve iletişim sistemlerinin hareket rotaları ve konumları gibi hassas verileri üreticilere göndermesi sebebiyle, üst düzey subayların yüzlerce Çin yapımı aracına da el koydu. Bu araçlar, düşmanların askeri liderlerin hareketlerini gerçek zamanlı olarak haritalamasına olanak sağlıyor.

Telefonlar açısından, iPhone’ların özel kullanımına izin verilmesinin nedeni, bu telefonların Amerikan yapımı olması ve daha güvenli kabul edilmesi olabilir.

Ancak İsrail, iPhone’ların da tamamen delinmez olmadığını ve defalarca hacklendiğini herkesten iyi biliyor. Buradaki tercih, iyi ve kötü arasındaki farktan ziyade, "çok kötü" ile "daha az kötü" arasında bir seçim. Başka bir deyişle, Tel Aviv iPhone’lara güveniyor ancak riskleri minimize eden bir yaklaşımı tercih ediyor.

Bu karar, ihtiyat esasına dayanan bir "güvenlik olgunluğu" sergiliyor. Bu olgunluğun özü, üstünlüğün yalnızca düşman sistemlerine sızabilmekle değil, aynı zamanda kendi göreceli kırılganlıklarını kabul edip ihlalleri savuşturma becerisiyle ölçülmesidir.

Sonuç olarak, "tarafsız teknoloji" diye bir şeyin olmadığı net bir şekilde ortaya çıkıyor. Her akıllı cihaz, her uygulama ve her güncelleme, küresel çıkar ve politika ağlarının ürünüdür ve kullanıcının farkında olmadığı gizli casusluk ya da takip araçları içerebilir.

Üretici ve programcı sayısının artması, tehdit seviyelerini, ihlal potansiyelini ve güvenlik açıklarını katlanarak yükseltiyor.

Bu nedenle, benzeri görülmemiş bilgisayar korsanlığı yetenekleri geliştirmek için milyarlarca dolar harcayan İsrail, teknolojinin tek taraflı bir araç olmadığı; saldırgan başarıların, sahiplerini hem önleyici hem savunmacı olarak güçlendirmediği sürece tek başına yeterli olmadığı gerçeğiyle yüzleşiyor.

Bu durum, "daha zayıf" devletler için önerilen benzer önleyici tedbirlerin, İsrail tarafından da benimsenmesini zorunlu kılıyor.

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel