2011 yılının martında başlayan Suriye iç sorunu, sırasıyla Türkiye’nin, Arap Birliği’nin, BM Güvenlik Konseyi’nin ve nihayet Dostlar Grubu’nun müdahaleleri sonucu yerel düzeyde vekalet savaşına, bölgesel ve uluslar arası düzeyde de bir Soğuk Savaş’a dönüştürüldü.
2 buçuk yıl boyunca Suriye’de devrim için tüm bölgesel modeller denendi. Haziran ayına kadar Tunus ve Mısır’da olduğu gibi kitlesel halk devrimi beklendi.
9 Ağustos’a kadar ‘Türkiye’nin ikili angajmanı’ ile Şam, yumuşak devrime ikna edilmeye çalışıldı. Kasım ve aralık aylarında Arap Birliği ile Yemen modeli devrim önerildi.
4 Ocak’ta (2012) BM Güvenlik Konseyi ile Libya modeli devrimin zemini oluşturulmaya çalışıldı. Şubattan itibaren BM’yi bypass etmeyi öngören Dostlar Grubu aracılığıyla Bush’un Irak müdahalesi modeli hayata geçirilmek istendi.
Nihayet 18 Temmuz’dan itibaren de Dostlar grubu tarafından desteklenen vekalet savaşı yürürlüğe kondu.[1]
Suriye baharı için hazan vakti
İki buçuk yılda tüm modellerin tüketildiği Suriye’de ‘bahar’ umudu ABD’nin eylül ayında kimyasal silah gerekçesiyle aldığı müdahale kararıyla doğdu; ancak Amerika’nın eylül başında planladığı Suriye’ye askeri müdahaleden eylül ortalarında vazgeçmesi, hem Suriye içerisinde hem de uluslar arası alanda radikal değişikliklerin yaşanmasına neden oldu.
Times of Israel’in iddiasına göre[2] Suriye konusunda radikal değişikliklere sebep olan süreci İran’ın müdahalesi başlatmıştı. Çünkü İran, Umman aracılığı ile Washington’a “Şam kimyasal silahlarını versin, müdahale de olmasın’ mesajı iletmiş; ABD de bunu kabul ederek müdahaleden vazgeçmişti.
ABD müdahalesinin gerçekleşmemesi, ‘Suriye Baharı’nı hazana dönüştürecek zincirleme etkiler yaratan bir süreç başlattı.
Devrim umudunu müdahaleye bağlayan silahlı gruplar iç tasfiye ve alan hakimiyeti mücadelesine girişti, bu mücadele, silahlı gruplar arasında el-Kaide lehine bir denge, el-Kaide lehine oluşan denge ise Dostlar’ın Batılı üyeleri arasında kaygı yarattı.
En başa zorunlu dönüş
2011 yılının mart ayında başlayan sorun, Suriye’nin bir iç sorunuydu ve en mantıklı ve barışçı çözüm yolu da yönetimle muhaliflerin diyalogu ile kurulacak bir hükümetin ülkeyi şeffaf ve demokratik seçimlere taşımasını öngören siyasi çözümdü.
Suriye’nin sorunu içeride tutarak siyasi çözüme ulaşması dışarıdan yapılan müdahaleler sebebiyle başarılı olamadı; ancak sorunu uluslar arası krize dönüştüren çevreler de bu bunalımdan çıkışın tek imkanının siyasi çözüm olduğunu 30 Haziran 2012’de imzaladıkları Cenevre bildirisiyle itiraf etmiş oldu.
30 Haziran 2012’de ulaşılabilecek siyasi çözüm, Türkiye ve Arap müttefiklerin ABD’yi 18 Temmuz 2012’de başlatılacak vekalet savaşında liderliğe zorlaması[3] sebebiyle 2013 yılı sonuna kadar askıda kaldı.
‘Beşşar Esed çekilmelidir’ ön şartıyla 30 Haziran’da Cenevre’de anlaşmasına varılan siyasi çözümü bir yılı aşkın bir süre boyunca çıkmaza sürükleyen ABD, 2013 yılı kasım ayında Cenevre’nin Suriye için en iyi fırsat olduğunu fark etti.[4]
Dostlar grubu tarafından desteklenen ve birinci Cenevre mutabakatına da karşı çıkan muhalifler,[5] Cenevre-2’ye şartlı da olsa katılacağını açıkladı.[6]
Dostlar Grubu tarafından desteklenen muhaliflerin ‘Beşşar Esed çekilmeli’ ön şartını ileri sürmesinde hiç kuşkusuz aynı talebin dile getirildiği 22 Ekim tarihli Londra Dostlar toplantısının etkisi bulunuyordu.[7]
Ancak 24 Kasım’da ÖSO’nun ana gövdesini oluşturan silahlı grupların Ulusal Koalisyon’u tanımayan İslami Cephe adlı yeni bir grup oluşturması ve ÖSO’nun Türkiye sınırındaki karargahlarını ele geçirmesi, Dostlar’ın Batılı üyelerini yardımları kesmeye varan radikal bir tutum değişikliğine zorladı.[8]
Dostların Cenevre öncesi vekilleri toparlama çabası
Dostlar grubunun Batılı üyeleri, siyasi çözüme yönelerek iki buçuk yıl boyunca devrim umuduyla savaşa sürdüğü muhalifleri Cenevre-2 öncesi yüz üstü bırakmış görüntüsü vermek istemiyordu. Öte yandan hem siyasi kanatta hem de askeri kanatta desteklenen grupların paramparça hali Cenevre-2’de Batılıların masaya zayıf oturmasına neden olacak bir durum oluşturuyordu.
ABD, silahlı grupları toparlamaya yönelik girişimlere başladı. ÖSO’nun karargahlarını ele geçirdiği için yardımı kesse de sahadaki gücünün farkında olduğu İslami Cephe’yi terörist örgütler listesine almadı, hatta Cephe temsilcileriyle Türkiye’de görüşmek istedi; ancak İslami Cephe görüşmeden çekildi.[9]
Cenevre’ye iktidarı devralmak için giden muhalifler terörle mücadele konferansı dinleyecek
Dostlar Cephesi’nin müttefiklerini toparlama çabası sürerken, başından beri çözüm adresi olarak siyasi çözümü gösteren ve Cenevre’ye ön şartsız katılacağını belirten Şam ve müttefikleri konferansın gündeminin terörle mücadele olduğunu açıkladı.[10]
Cenevre-2 konferansının ana gündeminin ‘terörle mücadele’ olacağı, sadece Şam ve müttefiklerinin bir temennisi değildi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 13 Aralık’ta Rusya-24 kanalına verdiği demecinde “Batılı ortaklarımız da Suriye’deki en büyük tehlikenin bölgeyi de tehdit eden terörizm olduğunu itiraf ediyor. Dolayısıyla Cenevre-2 Konferansının ana gündemi terörle mücadele olacak”[11] diyerek bunun Batılılarla varılmış bir anlaşma olduğunu ortaya koymuş oldu.
Devrim tabutuna son çivi Dostlar toplantısında çakıldı
Cenevre-2 konferansına bir ay kala 13 Aralık’ta Londra’da yapılan Dostlar Grubu çekirdek toplantısında konferansa ‘Beşşar Esed çekilmelidir’ ön şartıyla katılacağını açıklayan muhaliflere kara haber verilmiş oldu.
Reuters’in haberine göre Batılı Dostlar, Londra’da yapılan toplantıda Suriyeli muhalif müttefiklerine Cenevre’den Beşşar Esed’in görevini terk etmesi kararının çıkmayacağı bilgisini verdiler.[12]
İngiltere dışında dışişleri bakanı düzeyinde katılan olmasa da grubun ‘çekirdek’ diye tabir edilen 11 üyesinin temsilcileri yer aldı.
Toplantıda, Cenevre-1 esas alınarak düzenlenecek Cenevre 2 Konferansı’na destek verildi. Suriye krizinin sadece siyasi yolla çözülebileceği mesajı verildi, geçiş yönetiminde Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in rol almayacağı; çünkü bu yönetimin Suriye’deki terör ve aşırılığın kaynağı olduğu ifade edildi.[13]
Elbette 13 Aralık’taki Londra Dostlar toplantısında yer alan bu ifadelerle Reuters’in 17 Aralık tarihli haberi arasında açık bir çelişki söz konusuydu.
Ancak Koalisyon Başkanı Ahmed Carba’nın Londra toplantısına katılmaması ve muhaliflerin bunu “Batının Suriye muhalefetine verdiği destek yetersiz. Suriye halkı, Batı’nın hatalı politikalarının bedelini ödüyor” şeklindeki yorumları, Batılıların muhaliflere ikircikli davrandığını düşündürüyor.
13 Aralık’taki Dostlar toplantısı bildirisine “Beşşar Esed gitmelidir” ifadesini koyan Batılıların 17 Aralık’ta “Cenevre-2‘den Beşşar Esed’in çekilmesi yönünde bir şey çıkmayacak” diye mesaj verdiğinin ortaya çıkması bunu doğruluyor.
Suriye devriminin öncü aktörlerinden Katar’ın başından Suriye konusunda başından beri ters düştüğü Cezayir’de siyasi çözümü desteklediğini açıklayarak[14] açıkça dümen kırması, Batılıların muhaliflere verdiği kara haberden gerekli sonucu çıkardığını gösteriyor.
Cenevre-2 diye bilinse de Montrö’de yapılacağı açıklanan[15] konferansa kadar Batılı Dostları vekalet savaşı seçeneğine yeniden döndürecek gelişmelerin yaşanmaması halinde, 2014 yılında Dostlar ile vekilleri arasındaki ortaklığın ciddi zararlar görmesini beklemek mümkün.